İki isim İki ortak nokta

İki isim İki ortak nokta

Yahya Efendi ile Aziz Mahmud Hüdâyi’nin dikkatı çeken en önemli ortak noktası,her ikisi de yaşadıkları dönemde devrin padişahları üzerinde oldukça nüfuz sahibi olmalarına rağmen,her ikisininde yerleşim yeri olarak Suriçi İstanbul’unda uzak durmaya çalışmaları,bir bakıma Saraya sokulmamalarıdır.Devrin Padişahlarının sıklıkla ziyaret ettiği ve dualarını aldığı bu zatlar,eğer isteselerdi İstanbul un en güzide konaklarında ağırlanabilirlerdi.
Fakat uzak durmayı,saraydan daha çok halka yakın olmayı tercih etmiş olmaları dikkat çekicidir.
Kısaca Yahya Efendi’den bahsedecek olursak…

Yavuz Sultan Selim Trabzon’da vali iken,1494 yılında bir oğlu olur ve adını Süleyman koyar.Yıllar sonrasının Kanuni Sultan Süleyman’ından bahsediyoruz.O dönemde çocukları süt anneye vermek adet olduğundan,aynı günlere yakın çocuk sahibi olan bir aile bulunur.Bu ailenin çocuğunun adı Yahya’dır.Anlayacağınız, Süleyman’la Yahya süt kardeşi olurlar ve birlikte büyürler.
Yıllar yılları kovalar.Gün gelir Süleyman babasının vefatının ardından Osmanlı Padişahı olurken,süt kardeşi Yahya Efendi’de iyi bir eğitim alma fırsatı bularak devrinin seçkin alimlerinden olur.Yahya efendi bir çok konuda Kanuni’ye yol göstermiş,lafı eğip bükmeden söylenmesi gerekenleri söylemiştir.
Yahya Efendi’den Kanuni’ye:
Neme lâzım be sultanım!

Kanuni Sultan Süleyman,en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder,günün birinde ‘’Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?’’diye derin derin düşünmeye başlar…Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder.Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir…’’Sen ilahi sırlara vâkıfsın.Kerem eyle de bizi aydınlat.Bir devlet hangi halde çöker?Osmaoğulları’nın âkibeti nasıl olur?Bir gün olur’da izmihlâle uğrar mı?şeklinde mektubunu gönderir.

Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa,bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır;’’Neme lâzım be Sultânım!’’
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan,bir mânâ veremez.Yahya Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevaplaişi geçiştireceğini pek düşünmez.Söylenmeye başlar:’’Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?’’Nihayet kalkar,Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir.Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
‘’Ağabey ne olur mektubuma cevap ver.Bizi geçiştirme,soruyu ciddiye al!’’
‘’Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi?Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatımı de açıkça arz ettim.’’

‘’İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım.Sadece ‘’neme lâzım be Sultânım!’’demişsiniz.Sanki’’Beni böyle işlere karıştırma’’der gibi bir anlam çıkarıyorum.’’
‘’Sultânım!Bir devlette zulüm yayılsa,haksızlık şâyi olsa,işitenler de ‘’neme lâzım’’deyip uzaklaşsalar,sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese,bilenler bunu söylemeyip sussa.Fakirlerin,muhtaçların,yoksulların,kimsesizlerin,feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır,halkın itimâd ve hürmet duygusu yok olur.Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…’’
Bunlar dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan,söyleneni başını sallayarak tastik eder,sonra dakendisini böyle ikaz eden bir âlime memleketinin sahip olduğu için Allah’ a şükreder.Yahya Efendiye ise bu tür tenbihlerini mutlaka söylemesi gerektiğini anlatır.
İlgli mektup,Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.

Muhammed RAFİ( muhammed.rafi@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.