34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
İftira son derece kötü ve tahrip edici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. İnsanlar birbirine güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir.
İftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkî hastalıktır. Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.
İslam’da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda ayet-i kerime, iftiranın özelliğinden ve onun Allah’ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir.
İftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Âîşe ile ilgili olarak “Ifk” olayında görmekteyiz. Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b. Muattal O’nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti.
Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe’ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medine’de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.
Daha sonra Hz. Âîşe, Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkmıştır:
“إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ”
“O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir şer sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. İftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır.”
(Nûr, 11)
“لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ”
“İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?”
(Nûr, 12)
“لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءَ فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ”
“Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir.”
(Nûr, 13)
“وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ”
“Eğer Allah’ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.”
(Nûr, 14)
“إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ”
“Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır.”
(Nûr, 15)
“وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ”
“O asılsız sözü duyduğunuz zaman: ‘Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?”
(Nûr,16)
Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: “يا عائشة، احمدي الله، فقد برَّأكِ الله من إفك القوم.” فقالت أم عائشة: “يا ابنتي، قومي إلى رسول الله فاشكريه.” فقالت عائشة رضي الله عنها: “لا والله، لا أقوم إلا لله، وأحمده وحده.” “Ya Âîşe, Allah’a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı” buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: “Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)’a teşekkür et” deyince, Hz. Âîşe; “Hayır kalkmam ve yalnız Allah’a hamdederim” diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I`tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).
İftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) “قَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى” “İftira eden kimse zarara uğramıştır” (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
“إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا”
“Mümin erkek ve kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir.”
(Ahzab, 58)
Sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi mânalara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. Ancak günlük dilde iftira yaygın olmakla birlikte hukuk ve ahlâkta daha çok ifk ve bühtan terimleri, zina iftirası için de kazf kelimesi kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de iftira ve aynı kökten çeşitli kelimeler elli dokuz yerde geçmekte olup bunların çoğunda, “Allah hakkında yalan uydurma, O’nun birliği, yetkinliği ve aşkınlığı ile bağdaşmayan iddialar ileri sürme” mânasında yer almaktadır (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/94; el-En‘âm 6/21, 93, 144). Bu âyetlerin birinde Allah’ın, kendisine ortak koşma dışında dilediği kimselerin bütün günahlarını bağışlayacağı ifade edildikten sonra, “Allah’a ortak koşan kimse yanlış bir inanç uydurup büyük bir günah işlemiş olur” denilmektedir (en-Nisâ 4/48). Diğer âyetlerde ise putperestlerin, Kur’an’ı Hz. Peygamber’in tertip ettiği yolundaki iddiaları (meselâ bk. Yûnus 10/38; Hûd 11/13, 35), yine onların putların tanrı olduğu inancını uydurmaları (Âl-i İmrân 3/24; el-En‘âm 6/24; el-A‘râf 7/53) ve Allah’a isnat ederek kendi kafalarından hükümler koymaları (el-En‘âm 6/138, 140) iftira kavramıyla ifade edilmektedir. Âyetlerde ifk kelimesi “yalan, iftira” (en-Nûr 24/11, 12; el-Furkān 25/4; Sebe’ 34/43), bühtan da “iftira, asılsız iddia” (en-Nisâ 4/20, 112, 156; en-Nûr 24/16) mânasında kullanılmıştır. Fahreddin er-Râzî, Nisâ sûresinin, “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmiş olur” meâlindeki 112. âyetinde geçen bühtan kelimesini, “Din kardeşine kendisinde bulunmayan bir kusur ve kötülük isnat etmendir” diye açıklar (Mefâtîḥu’l-ġayb, XI, 38-39). Kazf, terim anlamıyla Kur’an’da yer almamakla birlikte hadislerde hem genel olarak iftira hem de özellikle zina iftirası için kullanılmıştır (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḳẕf” md.). Meselâ büyük günahların sayıldığı bir hadiste, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak bu günahlar arasında gösterilmiştir (diğerleri Allah’a ortak koşmak, büyücülük, haksız yere adam öldürmek, tefecilik, yetim malı yemek, savaştan kaçmaktır [Buhârî, “Veṣâyâ”, 23, “Ḥudûd”, 44; Müslim, “Îmân”, 144, “Veṣâyâ”, 10]). Bir mümine kâfir diyerek iftira eden kimsenin onu öldürmüş gibi günah işlemiş sayılacağını belirten hadiste (Buhârî, “Edeb”, 44; Tirmizî, “Îmân”, 16) ve iftirayı insanın âhiret hayatını iflâsa götürecek olan kul hakları arasında gösteren hadislerde de (Müslim, “Birr”, 60; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 2) iftira anlamında kazf kelimesi geçmektedir.
