Bedir Haber

Hz. Ali Ve Hz. Muaviye Döneminin Tahlili

Hz. Ali Ve Hz. Muaviye Döneminin Tahlili
Mustafa Zahideoğlu( mustafa.zahideoglu@bedirhaber.com )
579 views
12 Ekim 2016 - 17:33

Emeviler dönemi yaşanan olaylar, tam bir bilmece halinde kalmasına yahutta gerçekle ilgisi olmayan bir takım düşüncelere, hükümlere bağlanmasına yol açan sebeplerden biri de, belirgin bir şekilde dikkat çeken, kavram kargaşasıdır.

Kavram kargaşasının temelinde, tecrübe ve tetkiklerime göre, siyasi, politik ve ırkî çevrelerce ortaya konan ve sanki İslam’ın temel hükümlerindenmiş gibi kabul ettirilen “kıstaslar, kurallar” yatmaktadır. Bunların başında Sünni-Şii ayırımı gelmektedir. Bu ayırımın, asırlarca felaket getiren tarafı, Emeviler ve Şii-Sünni konusunda araştırma yapanların Batı Hrıstiyan araştırmacıların ve Tarih yazarlarının kriterlerine göre temel alınmış olmasıdır.

Her yıl Muharrem Ayı geldiğinde konuşmacılar, sanki İslam’ın, vahye dayalı dayalı kıstaslarından biriymiş gibi Alevi- Sünni ayırımı konuşmalar yapılmakta ve bu tutum, bence, İslam toplumları senelerce telafisi imkânsız yanılgıların, bunalımların kaynağı olmuştur.

Ne demek Sünni, ne demek Şii?
Sünni veya Ehli Sünnet, Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem)in fiil, söz ve kabullerine uyan, düşünce ve yaşayışına bunları hâkim kılan kişi veya kişiler topluluğu demektir. Bu tarifde bütün Müslümanlar mutabıktır, ortak niteliklerindendir. Çünkü, siyasal, politik ve ırkî ayırım tablosonda adı ne olursa olsun, bir Müslüman için Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem)’in sünnetine uygunluk, hayatın her alanında temel gayedir. Tekrar edecek olursam, tarihsel, siyasal ve ırkî ayırımda yeri ne olursa olsun, bir insan, Muhammedî sünnete uygun bir hayat tarzı yaşıyor ve izliyorsa o kişi ve Toplumlar, Ehl-i Sünnetten’dirler.

Ne var ki, işin şu zamanımızda anlatımı, görünümü hiçte böyle değildir. Tarih boyunca tüm mukaddes saf kavramların başına bela olan politik, siyasi ve ırkî çıkar ve illet, burada da rolünü oynamış, çıkar hesaplarına uygun olarak ortaya atılmış bir ayrıma göre değerlendirilmiştir.

Emevi politikacısı Hz. Muaviye ile Hz. Ali (Radıyallahu anhuma) arasındaki çekişmelerde Muaviye Politikasını tasvip edenler Sünni, Hz. Ali’yi tutanlara ise Şii adı verilmiş. Bir bilinmeyen taraf var. Sanki Şii’ ve Sünni’lik, cemel, sıffin ve Kerbela olaylarından sonra çıkmış gibi günümüzde algılanıyor. Esasen daha önceden Hz. Ali’nin fikir ve yorum ekolü olarak, bir dostlar zümresi (şia) vardı. Daha doğrusu, sahabiler içinde böyle şıa’lar mevcuttu. Hz. Ebu Zerr şıası, Hz. Aişe şıası, İbni Abbas şıası, Ömer şıası gibi. Bu anlamda Şıa kelimesinin olumsuz bir manası da yoktur. Bir bakış açısını, bir yorum tarzını esas alan grup ve topluluklar demektir. Hz. Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam): Ümmetim ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır. Ashab: “O millet kimdir?” Diye sordular da: Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdu: “Ben ve ashabım hangi milletten isek o milletten ve dinden olanlardır.” (Tirmizî, iman 18) rivâyet etmiştir. Bu hadisde ifade edilen “Fırka-i Naciye” kurtulmuş zümre, günümüz politikacıları, siyasetcileri, tarikatcıları, mezhep taassubu olanlar kendilerinin “Fırka-i Naciye” kurtulmuş zümre olduğunu iddia etmişlerdir. Oysaki Bu hadis-i Şeriften bir sosyo-politik ve tarikat grubu olarak anlamak çok yanlıştır.

İslam, sorumluluğun süjesi ve nüvesi olarak fertleri esas alır. Kurtulmuş veya cehenneme gidecek grup, durumları Allah katında belirlenecektir. Yeryüzü planında, sosyo-politik bir tabloda yer alan bir topluluğun toptan Fırka-i Naciye veya Cehennemlik fırka olması ve böyle inanmak doğru değildir.

Fırka-i Naciye, nesep, bölge, kabile, mezhep, siyasi-politik vs. ayırım olmaksızın, Allah ve Peygamber’in istediği yönde yürüyen fertlerden oluşacak bir zümredir ki bunun kimliğine ancak Allah karar verir. Bunun aksini düşünmek, İslam’ın esaslarıyla çelişmek olur.

O halde, fırka-i Naciye veya sünnet ehlinin coğrafi, siyasi- politik ölçüleri olamaz. Fırka-i nâciyeye girecek bir fert, yeryüzünün şurasında burasında şu veya bu siyasal-coğrafi dilimde yer alabilir.

