HAYALDEN GERÇEĞE YOLCULUK

HAYALDEN GERÇEĞE YOLCULUK

İnsanların en çok hayal kurduğu dönemler çocukluk yıllarıdır. Gerçekleşmesini umursamadan, ütopik olup olmamasına bakmadan, bıkmadan usanmadan hayaller kurar minik yürekler. Benim de çocukluk yıllarımın vazgeçilmeziydi ucu bucağı görünmeyen hayaller…

Şimdi kendi kurduğum çocukluk hayallerimden birini ve bedenim büyüdükçe büyüyen hayal kırıklıklarımı anlatayım sizlere;

Çocukken doktor olmayı çok istiyordum. Aslında çocukların büyük çoğunluğunun hayalini kurduğu meslek dalıdır doktorluk. Büyüyünce ne olacaksın diye soranlara benim de vereceğim ilk ve tek cevap yüreğimden gelen heyecan ve coşkuyla ‘’Doktor olacağım’’ olurdu. Sadece soranlara değil kendi kendime kaldığım ve soru cevap diyalogları yaşadığımda hayalime sorduğum soruya verdiğim cevaptı ‘’Doktor olacağım’’.

Sadece hayal kurmakla kalmaz kendi çapımda uygulamalara da imza atardım. Mesela bir yoğurt kovası kulpunu çıkarmış, ortasına ip bağlamış, ucuna bir şey takmış steteskop yapmıştım. Bir tane de enjektör bulmuştum nereden elime geçtiyse. İçine su çeker yastıkları hastalarım olarak düşünür ve iğneler yaparak güya onları iyileştirirdim. Anlamazdı kimse, yastıklar ıslanıyor sanırlardı. Bazen de hasta olarak pelüş oyuncaklarımı seçer ve onları itinayla ameliyat ederdim. Annem ‘’Daha sana oyuncak almayacağım’’ çünkü hepsini kesip doğruyorsun derdi. Tüm bunları neden yaptığımı bilmezdi ve belki de hiçbir zaman bilmeyecekti. Benim hayallerim hiç kimseninkine benzemiyordu ve ben hayallerimi şimdiden nasıl uygularımın derdine düşmüştüm.

Kendi çapımda doktorluk yapmaya devam ediyordum. Renkli bonibonlardan ilaçlarım vardı. Oyuncaklarımın her birinin tıbbi bir ismi ve görevi vardı kendi çapımda. Benim hayalimdeki doktorun sadece bir uzmanlık alanı yoktu, kendisini bir alana hapsedemezdi ve her şeyden anlaması ve bütün hastaları iyileştirmesi gerekirdi; iğne, ilaç, cerrahi müdahale, diş, kbb, psikolojik telkin, reçete yazma kısaca tıbbi anlamda her şey… Henüz tıp o adar ilerlemese de ve öyle bir branş dalı olmasa da benim her şeyi bilen ve herkesi iyileştiren bir hayali doktorluğum vardı.

Büyüdükçe organları tanımaya başlıyordum ve en keyifli derslerdi insan vücudunu öğrendiğim, hayat bilgisi, fen bilgisi, biyoloji… Beyin ve kalp hayati organlardı ve bu yüzden yüce Yaratıcı(cc) beyni kafatası gibi sert kemiklerle kalbi ise göğüs kafesiyle korumaya almıştı. Olası kaza ve hasarlardan korumak için ilahi sanatını konuşturmuştu. Çünkü bu organların hasar almaları insanın hayatına mal olabilirdi. En çok da onları korumaya almıştı Rabbimiz. Çünkü beyin ve kalpti imanın ve sevginin merkezi. Beyin; düşünür, akleder, sorgular, yönetir, hükmeder… Kalp; sever, sevilir, merhametlidir, yumuşaktır, hoşgörülüdür kısaca duyguların merkezidir. Büyüdükçe öğrenmeye,  öğrendikçe daha çok sevmeye ve sevgim büyümeye devam ediyordu. Bu muhteşem oluşumu idrak ettikçe Rabbime imanım artıyor ve daha çok bağlanıyordum kopmak bilmeyen bu sanatsal vahyi Yaratana…

