Hz Muhammed’i İlahlaştırmak!

Hz Muhammed’i İlahlaştırmak!

Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla,

Allah´a hamd, Rasulüne salat, selam olsun.

 

Hz Muhammed’i İlahlaştırmak!

 

Bu hafta Mevlid-i Nebi haftası. Ülke genelinde  çeşitli mekanlarda ve camilerde yapılan proğramlarla Hz Muhammed (a.s)’ın doğumunun sene-i devriyesi kutlanıyor. Kutlamalar “Hz. Peygamber ve Aile” teması ile hafta boyunca devam edecek.

 

8 Kasım 2019 Cuma günü Mevlid Kandili idi. Bu gecede yapılan ve tv ekranlarına da yansıyan konuşmalarda peygamber efendimizin doğumu anlatıldı.  Okunan mevlid ve ilahilerle de Hz Muhammed (a.s) medh-u sena edildi.

 

Ancak yapılan vaaz ve konuşmaların bir kısmında Hakikat-ı Muhammediye diğer adı ile Nur-u Muhammed’i konusuna yer verildi ve özellikle okunan ilahilerde insanüstü hatta ilahlaştırılmış bir peygamber algısı ve  yanlış tutum ve anlayışlar sergilendi.

 

Esasen Hz Adem’den bu yana insanların Peygamberlere karşı yanlış tutumlarını; 

ya itibarsızlaştırıcı ya da aşırı yüceltmeci, şeklinde kabaca iki tutum ve tavır olarak değerlendirmek mümkündür.

 

Bunlardan birincisine örnek, Beni İsrail’dir. Onların birçoğu peygamberlere gereken değeri vermemiş (tefrid), onlara iftiralar atmış, sıradan bir insana gösterdikleri sevgiyi, saygıyı peygamberlerinden esirgemişlerdir. Ve nihayetinde Zekeriya ve Yahya peygamberleri gaddarca öldürme  cinayetini bile işlemişlerdir. 

 

İkincisine örnek ise Hristiyanlardır. Onlar  peygamber sevgisinde aşırıya (ifrad) kaçmış ve Hz İsa (a.s)’ı tanrı edinmişlerdir. 

 

Kur’an’da kendilerinden ehli kitap olarak bahsedilen Yahudi ve Hristiyanlar, peygamberlere karşı gösterilen davranışların iki aşırı ucunu (ifrad/tefrid) oluşturmuşlardır.

 

Tarihi süreç içinde ve zamanımızda, Müslümanlardan bir kısmının da Hıristiyanlar gibi aşırı yüceltmeci bir tutumla  yanlış bir peygamber tasavvuruna meylettikleri müşahede edilmektedir. Önemine binaen, bu konuyu ele aldık, buyurun okuyalım.

 

Hıristiyanların  İsa (a.s) hakkında aşırı söylemleri 

 

Konun iyi anlaşılması için Hıristiyanların  Hz İsa (a.s) hakkındaki aşırı söylemlerini bilmek gerekir.

 

Zira onlar kendilerine elçi olarak gönderilen Hz İsa (a.s) hakkında söylemlerinde öylesine aşırı (ifrad) gittiler ki onu önce “tanrının oğlu”, nihayetinde de “tanrı” ilan ettiler. Şöyleki;

 

Miladi 451 yılında Kadıköy’de toplanan dördüncü ekümenik Konsil’in Hz. İsa ile ilgili kararı şöyle ifade edilmiştir:

 

 “Rabbimiz Mesih İsa’nın mükemmel Tanrılığa, mükemmel insanlığa sahip; gerçekten Tanrı ve gerçekten insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu;  Tanrılık açısından Baba ile aynı özde olduğunu, insanlık açısından da bizle aynı özde olduğunu; Tanrılık açısından yüzyıllar öncesinden Baba’dan doğan, bu son günlerde de insanlık açısından bizim için ve bizim esenliğimiz için Tanrı’nın Annesi Bakire Meryem’den doğduğunu oybirliği ile kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz.” (Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, Çev. Dominik Pamir, s. 124).

