HER İNSAN KENDİ İRADESİ İLE KADERİNİN ÇOCUĞUDUR

HER İNSAN KENDİ İRADESİ İLE KADERİNİN ÇOCUĞUDUR

İnsan mülteci olarak doğuyor, büyüyor ve dünyayı imara katkı sağlıyor. Sonrasında yaşlanıyor ve kiralık dünyayı yeni sahipleri olan kiracılara teslim ederek sonsuzluğa yelken açıp, ruhlar alemine uçarak beden kafesini terk ediyor. En nihayetinde sonsuz hayat olan ahiret yurduna göç ediyor.
Şimdiki an olan gerçekliğimize bakacak olursak biz neredeyiz? Nefsimizi ne kadar terbiye edebildik? Ahiret yolunda yolcu muyuz? Ölmeden önce ölmeye hazır mıyız? Şüphesiz benzeri bir sürü soru daha sorabiliriz.
Aslında insan doğduğu gün mülteci olarak doğmuştur. Ömrünün sonunda son nefesini verdiğinde de mültecilik vasfını yerine getirmiş olur. Biz buna ölüm diyoruz. İnsan ölmüyor; ruhuyla giydirilmiş bedeni ölüyor. Ruh ise bedenden hicret ediyor. Bu durum her doğan ruh için aynıdır, sonuç değişmemektedir ve bu sonuçtan kimse kaçamamaktadır. Gel gör ki, hiç ölmeyecekmiş gibi hayata sımsıkı sarılarak dünyayı imar etmek uğruna gece gündüz çalışan insan sa’y ve gayrette hiç usanmamaktadır. Böylelikle insanı ebedi hayatta ihya edecek; yok günün akçesi olarak hiç kimsenin kimseye faydası olmadığı günde, ebedi hayatı kazandıracak servet hükmündeki kazanca karşı tembellik etmektedir.
Yaratıcısının kendisinden istediği 24 saatten bir saatini yaratıcısını zikretmeye(namaz kılmaya DUA etmeye) ayırması insana çok ağır gelmektedir. İnasanoğlu bu ibadette çoğul ekseriyeti tembellik etmektedirler.
Hele gelişmiş ülkelerde, özgüvenin yüksek olduğu yerlerde “Kur’an’ın ifade ettiği gibi burunları havada kibirlenenler” ki bunların çoğu Avrupa’da, ABD’de ve inanmayanların sayısının çok olduğu yerlerde mevcuttur. Allah’a ibadet etmeyi asla kabul etmeyip bu ibadetleri yapanları alay konusu yapmaktalar. Kiliselere, camilere, havralara gidenleri alaya almaktadırlar.

Nihayet olarak her insan şahid olur ki; yıllar geçtikçe insan yaşlanır ve bedeni çürür. Ne kadar güçlü ve zengin olursa olsun, yaşını bir gün bile büyütemez aynı yaşta kalmaya çare üretemez. Yaşlanmama, daima sağlıklı yaşama, ölüme giden yolu durdurma, ölümsüz olma gibi bir gücü yok insanoğlunun. Bu kesin bir sonuç.

Bazı insanların zenginlikleri, variyetli olmaları devam etse de, bedenleri bunun aksini söylüyor; hayatın sonuna doğru yol aldığını haber veriyor. Saçlarında gümüş renklenme, dişleri metallerle destekleme, “implant” gözlere gözlüklerle yardım etme, kanda şeker, böbreklerde taşlar, midede ülser, prostad büyümesine karşı ilaç kullanma, kadınlarda erken gögüs kanseri, yani vücudun aktiften pasife dönüṣmesi gibi bir çok degiṣim insanı mutlak olarak beklemektedir. Bazı insanlar çok yaṣlanmasa da 50-60 yaṣlarından itibaren bu rahatsızlıklarla mücadele etmektedirler. Çevremize baktığımızda bu hayatın gerçeğiliğiyle karşılaşırız ve kimsenin bundan kaçma imkanı yoktur. Dünya var olduğundan beri de olmamıṣtır. Nice firavunlar “SS” ler mermerlerin içinde mumyalanmıṣ olarak gün yüzüne çıkmaktadırlar..

Evet bu gerçeği kimse inkar edemez. Çocuklarımız için yerin üstüne saray yapmayı dert ederken, gidecegimiz sonsuz yurdumuz olan ahirette kendimize saray yapmayı dert edinmeyi düşünebiliyormuyuz?. Fakat insan rızık, şeref, ilim ve şöhreti daima elinde bulundurmak istemektedir. Çünkü insanoğlu sahip olma ve yönetme yeteneğiyle yaratılmıştır. Bunların hepsinin kendisine geçici olan dünya hayatında kiralık olarak verildiğini unutmaktadır. Aklı selim olarak baktığımızda Allah-u Teala kullarına mutlaka bir seçenek hürriyeti vermiştir. Bunu ister iyi yolda isterse kötü yolda kullanma seçimini insana vermiştir. Bu iradeyi hangi yolda kullanırsa sonuç insanın kaderi olarak kayıt altına alınıyor. İster mümin olma yolunu seçmeyi, isterlerse ateist, deist veya herhangi bir dini seçeneği seçme iradesine sahiptir. Allah dünyada insan için din özgürlüğünü insanın kendisine bırakmıştır. Hatta ve mutlak manada bir özgürlük vermiṣtir. Bu özgürlüklerini seçme kılavuzu olarak da her ümmete mutlaka elçiler göndermiṣtir. Allah kutsal kitaplarda elçilerin varlığından bahsederek kimseye şüphe ile bakmalarına yer bırakmamış örnek; )(Nahıl 36 ayette: Onların içinden, Allah’ın yoluna kabul ettiği kimseler de oldu, sapıklığı hak etmiş olanlar da. Yeryüzünü dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.)(Ayet ṣunu bize haber vermektedir. Sizden önceki dünya hayatına gelenlere bakın bunların arasında SS’ler Firavunlar, zalimler, günaha batmıṣ ümmetler, ayriyeten mümince yaṣayanların bazı örneklerini bizlere bariz şekilde vermektedir. Hz. Nuh, Ashabı Kehf, ashabı Uhud, Hz ibrahim, hz. Yusuf hz. Lut Hz. İsa ve daha nice payğamber ve o yolu takip eden hakyolunun peyğamberane yolcularının gelip; zulüm, eziyet çekseler de inançlarından vazgeçmediklerini bizlere anlatmaktadır. Bizatihi Kur’an-ı Kerim ve diğer kutsal kitaplar. Hatta tarihçilerde bir çok kayıtlarda bunlara ulaṣmaktadırlar.
Allah’ım! Hepimize her zaman mutluluk, güç ve sağlık verirmisin? Allah’ım! Rahmetinin ve bereketinin gölgesini daim eylermisin? Ve bize gayb hazinelerinden lütfunla her istediğimizi ve bizim için hayırlı olanı ihsan eylermisin? Gerçekten, Sen her şeye kadirdirsin. Bizi her zaman mutlu ve müreffeh eylermisin? Hayatın bütün pınarlarını her çağda her daim yanımızda eylermisin? Bizden hasta olanlara sıhhat ihsan eylermisin? dünyadan ayrılanları bağışlarmısın.Amin.
selam ve dua ile canlar.

Abdurrahman koyuncu( abdurrahmankoyuncu@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.