Kainatta gözlerimizle göremediğimiz halde var olduğuna inandığımız varlıkların bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünce bizi gözlerimizin tespit edemediği daha farklı boyutların olduğu fikrine iletir. Bu farklı boyutların kendine ait varlık düzeninin olduğunu düşünmek akla aykırı bir durum teşkil etmeyeceği açıktır. Yoksa bütün varlık gördüğümüzden ibarettir şeklinde bir açmazın içine girmiş oluruz ki, böyle bir durum insan açısından birçok olayı açıklanamaz hale getirecektir.
**RUH**
Görmediğimiz ama varlığına inandığımız varlıklardan biri ruhtur. İnsanların ruh konusunda fikir yürütmesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Bütün dinlerde ve insan topluluklarında ruhla ilgili pek çok şeye rastlanır. Ruh, soyut nitelikleri kendinde barındıran, maddi olmayan,kendi olarak var olan bir töz olarak tanımlanır. Ruh, başkasıyla var olabilen soyut nitelikleri de kendinde taşımaktadır. Ruha ait bu özellikler “gözle görünmez” olduğundan, bu özellikler gibi kendisi de gözle görünmez bir yapı arz eder.
Beden yaşlılık ve hastalıklar neticesinde çökerken, ruhun her an yeni ve güçlü kalması, hatta orta yaşlardaki bedeni kendisine verilecek olsa, onun yine eskisi gibi fonksiyonunu yerine getirebileceği düşüncesi ruhun bedenden farklı bir yapısı olduğunu göstermektedir.Ruhun, yaşayan belli bir bedene hayat veren, onu ayakta tutan ve işlevsel hale getiren bir özelliği bulunmaktadır.
**MELEKLER**
Melek kelimesi, “kuvvet ve iktidar sahibi” anlamına gelen “melk” veya “mülk” kökünden gelmektedir. Dolayısıyla melek kelimesi lügat bakımından; haberci, kuvvet sahibi, tasarruf manalarına gelmektedir. İslâm dininde ise; melek denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra, insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namına tasarrufta bulunan ve O’nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi varlıklar gelmektedir.
Bir kısım melekler bu kâinatın nizam ve intizamını temin etmekle görevlidirler. Allah’u Teâlâ’nın yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracılık ederler.Cenab-ı Allah’ın bir kısım işleri meleklere yaptırması onlara duyduğu ihtiyaçtan değil, verdiği emirdendir. Bizim namaz kılmamız ne ise meleklerinde bir takım kainat hadiseleri ile memur olması odur. Ruhun nasıl bedene hayat veren bir yapısı varsa, meleklerde yerlerin ve göklerin hayatına ait bir manevi görev icra ettiğini söyleyebiliriz.
**CİNLER**
Lügatte “gizli ve örtülü varlık, görülmeyen şey” anlamına gelen cin, terim olarak duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, mânevî, ruhanî ve gizli varlıklara verilen bir addır. Cin deyince daha çok akla insan ve meleklerin dışındaki görünmez varlıklar akla gelir.
Kur’an’da “cin süresi” adıyla bir süre bulunmakta ve bu sürede cinlerin de müslüman ve kafirinin olabileceği beyan buyurulmaktadır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım”(Zariyat 56) buyrulan ayetten anlaşılacağı üzere cinlerin,insan gibi mükellef varlıklar olduğu anlaşılmaktadır. Cin taifesi nitelikleri hakkındaki bilgimizin kaynağı vahiydir. Kur’an’a göre, cinler ateşten yaratılmıştır. (Rahmân 15)
Neml (39) süresinde cinlerin Süleyman (as) a hizmet ettikleri, yıldırım hızıyla hereket ettikleri, onunla konuştukları ama gayb dediğimiz geleceği ve görünmeyen alemi de bilmedikleri özellikle vurgulanmıştır (Sebe süresi 14).Bununla beraber cinler insana nazaran daha hızlı hareket etmeleri, görünmez oluşları, ve uzun ömürleri sebebiyle bazı şeyleri insandan farklı bir şekilde bilebilirler ama bu onların insandan daha bilgili ve üstün olduğu manasına gelmez. Cin kelimesi ile peri kelimesi de aynı şeyi ifade etmektedir.
**ŞEYTAN**
Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, âsi, insanları saptırmaya çalışan cinlere şeytan adı verilir.
Kur’an-ı Kerimde ilk şeytan “iblis” diye ifade edilir. İblis hayırdan ümidi olmayan, şeytan ise Rahmetten uzak manasına gelir. Kısaca şeytan olarak ifade ettiğimiz varlığın Kur’an’da daha başka isimleri de vardır. Bu isimler bizatihi isim değil sıfattırlar. Allah’ın Hz. Adem’e secde edin emrine karşı gelmiş “ben ateşten yaratıldım, o ise topraktan ” demiş kibre kapılmış ve kafirlerden olmuştur (Bakara 34). “…İblîs cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı…” (Kehf, 50)ayetinden aynı zamanda şeytanın kesinlikle melek olmadığını anlıyoruz.
Melekler ve şeytanlar iki uç noktadır. Biri iyiliğe ve güzelliğe çalışırken diğeri kötülüğe ve çirkinliğe çalışır. İnsan üzerinde hangisi galip gelir ise insan o istikamete yönelir. Bu noktada insanın iradesi mühim rol oynar. İnsanın en ufak bir kalbi meyli, meyil istikametinde mesafe aldıkça iyilik ve kötülük arasında ki uzaklık artar. Bir başka ifade ile kötülüğü kalben benimsemiş birinin arkadaşları artık şeytanlar, iyiliği kalben bile olsa benimsemiş birinin arkadaş ve yardımcısı artık meleklerdir.
Şeytan aramızda ismiyle değil sıfatlarıyla dolandığından şeytanı tanımak bir hayli zordur. Nas süresi (6) nde şeytanın insandan da olabileceği açıklanmaktadır. Bazı şeytani vasıflar şunlardır.Şehvet ve öfke, hased ve hırs,tamahkarlık, acelecilik, yoksulluk korkusu, taassup, ihtilâf, şüphe, suizan, zayıflık, ümitsizlik, emelsizlik, şımarıklık, aşırı sevinç, kendini beğenmişlik, yersiz övünme, zulüm, azgınlık, inkâr, nankörlük, başıboşluk, serserilik, cimrilik, açgözlük, hırs, münakaşa, gösteriş, şüphe, kararsızlık, cehalet, gaflet, düşmanlıkta katılık, aldatma, yalan iddiâ, sabırsızlık, şikâyet ve yakınma, infak etmeme, isyankârlık, inatçılık, tahakküm, haddi aşma, mala düşkünlük ve dünyaya dört elle sarılma… dikkat edilirse şeytanın bir çok aldatıcı oyunu vardır.
Eflatun, Phaido.
İmam Gazali, Filozofların Tutarsızlığı.
Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat.
Metin Yasa, Felsefi ve Deneysel Dayanaklarla Ölüm Sonrası Yaşam.
Aristo, De Anima.
Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA). C. 8.