 

Pavlus’un Koloselilere Mektubu’nda Hz İsa(a.s), şöyle anlatılır:

 

“Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur. Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.” (Koloseliler, Bölüm 1: 15–18)

 

“Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.” (1.Korintliler, Bölüm 8: 5–6)

 

Görüldüğü gibi Hıristiyanlıkta, yaratılan her şeyin İsa’nın aracılığı ile ve onun için yani onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığını belirtmektedir.  Hıristiyanların bugün ellerinde bulunan kutsal kitapları onlara Hz İsa’yı böyle tanıtmaktadır.

 

Bazı Sufiyye’nin  peygamber tasavvurları

 

Hıristiyanların bu yanlış Peygamber tasavvuru; Ne yazık ki bazı Müslümanların inançlarına  yansımış olduğu görülmektedir. 

 

Mesela halk arasında oldukça yaygın olan ve kutsî hadis olarak bilinen; fakat hadis âlimleri tarafından açıkça “uydurma olduğu belirtilen :  لولاك لولاك لما خلقت الأفلاك (levlâke levlâke lemâ halaktu’l-eflâk). “Sen olmasaydın; Ben kâinatı yaratmazdım” sözü buna örnektir. 

 

Müslümanlardan bazıları aslı astarı olmayan bu rivayete dayanarak (Tıpkı Hıristiyanların, varlıkların ilk yaratılanı Hz. İsa olduğu ve her şey ondan yaratıldığını iddia ettikleri gibi) ilk yaratılan şeyin Hakîkat-i Muhammediyye olduğunu, her şeyin ondan ve onun adına yaratıldığını iddia etmişlerdir. 

 

Önde gelen mutasavvıflardan Muhyiddîn İbnü’l-Arabî başta olmak üzere birtakım sûfîler tarafından ortaya atılan ve geliştirilen Hakîkat-i Muhammediyye inancı, kısaca şöyle özetlenebilir:

 

Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa Hakikat-i Muhammediyye var olmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir (yaratılmıştır).  Alemin var olma sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir. (…) Resûl-i Ekrem’in ruhu ve nuru bütün insanlardan, peygamberlerden, hatta meleklerden önce var olduğundan Peygamber insanlığın manevi babasıdır. (…) Varlık şeklinde zâhir olan ilâhî tecellinin ilk mertebesidir.” (Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye” mad.)

 

Kaynağının Yeni Eflatunculuktaki “logos” (aklı evvel) veya İskenderiyeli Aziz Clemens’in peygamberlik konusundaki görüşlerine dayandığı ve bu görüşün önce Şii muhitine, oradan da tasavvufa geçtiği ileri sürülen bu anlayışın;  Kur’an’ın şekillendirdiği, ve Hz Muhammed’in gösterdiği ve anlattığı peygamber tasavvuru ile uzaktan yakından bir alakasının olmadığını söylemek hiç de zor değildir.(Hatice K. Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslam Anlayışı)

 

Nitekim başta hadis ulemâsı olmak üzere birçok âlim, Hz. Peygamber’in bu şekilde anlaşılmasının onu ilahlaştırmak anlamına geleceğini söyleyerek bu inancı küfür ve şirk saymışlar, daha önceki ümmetlerin de peygamberleri konusundaki yüceltmeci aşırılıkları sebebiyle sapıklığa düştüklerini söylemişlerdir. (Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”mad.) 