Çocukluktan yetişkinliğe geçtikçe öğrenmelerim ve şaşkınlıklarım devam ediyordu. Bu kadar büyük bir öneme sahip olan kalbi taşlaştıranları, beyni yaratılma amacının tam tersi istikamette kullananları gördükçe kalbim kanadı ve adeta beynim durdu. Büyüdükçe küçüklüğümü ve hayallerimi özlemeye başlamıştım.

Çocukken dişler neden dökülüyor neden hemen çıkmıyor keşke hemen çıksa diye düşünürken büyüdüğümde dişsizlerin dişliler tarafından dişlendiğini gördükçe keşke hiç çıkmasaydı diyesim geliyor. Tırnaklar neden uzuyor ki, ne işe yarıyor diye düşünüyorken, hayat boyu tırnaklarla kazıyıp dünyevi anlamda tırmanmak için olduğunu, tırnaklarımla kazıya kazıya ilerlemem gerektiğini, pençelerini geçirip maddi manevi tırmalamak, patiler atarak zarar vermek isteyenlere karşı teyakkuz halinde olma zorunluluğumu keşfettim. Saçlarımız neden uzuyor, kesince neden kan çıkmıyor, neden canımız yanmıyor diye sorgularken, büyüdükçe ve kırıldıkça saçlarımın da kanadığını, canımın da yandığını acı acı tecrübe ediyordum. İnsanların gözleri hep farklı farklı renklerdeydi ve çocukluğumda bu rengârenk gözlerin sadece güzel güzel bakmak için olduğunu zanneder ve uyuyunca keşke kapanmasalar derdim veya güzel rüyalar görmek için kapandıklarını düşünürdüm. Bedenim büyüyüp, duygularım serpildikçe gözleri açık olup da görmeyenleri, bakar körleri, hakikatlere kapkaranlık bakışların hayal kırıklıklarını yaşadım.

Büyüdükçe anladım, anladıkça ağladım ve ağlamanın anlamaktan kaynaklandığını anladım. Tenimizin iç organlarımızı kapatmak için, bedenimizin maddi mahremini korumak için olduğunu düşünürdüm çocukça hayallerimde; ten renkleri fark etmezdi, herkesin saçına gözüne uygun bir ahenkle yaratılmışlardı… Ten renklerinin farklılığının değişik sıcaklıklar barındırdığını düşünürken, övünme, aşağılama, ırkçılık, düşmanlık ve savaş nedenleri olacağını nereden bilebilirdim. Büyüdüm ve ırkçılığı, ırkçıları hala anlamadım ve o tarz soğuk ve buz gibi ve hatta vahşi insanlara ısınamadım ve ısınmayacağım da… Kulaklarımızın güzellikleri duymak için yaratıldığını düşünürdüm masallar, ninniler fısıldandığında. Küpelerle süslerdim bu abidemsi organımı… Büyüdüm ve duyduğu her sesin, her sözün dinlemeye değer olmadığının kulaklarıma küpe olacağı tecrübeleri yaşadım. Dilin kemiği yok sanırdım pembemsi şarkılar söylediğim yıllarda… Büyüdüğümde anladım ki, o dilden dökülenlerin kırıcılığını ve kemikten daha acı verdiğini acı acı tecrübe ettim.

Çocukluk işte, ne kadar az şey biliyormuşum, nasıl yanılıyormuşum ve ne kadar masumane hayaller kuruyormuşum. Ben büyüdükçe hayallerim küçüldü, hayallerim küçüldükçe hayal kırıklıklarım büyüdü, anladıkça yıkıldı kurduğum hayalden binalar ve paramparça oldu büyüttüğüm duygular. Ve hep böyle sonuçlanır hayalden gerçeğe uzanan yolculukların sonu…

SiBEL KARA( sibel.kara@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.