Müslümanları kötü huy ve davranışlardan uzak tutmaya çalışan Hz. Peygamber onları iftira konusunda da uyarmıştır. Bilhassa İslâm’a yeni girenlerden biat alırken Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık ve zina yapmamak, hayırlı işlerde Resûlullah’a karşı çıkmamak gibi içtimaî ve siyasî önemi bulunan prensipler yanında iftira etmemeyi de zikredip söz alması (İbn Hişâm, II, 73-75; İbnü’l-Esîr, II, 96), aynı şartların Resûl-i Ekrem’e biat etmeye gelen kadınlar heyetinden de istenmesi (el-Mümtehine 60/12) anlamlıdır.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ” “Müminler ancak kardeştir” (el-Hucurât 49/10); لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ “Sizden biriniz, kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz (Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim, “Îmân”, 71, 72); مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ” “Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” (Buhârî, “Îmân”, 4, 5; Müslim, “Îmân”, 64, 65) gibi âyet ve hadislerle genel olarak doğruluk, dürüstlük ve adaleti emreden; yalancılık, haksızlık, suizan gibi kötülükleri yasaklayan hükümler, insanların birbirine asılsız suç ve kusur isnat etmelerini de önlemeyi amaçlamaktadır. Sa‘d b. Ebû Vakkās’a iftira ederek onun Hz. Ömer tarafından kumandanlıktan alınmasına sebep olanlardan Üsâme b. Katâde’nin daha sonra Sa‘d’ın bedduasıyla başına gelen felâketlere dair rivayetler (İbnü’l-Esîr, III, 5-6), ilk İslâm toplumunda iftiranın ağır bir günah olarak algılandığına işaret etmesi bakımından ilgi çekicidir.
İslâm’da iftira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermek ve bunlara araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır (el-İsrâ 17/36; el-Hucurât 49/6). Kur’an-ı Kerîm’de, Hz. Âişe’ye yapılan iftira (bk. İFK HADİSESİ) karşısında Müslümanların tutumu değerlendirilirken bütün müminlerin, böyle bir habere hemen inanmayıp iftiraya uğrayan hakkında hüsnü zanda bulunmaları gerektiği vurgulanmakta, bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasından hoşlananların dünyada ve âhirette ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettikleri bildirilmektedir (en-Nûr 24/12, 19). İslâm ahlâkında, ilke olarak insanlar aleyhinde onları kötüleyici ve incitici mahiyetteki her türlü konuşma ve dedikodu yasaklanmıştır (bk. GIYBET). Birinin aleyhinde yapılan konuşmanın gerçeğe dayanması onu gıybet olmaktan çıkarmaz. Nitekim Hz. Peygamber bir kişiyi kendisinde bulunan bir kusurla anmanın gıybet, ona asılsız bir kusur veya suç isnat etmenin ise iftira olduğunu bildirmiştir (Müslim, “Birr”, 70; Tirmizî, “Birr”, 23). Kur’an’da müminlere kendilerinin, ana babalarının ve yakınlarının aleyhine bile olsa adaleti yerine getirmeleri emredilirken (en-Nisâ 4/135; el-Mâide 5/8; el-En‘âm 6/152) aynı zamanda bu emrin, asılsız isnat ve iftiralara uğrayan mâsum insanları koruma görevini de kapsadığı muhakkaktır.
İslâm ahlâk literatüründe zina isnadı dışında iftira konusu üzerinde özel olarak durulmamışsa da genellikle hak, adalet, dürüstlük ve sevgiyle alâkalı pek çok konu işlenirken aynı zamanda iftira gibi insan onurunu zedeleyici mahiyetteki hak ihlâllerine dair gerekli bilgiler verilmiş ve çeşitli yorumlar yapılmıştır. İftira bir yalan türü olup ahlâk kitaplarında geniş yer verilen yalanla ilgili bahisler (meselâ bk. Râgıb el-İsfahânî, eẕ-Ẕerîʿa, s. 270-283; Mâverdî, s. 253-260) iftira konusu bakımından da önem taşımaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “fry” md.
a.mlf., eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa, Kahire 1405/1985, s. 270-283.
Lisânü’l-ʿArab, “efk”, “bht”, “fry”, “ḳẕf” md.leri.
Tâcü’l-ʿarûs, “efk”, “bht”, “fry”, “ḳẕf” md.leri.
Wensinck, el-Muʿcem, “efk”, “bht”, “fry”, “ḳẕf” md.leri.
Buhârî, “Îmân”, 4, 5, 7, “Veṣâyâ”, 23, “Ḥudûd”, 44, “Edeb”, 44.
Müslim, “Îmân”, 64, 65, 71, 72, 144, “Veṣâyâ”, 10, “Birr”, 60, 70.
Tirmizî, “Îmân”, 16, “Ḳıyâmet”, 2, “Birr”, 23.
İbn Hişâm, es-Sîre, II, 73-75.
Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Beyrut 1978, s. 253-260.
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, X, 14-15; XI, 38-39.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 96; III, 5-6.
Zehebî, el-Kebâʾir, Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), s. 101-102.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.