 

Yukarıda tanımı verilen Hakîkat-i Muhammediyye veya Nur-u Muhammediye inancında sınır tanımayan bazı sûfîler: “Muhammed’dir cemâl-i Hakk’a mir’ât (ayna), Muhammed’den göründü kendi bizzat!” diyerek Allah Teâlâ’nın Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemin bedeninden bizlere göründüğünü söylemişlerdir. (Cihat Arınç, “Hakk’ın En Parlak Aynası: Ahmed-i Muhammed”, Anlayış Dergisi, Nisan 2006, sayı: 35, s. 77)

 

Hatta bu kadarla yetinmeyip işi daha da ileri götürenler de olmuştur:“Ahmed’de gizlenen, ‘Hû’dur” demişlerdir. Sufiler bunu ifade etmek için ‘perde-i mîm’ deyişine sıklıkla baş vurur ve (farazi bir  anlayışla) “Ahmed’deki mim perdesini kaldır da bir bak, ardında kim duruyor!” derler. 

 

Arapçadaki Ahmed أحمد  kelimesi, Ahad أحد kelimesinden farklı olarak bir mîm  م harfi fazlalığı vardır. “Ahmed” kelimesinin yazılışındaki mim harfi kaldırılırsa geriye “Ahad” kalır.” (Cihat Arınç, “Hakk’ın En Parlak Aynası: Ahmed-i Muhammed”, s. 77.)

 

İlk bakışta Peygamberimizin Allah’la bir tutulduğu izlenimini veren bu ifadelere daha dikkatli bakıldığında durumun zannedilenden daha vahim olduğu görülecektir. 

 

Çünkü onlara göre bütün âlem o mîm harfinin içindedir!.. (Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Aracılık Ve Şirk, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 83).

 

Yani mahiyet itibariyle ‘Ahmed’ (Peygamberimiz) Allah’ın ‘Ahad’ isim sıfatına dönüşmüş olmakla, Hâşâ (Allah) ile aynileştirilmektedir.  Zira Ahad kelimesi, ihlas suresinin ilk ayetide,” قل هو الله احد” (De ki o Allah bir tektir.) Allah’ın isim ve sıfatı olarak geçmektedir.

 

Bir başka sûfi ise şunları söylemiştir:

 

“Resûlullâh Efendimizin nefsini Allah kendi Nefsinden yarattı. Nefs ancak bir şeyin zatıdır.”diyerek, Resülullah’ı hâşâ Allah olduğunu iddia etmiştir.(Abdulkerim Cîlî,İnsan-ı Kâmil, Tercüme: Seyyid Hüseyin Fevzi Paşa, Kitsan Yayınları, c: 2, s. 199-200).

 

Bu tür ifadelerin temelinde, Vahdet-i vücûd felsefesine dayalı Hakikat-ı Muhammediye/Nur-u Muhammed  anlayışı vardır.

 

Ebû Saîd el-Hudrî’nin bildirdiğine göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

“Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girseler siz de arkalarından gideceksiniz. Sahabe Dediler ki; “Onlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı?” Başka kim olabilir ki!Dedi.” (Buhârî, İ’tisâm bi’s-Sünne, 14)

 

Müslümanların Peygamberimizi yüceltmek adına yaptıkları, maalesef Peygamberimizin bu konudaki endişelerinin haklı çıktığını göstermiştir.

 

Yine bazı İlahilerde;

 

“Hak yarattı âlemi

 

Aşkına Muhammed’in

 

Ay ü günü yarattı

 

Şevkine Muhammed’in

 

 Ol dedi oldu âlem

 

Yazıldı levh ü kalem

 

Okundu hatm-ı kelam

 

Şanına Muhammed’in” 

 

Hemen hemen her gün radyo ve tv kanallarında söylenen bu ve buna benzer  ilahiler, Allah’ın bizlere tanıttığı peygamberin dışında insanüstü bir peygamberi bizlere anlatmaktadır.

 

“Arafat Dağı da Bir Yüce Dağdır.

 

İnan Peygamber ölmedi Sağdır”

 

İlahisinde Hz. Peygamber’in ölümsüz olduğunu iddia ederken;  

 

Allah Kuran’da; “(Ey Peygamber!) Biz, senden önce yaşamış hiçbir insana ölümsüzlük bahşetmedik. Hem sanki sen öleceksin de, onlar ebediyyen yaşayacaklar mı?” 

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” Enbiya,21/34-35)  buyuruyor.

 

Kuran’da peygamber tasavvuru

 

Allah’ın bizlere öğrettiği sağlam ve her türlü aşırılıktan uzak peygamber tasavvurunu gözden geçirmek için yine O’nun sözlerine başvurmak gerekmektedir. Çünkü kendi yarattığı ve peygamber olarak gönderdiği kişileri O’ndan daha iyi tanıyan ve tanıtan hiç kimse olamaz.

 

  Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 

“Muhammed sadece bir resûldür/elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir…” ( Al-i İmrân, 3/144)

 

“… De ki: Fesubhânallâh! Ben beşer bir resûlden başka bir şey miyim?” (İsrâ, 17/93)

 

 “De ki: Ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin.”  (Kehf, 18/110)

 

 “De ki: Ben resûllerin ilki değilim. Benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)

 

“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim. De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam. Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gönderdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cinn, 72/21–23)

 

 “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (En’âm, 6/50)

 

 “De ki: Ben kendim için bile Allah dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim: Ne fayda sağlayabilirim ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim. Şayet gaybı bilseydim elbette çok mal mülk elde ederdim ve bana hiç fenalık da dokunmazdı. Ama ben iman edecek kimseler için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim.” (A’râf, 7/188)

 

“Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olmak için elçi gönderdik.”(Enbiyâ, 21/107)

 

Bu ayette Allah Teâlâ Peygamberimizin bir beşer/insan olarak yaratılışını değil, risâletini/elçiliğini ön plana çıkarmaktadır. Yani ayette “biz seni âlemlere rahmet olmak için yarattık” değil; “biz seni âlemlere rahmet olmak için elçi gönderdik” buyurulmaktadır. 

 

Alemlere rahmet olan; onun yaratılışı değil; peygamberliğidir. Bu da Peygamberimizin risaletinin ön planda tutulması gerektiğini göstermektedir.

 

Bu yüzden her Müslüman bütün davranışlarında olması gerektiği gibi bu konuda da dengeli ve dikkatli olmalı, Resûlullâh’ı Allah’ın tanıttığı şekilde tanımalı ve her durumda onu örnek alarak yaşamaya çalışmalıdır.

 

Hadislerde peygamber tasavvuru

 

Hz Muhammed (a.s) kendisi hakkında aşırı gitmemeleri hususunda zaman, zaman Sahâbe-i Kirâm’ı uyarmış ve kendisinin de tıpkı onlar gibi bir beşer olduğunu vurgulamıştır. Hadis kitaplarında bununla alakalı birçok hadis bulunmaktadır. Bunlardan birkaç tanesi şöyledir:

 

Ömer b. Hattâb, “Hz. Peygamber’i şöyle derken işitmiştim” demiş ve şu rivayeti aktarmıştır:

 

“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette methettikleri gibi sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyin! Şüphesiz ki ben sadece Allah’ın  kuluyum. (O yüzden bana sadece) Allah’ın kulu ve resûlü deyin.” (Buhârî, Enbiyâ, 48)

 

“Ey insanlar! Allah’tan korkun. Sakın şeytan sizi aldatmasın.Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki beni, Allah’ın bana verdiği makamın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum.” (Ahmed b. Hanbel, 3/153, 241)

 

Bir gün Resûlullâh 4 rekâtlık bir namazı 5 rekât kıldırınca Ashâb-ı Kirâm: “Namaza bir ziyade mi yapıldı?” Diye sordular. Resûlullâh da cevaben: “Hayır! Şayet namaz hak­kında yeni bir şey gelmiş olsaydı onu mutlaka size haber verirdim. Fakat ben de sizin gibi bir beşerim. Siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum. (Bir şey) unuttuğum zaman bana hatırlatın.” buyurdu ve yanıldığı için sehiv secdesi yaptı.( Buhârî, Salât, 31; Müslim, Mesâcid, 19/93)

 

Rivayetlerden de gayet açık bir şekilde görüldüğü gibi Resûlullâh kendinin bir beşer olduğunu unutmamaları ve kendisi hakkında aşırıya kaçmamaları yönünde sahabeye uyarılarda bulunmuştur. 