İslamın temel prensiplerinde şu yer alır: kelime-i şehadeti inanarak söyleyen kişi, bütün haklarını kullanmak üzere, müslümandır. Hiç kimsenin kuşkusu olmayan bu gerçek bize gösteriyorki, kelime-i şehadette birleşenlere selef ve halef alimlerimiz, ehl-i kıble deer ve onları İslam dışılıkla asla suçlamazlar. İmam-ı A’zam “Bizler, ehl-i kıbleyi kafir olarak anmayız” der.

Fitne hadisi
Tecridi Sari Tecemesi, c. 8, h.1277. Huzeyfe(ibn-i Yeman) Radıyallahu anh’den Nebi sallallahu aleyhi vesellem’in bir seferinde “Haydi bana halktan müslümanım diyenleri sayınız!” buyurduğu rivayet olunmuştur. (Ravi Huzeyfe derki) biz, ordu mevcudunu bin beş yüz saydık. Ve (istiğrab ederek): biz, bin beşyüz kişilik bir kuvvet olduğumuz halde düşmandan korkarmıyız? Dedik. (bir zaman sonra birde kendimizi öyle bir fitne ile müptela olmuş gördüm ki, hani o korku bilmeyen er kişi, şimdi bu fitneden korkarak cemaate gidemeyip evinde münferiden namaz kılar oldu.”

İzahı

Rasulullahın sırlarının mahremi olan Huzeyfe Radıyallahu anh hulasa olarak: bir Rasulullah Sallallahu aleyhi vesellem zamanında bin beş yüz kişilik ordu ile korku nedir bilmezdik. Vefatından sonra öyle fena bir vaziyete düştük ki şimdi o bahadır kişiler Müslümanların çokluğuna rağmen mescide çıkamaz oldular ve namazlarını evlerinde münferiden kılmak mecburiyetine düştüler, demek istemiştir. Bu garip vaziyeti nasıl bir sebep ihdas etmiştir? Bunun cevabını imamı Nevevi şöyle bildirmiştir: öyle zannediyorum ki, Huzeyfe Rasulullah’ın vefatından sonra zuhur eden (Hazreti Osmanın şehadeti, cemel, sıffin gibi. Bu günde on beş Temmuz Darbesi)) bazı fitneleri kasdetmiştir. Bu fitnelerin cereyan ettiği günlerde Rasulullah’ın bazı ashabı –fitneye iştirak töhmetinden ictinab ederek- evlerinden çıkmamışlar, namazlarını evlerinde kılmışlardır.

Tecrid-i sarih Buhari şerhi. C. 8, 1313: Ebû İdrîs şöyle demiştir: Ben Avf ibn Mâlik’ten işit¬tim, şöyle dedi:
Ben Tebûk gazasında deriden yapılmış yuvarlak bir çadır içinde iken Peygamber’in huzuruna geldim. (Görüşürken ba¬na) şöyle buyurdu: “Kıyametin kopması yaklaştığı sıra (onun alâmet¬lerinden olmak üzere şu) altı şeyi say:
1. Benim ölümüm,
2. Sonra Beytu’l-Makdis’in fethi,
3. Sonra Mûtân öleti ki, koyun kırımı gibi o sizi yakalayacaktır;
4. Sonra mal çokluğu ki, siz bir kişiye yüz di¬nar verseniz bile (yine az ve küçük görerek) hoşnûdsuzluğu ye husûmeti sürüp gidecektir;
5. Sonra bir fitne ki, Arab evlerinden girmediği hiçbir ev kalmayacak, muhakkak herbir eve girecektir;
6. Sonra si¬zinle Benu ‘l-Asfar (denilen Rumlar) arasında bir barış ki, düşmanla¬rınız o barışı müteâkib hıyanet edip ahdi bozarak üzerinize her bayrağın altında oniki bin nefer olmak üzere seksen kumandanın bay¬rakları altında (bir milyona yakın kuvvetle) size saldıracaklardır”

İzahı

Rasulullah’ın belirttiği fitneler tamamen zuhur etmiştir. Bizim bu günümüzü ilgilendiren beşinci fitne olan: Arab evlerinden girmediği hiçbir ev kalmayacak, muhakkak herbir eve girecektir; sözüdür. Bu fitne, Hz. Osman zamanında başlamış ve Onun şehadeti, Cemel ve sıffin, Kebela gibi muessif vakaları intac etmiştir. Hadiste verildiği bu kanlı hadiselerde eli bulanmadık kimse kalmamış gibidir. Bu fitne ve ihtilaf Emevi ve Abbasi devirlerinde devam edip günümüze kadar gelmiştir.
Bu gün de onbeş Temmuz 2016 tarihinde Müslümanlar yine büyük bir fitne ile karşı karşıya kalmış ve bu fitnenin de girmediği ev kalmamıştır. Devlet adamlarımız ve halkımız sağduyulu olmalı, iç ve dış düşmanların oyununa gelmeden bu yangını söndürüp, barış ve sulha çevirmeli.
Ben bu yazı dizimde Hz. Ali ve Hz. Muaviye dönemlerini, onların birbirlerine nasıl ifadeler kullandıklarını, ibretlik hadiselerini siz okuyucularıma yazmaya çalışacağım. Yazmaya değil kaynak kitaplarımızdan aynen aktarmaya çalışacağım.

Hicri yılınız ve Aşere gününüz mübarek ve bereketli olsun.

Temennimiz, Yüce Yaratıcımızdan şu: Ne kerbela ne de 15 Temmuz olayları gibi kanlı olayları Müslümanlar arasına bir daha sokmasın. Âmin

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno