38,8525$% 0.24
43,5203€% -0.09
51,7707£% -0.14
4.042,05%0,25
3.239,40%0,01
9.541,30%-1,65
İMAN, AMEL VE TEVEKKÜL ARASINDA KAYBOLAN KALPLER
YENİ BİR DİRİLİŞE DAVET
Daha düne kadar Kur’an okuyorduk. Hadisleri öğrenmeye çalışıyor, Efendimizin (s.a.v.) ahlakını hayatımıza taşımak için çırpınıyorduk. Evlerde, sokaklarda, camilerde, derneklerde, vakıflarda, kurslarda ve sohbet halkalarında İslam’ı öğrenme, yaşama ve yaşatma mücadelesi veriyorduk. Bir ayet daha öğrenebilmek, bir hadis daha ezberleyebilmek, çocuklarımızı bir adım daha Allah’a yaklaştırabilmek için gayret gösteriyor, evimizin kapısını bu uğurda çalanlara gönlümüzü de açıyorduk. O zamanlar İslam için yanıyorduk, çünkü henüz dünya bize gülmemişti. Çünkü henüz imtihan kolaylıkla gelmemişti.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
(Zâriyât, 51/56)
Sonra ne oldu? Ne zaman ki makamlar bize tebessüm etti, ne zaman ki rahatlıkla imtihan edilmeye başladık, işte o zaman değişti her şey. Kalabalıklar arasında yalnızlaştık, lüksler içinde fakirleştik, bilgimiz arttıkça amellerimiz azaldı. Dün sıkıntıyla imtihan edilen bizler, bugün rehavet ve boşlukla sınanıyoruz. Bu defa savaş yok, fakat gaflet var. Uhud kazanılmış gibi davranıyoruz, ganimetlerin cazibesiyle dağılmış gibiyiz. Allah için çıktığımız bu yolda, nefsin tuzaklarına düştük.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.”
(Münafikun, 63/9)
Bir zamanlar sohbet halkalarında gözyaşı döken bizler, şimdi sosyal medyada saatlerce boş vakit geçiriyoruz. Oysa elimizdeki telefonlar, bizi hem kardeşlerimizden hem de kendimizden uzaklaştırıyor. Dubleks evler yaptık ama içinde huzur inşa edemedik. Arabalar aldık ama gönlümüzü yola koyamadık. Lüks sofralar kurduk ama aç bir yetimi davet edemedik. Gözlerimizle dünyayı süsledik, gönlümüzle ahireti unuttuk.
اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ لَتَرَوُنَّ الْجَح۪يمَۙ ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَق۪ينِۙ ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
Mal, evlat ve akraba çokluğu ile övünmek sizi öyle aldatıp oyaladı ki,
Nihâyet kabirleri ziyâret ettiniz.
Hayır! Böyle yapmayın! Yakında bileceksiniz.
Hayır! Hayır! Elbette yakında bileceksiniz.
Hayır! Eğer gerçeği kesin bir bilgiyle bilseydiniz böyle yapmaya cür’et edemezdiniz!
Siz, o kızgın alevli cehenemi mutlaka göreceksiniz.
Sonra elbette siz onu, gözünüzle ayan beyân göreceksiniz.(Tekâsür, 102/1-5)
Etrafımızda soğukta titreyen mülteciler varken, biz evdeki ısıtıcının derecesini artırmakla meşguldük. Mahallede aç yatan çocuklar varken, biz çocuklarımızın tabletine hangi uygulamayı yüklesek onun telaşındaydık. Afganlı, Suriyeli, Türkmen kardeşlerimiz yıkık dökük evlerde yaşarken, biz misafir almaya korkar olduk. Komşularımızı ziyaret etmeyi bıraktık, akrabalarımızı sildik. Kendimizle kalmayı tercih ettik. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) ne diyordu?
لَيْسَ الْمُؤْمِنُ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ، وَجَارُهُ جَائِعٌ إِلَى جَنْبِهِ
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 74)
Artık herkes güçlü olduğunu sanıyor. Herkes kendince bir iktidar kurdu. Parası olan hüküm veriyor, mevkisi olan yön çiziyor. Ama hiç kimse dönüp de “Ben bu hale nasıl geldim?” diye sormuyor. Çünkü kalpler paslandı, gözler perdeyle örtüldü. Tevazu terk edildi, kibir aldı yerini. Halbuki Allah, kibirleneni sevmezdi.
وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.”
(İsrâ, 17/37)
İşte tam bu gaflet hali içinde Rabbimiz bize bir imtihan gönderdi. Hesaplarımızı altüst eden bir musibet. Planlarımızı bozan, rahatımızı kaçıran bir uyarı. Bu bir azap değil, bu bir hatırlatmaydı. Mevla adeta dedi ki: “Ey kulum! Nereye gidiyorsun? Hani benim için yaşıyordun? Hani sadaka malı artırır diyordun? Hani cennet ve cehennem senin için hakikatti?”
وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O, (Allah) çoğunu da affeder.” (Şûrâ, 42/30)
Bu bir uyanış çağrısıdır. Bu bir tevbeye davettir. Kalplerin tekrar Allah’a yönelme vakti gelmiştir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi der ki:
“İnsanın en mühim vazifesi, marifetullahtır.”
Yani Allah’ı tanımak, O’nu bilmek ve O’na kulluk etmek. O halde bu gafletten çıkmalı, secdelere yeniden ağırlık vermeliyiz. Çünkü secde, en yüksek makamdır. Ve o makamda kibir barınmaz.
وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
“Secde et ve yaklaş.”
(Alak, 96/19)
Ey kardeşim, unutma ki dünya fanidir. Dünya bir misafirhanedir. Gelen gider, konan göçer. Bu dünyada sahip olduklarımız değil, verdiğimiz sadakalar, yaptığımız dualar, gösterdiğimiz sabır kalacaktır bizimle. İman ettik diyorsak, şimdi yeniden hesap yapma, nerede yanlış yaptık deme vaktidir.
مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللَّهِ بَاقٍ
“Sizin yanınızda olan tükenir, Allah katında olan ise bakidir.” (Nahl, 16/96)
O halde gelin, yeniden Kur’an’a dönelim. Peygamberlerin kıssalarından ibret alalım. Hz. Yusuf’un sabrını, Hz. Musa’nın direnişini, Hz. İbrahim’in teslimiyetini yeniden okuyalım. Tıpkı Üstad’ın dediği gibi:
“Bir zerre kadar hakikat, batmanlarca hayalden daha kıymetlidir.”
Artık düşünme vaktidir. Hesap yapma, tevbe etme, yeniden başlama vaktidir. Allah’a güvenerek, salih amellerle yola koyulma vaktidir. Gecikmeden, geç kalmadan, kaybettiğimiz değerlere yeniden dönme zamanıdır.
اللَّهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنَا مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ
“Allah’ım! Bizi çokça tevbe edenlerden ve arınanlardan eyle.”
Not: Bu yazı hazırlanırken aşağıdaki linkteki yazıdan istifade edilmiştir.