 

Allah Rasûlü, görünürce heyecandan titreyen birisini peygambere yakışan bir tevazuyla burada sakinleştirilmiştir: “Sakin ol. Ben bir kral değilim. Ben ancak kurutulmuş et yiyen bir kimsenin oğluyum! ”(İbn Mace, Et’ıme, 30.)

 

Nitekim teşehhüdü öğrettiği bir adam, “Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Rasûlü ve kuludur.” Deyince Hz. Peygamber, “Ben Rasûl olmazdan önce kul idim. ‘Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür de! ”Buyurmuştur. (Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, 2/205.) 

 

Sonuç;

 

Ayet ve hadisler gayet açık ve net.. Biz, “yüzü suyu hürmetine tüm kâinatın yaratıldığı ve kendisinde Allah’ın tecelli ettiğine” inanılan insanüstü bir peygambere değil; 

 

Tıpkı bizim gibi bir beşer olan ve bu yüzden bize örnek gösterilen (üsve-i hasene), melek olmayan, gaybı bilmeyen, yeri geldiğinde Rabbinden azar işiten; (İlgili ayetler için bkz: Enfâl, 8/67–68; Tevbe, 9/43; Ahzâb, 33/37; Tahrîm, 66/1; Abese, 80/1–16)

 

İşlediği günahları için tevbe – istiğfar etmesi istenen; (İlgili ayetler için bkz: Mümin, 40/55; Muhammed, 47/19; Fetih, 48/2)

 

Ama bütün bunların yanında büyük bir ahlak sahibi olan,( Kalem, 68/4) 

 

Risâleti açısından âlemlere rahmet olarak gönderilen, (Enbiyâ, 21/107) ve her yeri bu risâlet nuru ile aydınlatan beşer peygambere iman etmekle mükellefiz. 

 

Bütün bunlardan sonra bazı yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için şu gerçeği dile getirmemiz gerekmektedir. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem muhteşem ahlakıyla, örnek kişiliğiyle (üsve-i hasene), mü’minlere olan engin merhamet duygusuyla, adaletiyle, şefkatiyle… bir beşer/insan olarak hepimizden üstündür. İşte onun Allah tarafından bize örnek gösterilmesinin sebebi de budur. 

 

Bütün bunları bir kenara bırakarak onu beşer üstü bir varlık gibi görmek ve göstermek, veya ilahlaştırmaya varacak tutum ve tasavvurlar,  sebebi ne olursa olsun ilk başta Resûlullah’a haksızlıktır, onun örnekliğini yok etmek olur.

 

Nihayet İslamda peygamber tasavvuru, kelime-i şehâdet’in ikinci bölümünde (Eşhedü en lâ ilâhe illallah; Ve Eşhedü enne Muhammeden abdudu ve resûlühü)’de İfade edildiği gibidir.

 

Muhammed (a.s);

 

Önce Allah’ın kulu, (Beşerdir)

 

Sonra Resûlüdür.   (Peygamberdir)

 

Vesselam.

Kaynaklar:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, “Hakikat-i Muhammediye” mad.

İ. Hakkı Ünal, “Kendi Dilinden Hz. Muhammed”,Diyanet Dergisi, Ekim 2011

Dr. Yahya ŞENOL, “Allah’ın Beşer Resulü”, Süleymaniyevakfı.org

Hasan YENİBAŞ, “Peygamberimizin beşeri ve Nebevi şahsiyeti”, Diyanet İlmî Dergi Cilt: 49 • Sayı: 3(

 

Emekli Müftü Mehmet Gündoğdu( mehmet.gundogdu@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.