**İman **mutluluğun anahtarı; mutlu bir bakış imanın muhafazasıdır. Hüzün deryalarında bocalayıp boğulanlar gelecek neslin dimağlarına pozitif bir enerji veremezler. Stres hormonları ile hayatları tüm varlıklarına rağmen çekilmez hale gelen günümüz insanı **Allah **dostlarının kâinata baktığı gibi yeniden iman tazelemedikçe iki cihanda mutlu ve bahtiyar olamaz.
İnsanın mutluluğu yakalaması için birçok sebebi bir araya getirmesi gerekir. Bu sebeplerin başında her şeye doğru bir bakışın kazanılması gelir. Düşüncede yakalanan mutluluk dinamikleri hayatımızı anlamlı kılmada büyük bir adımdır. Beni mutlu veya mutsuz kılan şey benim düşüncelerimdir. Eşyayı vesair tabiatı anlamlandırırken bana yön veren bu düşüncelerimdir. Hayata bakışı güzelleştirecek bir düşünce mantığı kazanabilirsek her halimizi mutluluğumuza vesile kılabiliriz. Bunu şöyle de ifade edebiliriz. İhtişam baktığın şeyde değil bakışındadır.
Bir pazar günü farklı yerlerde oturan iki aile arabalarına atlamış, altında çeşme bulunan bir çınar ağacının altında piknik yapmak üzere yola koyulmuşlar. Yemyeşil çınarın gölgesinde, şarıl şarıl akan çeşmenin yanıbaşında, rüzgarın salladığı yaprakların hışıltısı eşliğinde güzel bir piknik yapma neşesi hayallerini süslemiş; bir mutluk kaplamış içlerini. Birinci aile çınara vardığında ne görsünler dev çınar kurumuş kupkuru biçimde ortada duruyor. Adam sinirle arabadan inmiş. Pikniğimiz mahvoldu diye söylenmeye başlamış. Hanımı her ne kadar bir şey olmaz, bak çeşme var, gölge var, yeşillik o kadar önemli değil dediyse de adam bir türlü rahatlamamış. Hiçbir zevk almadan ve çocuklarına da sıkıntı vererek eve dönmüşler. Onlardan biraz sonra diğer aile ulaşmış aynı mekâna.Onlarda çınarın kuruduğunu görmüşler ancak bunu hiç sorun etmemişler. Kilimlerini sermişler ağacın gövdesinin gölgesine, çeşmenin önüne çocuklar oynasın diye taşlardan küçük bir havuz yapmışlar, çocuklar gülüp oynamışlar, kurumuş dallara çıkıp fotoğraf çekmişler. Akşam mutlu ve neşe içinde eve dönmüşler. Birinci aile akşamı yorgun ve mutsuz geçirirken diğer aile hala pikniğin neşesini yaşıyordu.
İnsanın mutlu olması için şartları beklemişi çok yanlıştır. Bulunduğumuz şartları doğru değerlendirirsek, her hal ve şartta hayat ışığımızı kaybetmeyiz. Zindanlar bazen gül gülistan bahçelerden daha mutlu bir ortama dönüşe bilir. İnsanı mutlu kılan şey sadece maddi unsurlar değildir. Maddiyat önemlidir ancak maddiyatı anlamlı kılan şey bizim ona yüklediğimiz manadır. Kuru bir ağaç birini mutlu kılarken diğerini mutsuz kılıyorsa bu onların düşünceleriyle ilgilidir. Ağaç aynı ağaçtır. Yıllarca zindanlarda hayat sürenler “Milletimin imanını selâmette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” demişlerdir. Yine “siz benim bedenime işkence ediyorsunuz; ben kalbimde cenneti yaşıyorum.” diyerek her zorlukta mutlu olma yolunu göstermişlerdir.
Mutluğun gelmesini beklemek yerine mutlu olmaya çalışmak en doğrusu. Ama insan nefsine söz geçiremiyor.Kendini yönetemiyor.Ufak şeylerden mutlu olmayı bilmiyor. Takdiri ilahiyi unutuyor. Hâlbuki hayır bize verilende. Kim bilir **Allah**, bize verdiğinde çok hayır var etmiş olabilir. Bakın Allah Resulü dikkatimizi bu noktaya çekiyor ve şöyle buyuruyor: **Allah**’ın kendisi için takdir ettiğine razı olan mutlu olur. **Allah**’tan hayır istemeyi terk eden ve** Allah**’ın kendisi için takdir ettiğine razı olmayan kimse mutsuz olur (Tirmizi).
Çoğumuz elimizdekine güzel bakıp onu değerlendireceğimize ulaşamayacağımız şeyleri düşünüp mutsuz oluruz. Evimizin önündeki gül bahçesine bakıp mutlu olmak varken uzaklarda tılsımlı gül bahçelerini hayal edip mutsuzluğa doğru yöneliriz. Güç bizde, düşünce bizde, öyleyse mutluluk için bu gücümüzü kullanıp mutluluğu yakalayacak bakışı elde etmeye çalışmalıyız.
Unutmayalım: Kuru soğan ve ekmek yiyen bir kadın mutlu, ama bir fabrikatörün hanımı bolluk içinde mutsuz olabilir. “Güzel bakan güzel görür, güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen, hayatından zevk alır.”
“Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” (Fatır 34).