HAZİNEMİZ AHLAKIMIZDIR…

HAZİNEMİZ AHLAKIMIZDIR…

### HAZİNEMİZ AHLAKIMIZDIR…

İnsanoğlunun bu dünyada da öbür dünyada da en büyük ve sonsuz hazinesi, sahip olduğu güzel ahlâk ve edebidir.
Onun, yani insanın bütün değer ve kıymeti de ancak bu ulvî ve şerefli hazinesinin kıymet ve değeri kadardır.
Nitekim Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber’in yüksek değerini ifade sadedinde âyet-i kerîmede;
“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin” (el-Kalem, 4) buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber (sav);
“Ben başka bir maksatla değil, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (İmâm Mâlik, Muvattâ,Hüsnü’l-hulk, 8) buyurarak vazifesini tarif etmiş ve bütün insanlık âlemine «üsve-i hasene», yani mükemmel bir ahlâk nümûnesi olmuştur.

Bu bakımdan ahlâk, dînin özünü teşkil etmiştir.

### EN MÜKEMMEL İNSAN…
İnsanlık tarihi, peygamberlerin eşsiz güzellikteki nice ahlâkî davranış tezâhürleriyle doludur. Bunun en güzel misallerinden birisi şüphesiz Hazret-i Yusuf -aleyhisselâm-’dır. O, âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere kendisine açık bir şekilde zulmetmiş olan kardeşlerine;
“Bugün size başa kakma ve ayıplama yoktur, Allah sizi affetsin! O merhametlilerin en merhametlisidir.”(Yûsuf, 92) diyerek, affedebilmenin güzel bir misâlini sergilemiştir.

Bu itibarla Peygamber Efendimiz (as);
“Mü’minlerin îman cihetinden en mükemmeli, ahlâken en güzel olanıdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 250) şeklindeki beyanlarıyla, ahlâkın, îmânın meyvesi ve kemâlinin alâmeti olduğuna işaret buyurmuşlardır.

Dolayısıyla güzel bir kul, iyi bir insan olmak isteyen herkes, öncelikle kendisini dâimâ hesaba çekmeli, kendisinde hangi kötü ahlâk varsa bunların herbirini bir şekilde terk etmeye azmedip tevbe etmelidir. Daha sonra da bu kötü huyların tersi ve mukabili olan güzel ahlâk ile ahlâklanmaya çalışmalıdır. Meselâ kibre mağlûp biriyse, tevâzû ve mahviyete bürünmelidir. Kin ve hasetle mâlûl biriyse, mü’min kardeşlerini kendisinden üstün görüp, onların kusurlarından önce kendi kusurlarıyla meşgul olmalıdır.
Mü’minin mü’min için bir ayna olduğunu, kötü gözle baktığında kötülükler; iyi gözle baktığında ise güzellikler göreceğini düşünmeli ve kendifsini mü’minlerin güzel yönleriyle meşgul etmelidir.

### İÇ DÜNYAMIZDA İKİ ZIT KUTUP…
İnsanın içyapısında biri hayrı ve takvâyı, diğeri şerri ve isyanı emreden iki zıt kutup vardır. Herkes, bir ömür bu iki zıt kutbun çatışmalarıyla hâl ve gidişatına istikamet vermektedir. Takva galip geldiğinde, sâlih amellere ve güzel ahlâka yönelmekte; aksine fücûr galip geldiğinde ise türlü günahlara ve ahlâksızlıklara düşmektedir.

Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:
“(Allah,) ona (yani insana) fücûru da takvâyı da ilham etmiştir.” (eş-Şems, 8)
Fücûr, insanı Allah’tan uzaklaştıran her şeydir.
Takvâ da, kulu Allâh’a yaklaştıran amel-i sâlih, sorumluluk bilinci ve her türlü güzel davranışlardır.
Kul, bu iki özellikten hangisine göre yaşarsa, değer ve kıymeti o yönde olur.
Nitekim Hazret-i Ömer’e, geceleri kāim (ibâdet hâlinde) gündüzleri sâim (oruçlu) bir şahıstan bahsedip hayli övdüklerinde o, söylenenlere aldırmayıp şöyle dedi:
“–Siz bana bahsettiğiniz kişinin;
a. Ticareti,
b. Komşuluğu,
c. Yol arkadaşlığı nasıl, onu söyleyin!”
Hazret-i Ömer’in dikkat çektiği bu üç husus, insan nefsinin darlandığı anda azgın bir canavar gibi şahlandığı üç aynadır. Nasıl ki sâkin görünen bir kedi dar bir köşeye sıkıştırıldığında içindeki bütün hırçınlığı ortaya dökerse; insan da; ticaret, komşuluk ve arkadaşlıkta dar anlarda iç yapısı neyse onu ortaya koyar. Denilebilir ki, insan ömrü bilhassa bu üç hususla imtihan ile geçmektedir.
Şeyh Sâdî şöyle söyler:
“Her gözü, kulağı, ağzı olan insan değildir! Gerçek insan; ahlâkı güzel olan kişidir!”

### KATIR İLE DEVE…
Mevlânâ, güzel ahlâklı olan kişi ile ahlâksız olan kişilerin hayatlarını katır ve devenin hâline benzeterek şöyle anlatır:
Katır deveye;
“–Ey güzel yoldaş, dedi: Yokuş olsun, iniş olsun, sen, en dar yolda bile güzelce gidiyorsun; hiç düşüp kapaklanmıyorsun. Ben ise, yolunu şaşırmış kimseler gibi tepetaklak oluyorum. Yol ister kuru olsun, ister çamurlu olsun, ben her zaman yüzükoyun düşüyorum. Bunun sebebinin ne olduğunu anlat da, ben de nasıl yaşamam gerektiğini öğrenmiş olayım.”
Deve şu cevabı verdi:
“–Benim gözüm senin gözünden daha parlaktır. Bundan başka bir de ben, yüksek yerden bakmadayım. Yüksek bir dağa çıkınca, oradan patikanın sonunu rahatça görürüm. Cenâb-ı Hak, gözüme bütün yolların iniş ve çıkışını gösterir.
Ben her adımı görerek atarım. Onun için sürçmekten, düşmekten kurtulurum.
Sen ise, üç adımdan ötesini göremezsin. Dâneyi görürsün de, tuzağı göremezsin. Bir yere konmakta, oturmakta, inmekte, yürümekte; âmâ bir adamla gören bir adam bir olur mu?”

### HER ŞEY AHLÂKIMIZIN YANSIMASIDIR…
Gerek bu dünyada karşımıza çıkan gerekse âhirette karşımıza çıkacak olan neticeler, hep bizim ahlâkımızın semerelerinden ibarettir. Cehennemdeki alevler insanların kötü sıfatları ile tutuşur; cennetteki bağlar, ağaçlar da yine insanların güzel sıfat ve ahlâkı ile yeşerir.
Mevlânâ’nın ifadesiyle:
“Kim hürmet ederse hürmet görür, şeker getiren de badem helvası yer.

Selam ve dua ile…

Ayhan ENGİN
Sancaktepe/01.4.2019

Ayhan ENGİN( ayhan.engin@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.