Bedir Haber

İlk Dönemlerde Müslüman – Hristiyan Diyaloğu Nasıl Gelişmiştir?

İlk Dönemlerde Müslüman – Hristiyan Diyaloğu Nasıl Gelişmiştir?
Faruk ÖMEROĞLU( faruk.omeroglu@bedirhaber.com )
209 views
10 Kasım 2014 - 6:21

İçinde bulunduğumuz dünyayı en çok meşgul eden ve gelecekte de – yoğunluğu artarak devam eden küreselleşmenin kültür havzaları arasındaki görünür ve görünür olmayan duvarları kaldırmasının da etkisiyle muhtemelen meşgul etmesi beklenen konulardan biri, medeniyet ve kültür çatışmasıdır. Özellikle de Doğu-Batı medeniyetleri çatışması tezlerinin ortaya atıldığı ve küresel ölçekte tartışıldığı günümüzde, konunun öneminin daha da artacağını söylemek, bir kehanet değildir. Çünkü asırlardır dünyanın ve insanlığın büyük çoğunluğunun akıbetini bu iki medeniyet arasındaki münasebet/rekabet belirlemiştir. Batı medeniyetinin üç önemli sacayağı vardır. Bunlar: Klasik Yunan felsefesi ve Helenizm, Roma imparatorluğunun pagan (put perest) kültürü ve Hristiyanlık ‘tır. Biz de bu yazımızda Batı medeniyetinin en önemli dinamiği olarak gördüğümüz Hristiyanlığın özellikle de doğu Hristiyanlığı bağlamında İslam’ın doğuşundan itibaren kendisine rakip olarak ortaya çıkan bu yeni dine karşı nasıl refleksler verdiğini ve bu iki medeniyetin tarihteki ilk karşılaşmalarının nasıl olduğunu irdelemeye çalıştık.

Arap Yarımadası’na Hristiyanlığın tam olarak ne zaman girmiş olduğu tespit edilmemekle birlikte, kilise bu tarihi Hristiyanlığın başlangıcına kadar götürmektedir. Nevar ki, bu görüş ilmi araştırmalara dayalı olmayan bir savdır.  Ancak çok erken dönemlerde Hristiyanların Arap yarımadasına gelip yerleştikleri veya Hristiyan davetçilerinin
Araplar arasında müntesipler temin ettikleri konusunda bazı kaynaklarda bilgi verildiği kaydedilmektedir. 

İslâmiyet’in Doğuşundan önce, Arap yarımadasında Hristiyan topluluklarının bulunduğu belli başlı merkezler; Tağlib, Gassan ve Kudâa, Eyle, Dumetu’l-Cendell, Tayy kabilelerinin yaşadığı bölgelerdi. Ayrıca yarımadanın güneyinde Necran, Hristiyan merkezlerinin en güçlüsü ve etkili olanı idi.  Arabistan’da bulunan Hristiyan cemaatleri yalnız bunlar değildir. Bu önemli merkezlerin yanında ayrıca Mekke’de köle, tüccar veya misyoner olarak yaşayan bir Hristiyan cemaatinden, Mekke’ye özellikle de dil yönünden tesiri olan Ehâbiş Kabilelerinin arasında bulunan Hristiyan topluluğundan ve Hire Hristiyanlarından da bahsedilmiştir.  Müslümanlar, Hristiyanlarla ilk defa Mekke’de karşılaşmışlardı. 

İslâmiyet geldiğinde Hristiyanlık altı asırdan beri varlığını sürdürmekteydi. Başlangıcından itibaren üç asır boyunca, Roma makamlarınca takibata uğramış, Bizans imparatoru Konstantin’in 313’te “Milan Fermanı”yla serbestlik kazanmış, ilk ekümenikkonsil yine bu imparatorun başkanlığında 325’te İznik’te toplanmıştır. Miladi VII. asırda, Hıristiaynlık beş ekümenikkonsilinitoplamış, devlet dini olmuş, doktriner esaslarını hemen hemen tamamlamıştır. Ancak başta Hz. İsa’nın tabiatı olmak üzere birçok tartışmalı konu, kilise bünyesinden büyük ölçüde kopmalara sebep olmuştur. 

İslâmiyet’in başlangıcından itibaren Hz. Peygamber’in, Hristiyanlarla münasebeti dostane hudutlar içinde başlamıştı. Hatta vahyin ilk günlerinde Hz. Hatice’yi ve Hz. Muhammed’i teselli eden Varaka b. Nevfel’in de İncil’in el yazmalarına sahip olan bir Hristiyan olduğu söylenmektedir.  Henüz risaletten üç yıl gibi kısa bir zamandan sonra, Bizans’ın İran’a mağlubiyeti, Mekke’de Müslümanları üzmüştü. Çünkü ehl-i kitap Bizans, Mecusî İran’a mağlup olmuştu. Nitekim Allah da kitap ehli Rumlar’ın galip geleceğini bildirerek Müslümanları teselli etmiştir. 

Medine döneminde Hristiyan münasebetlerinde bir artış görülmektedir.  Hz. Peygamber, Medine’de İslâm devletinin temellerini attıktan ve Medine halkını bu devlet yapısı içinde teşkilatlandırdıktan sonra; komşu kabilelerle bir takım temaslar kurmayı hedeflemişti. Komşu ülkelerle yaptığı anlaşmalar  ve savaşlar neticesinde İslâm devletinin güvenliğini iyice sağlamlaştırmış ve bir takım devlet ve kabile reislerini İslâm’a davet etmiştir. Hz. Peygamber’in bu İslâm daveti, Bizans’ın Ninova’da İranlıları mutlak olarak bir hezimete uğratışlarından sonraya rastlamaktadır. 

Gerçekten de İslâm, Müslüman olmayanlara seçme özgürlüğü tanımış; böylece onlar, sırf sosyal bünyelerinin gösterdiği özellikler sebebiyle özel yaşayış şeklinde bırakılmışlardır. Bu nedenledir ki en emniyetli ve rahat olarak yaşadıkları ülkeler de İslâm ülkeleri olmuştur.  Müslümanlar onları ehli kitap içinde kendilerine daha yakın görmüşlerdir.  Devlet kademelerinde dahi onlara görev vermişlerdir. Emevi (658–750) ve Abbasi (750–1500) halifeleri onları doktor, mütercim hatta idareci olarak görevlendirmişlerdi. Ayrıca Müslümanların başka din mensuplarına karşı gösterdikleri müsamaha, o dönemde hiçbir yerde rastlanmayacak derecede fazla idi. 

İslâm’ın doğduğu anda, ne onun diğer din ve kültür muhitleriyle kuracağı ilişkileri ne de onları bu güne taşıyan yolun uzunluk ve mahiyetini tahmin etmek mümkün olabilirdi. Her ne kadar İslâmiyet ve Hristiyanlık arasında başlangıçtan itibaren dostane ilişkiler kurulmuşsa da; fakat yine de her iki dinin kendini savunması, çoğu zaman karşı tarafı tenkit ederek haklılığını bu yolla ispatlama yöntemiyle olmaktaydı. Zira Kur’ân’ı Kerîm, hem Hz. İsa ve hem de Hz. Meryem’den bahsederken hiçbir şeklide lüzumsuz teferruata girmez. Israrla Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olamayacağını ve annesi Meryem’in iffetli olduğunu belirtir. Hz. İsa’nın kendisini ilah ilen etmediğini ve kendisine tapılmasını kabul etmediğini belirtir. Onun çarmıha gerilmediğini, aksine Allah’ın O’nu kendi katına aldığını açıklar.  Hristiyanlığın temel savlarını Kur’ân’ı Kerîm bu suretle reddetmektedir. Bu sebepledir ki erken dönemlerde başlamak üzere, uzun tarihi seyir içinde, her iki taraf diğerini tenkit eden veya tenkitlere cevap veren reddiyeler kaleme almışlardır. 

Müslüman–Hristiyan münasebetine dair en eski belgeler; Hristiyanlarca yazılmış olanlardır. Müslümanların bu saha ile ilgili açıklamaları ise daha sonra, IX. Asırda ortaya çıkmıştır.  İslâm topraklarında yaşayan Hristiyanlar, eserlerini önceleri Süryanîce, daha sonra Grekçe, Kıptîce ve daha çok Arapça kaleme almaktaydılar. İkili münasebetler, önceleri karşılıklı tartışmalar, sonra mektuplaşmalar ve nihayet reddiyeler yazmak suretiyle devam etmiştir. Karşılıklı tartışmalarla ilgili Hristiyanlara ait bilinen en eski yazılı belge Antakya Yakubî patriğe Jean I (635–648)’in Mezopotamya Hristiyanlarına yazdığı Süryânîce mektuptur. Amr b. Âs ile Mısır Yakubî patriği Benjamin arasında 643’de cereyan eden münakaşa; Nasturî rahip Abraham’ın 670’lere doğru bir Müslüman’la bir Hristiyan arasındaki tartışmayı konu alan risalesi; ayrıca Nasturî patriğe Timothée I ile Abbasi halifesi Mehdi(775–823) arasında 781’de cereyan eden dini münakaşalar, buna benzer tartışmalar arasında zikredilmektedir. 

 **
İslâm topraklarında yaşayıp kendi dinlerini savunan ve İslâm’ı tenkit eden müelliflerin başlıcaları, şöyle sıralanmıştır: **

1.S. Jean Damascene (675–750): İslâm âleminde Yuhannaed-Dimeşkî olarak tanınan müellifin, İslâm dini ve Hz. Muhammed’le ilgili çeşitli eserleri vardır ki en önemlisi “De Haeresibus”tur. O bu eserinde, Hz.Muhammed’iArius’çubi keşişten bilgi alan Eski ve Yeni Ahid’le ilgili kısmi malumatı olan sahte bir peygamber olarak göstermekte ve Kur’ân’a çeşitli tenkitler yöneltmektedir. 

2. ThéodoreEbu Kurrâ, (750–825): Harran Melkit Papazıdır. Risalelerinde Hz. Muhammed’i cinlerin emrinde sahte bir peygamber olarak takdim etmektedir. 

3. Timathée I, (728–823): Bağdat NasturîKatolikosu’dur. Eseri: el-MuhâveraBeyne’lHalîfe el-Mehdi ve Timutavus el-Baslîk’tir. 

4.EbûRâita (IX. Asır):TikritYakubî papazıdır. 

5.Yahya b. Adi, (893–974): Bağdat Felsefe Okulu başkanı ve Yakubî’dir. 

6. İbnZur’a (943–1008):Bağdat’lıYakubî filozof. 

7. Paul d’Antioche (XII. asır). 

Batı Hristiyanlığının başlatmış olduğu İslâm aleyhtarlığı kampanyası, önemli ölçüde bu eserlerin kendilerine sağlamış olduğu olumsuz verilerden beslenmiş ve İslâm’la ilgili oluşturulan olumsuz imaj siyasi alana kaydırılmıştır.  Haçlı Seferleri’yle birlikte Hristiyan Batı dünyası, İslâm’a dair, karşıt fikirler sisteminin tam, derli toplu ve eğlendiren bir resmine büyük ihtiyaç duyuyordu. Bu ihtiyaç, sadece ötekini tanıma kaygısıyla açıklanamaz tabii ki. Zira bu tanıma Batı’nın işine yarayacak bir tarzda olmak zorundadır. Rodinson’un deyimiyle “bu surette oluşturulacak Müslüman dünya tablosu, geniş halk kesimlerine İslâm’ın iğrenç karakterini göstermeli, ama zamanın edebi zevkine de uymalıydı. Kısaca bu resim Haçlıların Müslümanlara temasları sırasında dikkatlerini çeken belirgin egzotik vasıflarını ihtiva etmeliydi.”  Yerel dağınıklıklara rağmen, Batı’nın Hristiyan üst kimliğinde bir araya gelmesi ve birlikte İspanya’nın Müslüman nüfustan temizlenmesi için bu olumsuz Doğu imajına ihtiyacı vardır. Bir yandan Doğu Hristiyanları tarafından yazılan eserlerden yararlanarak, Doğu ve İslâm’a yönelik küçük düşürücü tablolar sunulurken, öte yandan denklemin diğer tarafında yer alan Batı dünyası kendini yüceltmekteydi. Böylelikle Batı dünyası, karşısına aldığı “muhalif hareketin tehlikeli karakterini ve onun önderinin fasit faaliyetlerini” durdurup, yok etmeye çalışan bir “kahraman” konumuna kendiliğinden gelmekteydi. 

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno