İktisat, kıt kaynakların sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşan bilimdir. İnsan duygularına sınır konmamış, dolayısıyla ihtiyaçları da sınırsızlaşıyor. Peki sınırsız ihtiyaçlar sınırlı kaynaklarla nasıl karşılanacak? İslam insanın önüne haram-helal çizgisi koyuyor. İsraf, gösteriş ve hırs tehlikesine dikkat çekiyor, bizleri iktisat ve kanaate davet ediyor. İnsanın duyguları eğitim ve öğretimle kontrol altına alınmalıdır.
Mesela hırs duygusu, kanaat ve israf freni ile kontrol altına alınmazsa masraflar devamlı artar. Hadislerde insanın gözünün doyumsuz olduğunu ve ancak toprak doyuracağını ifade ediyor. Bir de bütün duygularda olduğu gibi hırs duygusunun yönünün ahirete çevrilmesi insanı rahatlatır ve dünya yükünden kurtarır. Yani daha çok sevap kazanma ve ahireti kazanma yönünde hırslanırsa dünya meşakkati azalır.
Hani bir hikaye vardır; mürit evinin darlığını şeyhine anlatır ve bir çözüm ister. Şeyh hazretleri evine bir inek bağlamasını ister. Bir hafta sonra nasıl oldu diye sorar, mürit daha da kötü oldu der. Şeyh inek sayısını ikiye çıkarmasını söyler. Bir hafta sonra tekrar sorar nasıl oldu diye, talebe daha da kötü olduğunu ve evinin yaşanmaz hale geldiğini söyler. Şeyh hazretleri şimdi git inekleri çıkar ve bana gel der. Tekrar sorar eviniz nasıl diye, mürit ‘Allah senden razı olsun çok genişledi, rahatladık’ der. Evet kanaat bir zenginliktir.
Her şeyden önce İslam adil gelir dağılımı istiyor. Bu görev Müslümanları yönetenlere düşüyor. Adil İmamın mükafatı ve üstünlüğü tartışılmaz. Gelirleri adil dağıtmayan idarecilerin yatacağı yer yoktur. Onun içindir ki bu sorumluluğu bilen insanlar idareci olmaktan kaçmışlardır. Geliri az olan bir ailenin geçim sıkıntısı çekmemesi zordur, Geliri iyi olduğu halde sıkıntı çekenler de var. Bunun için birtakım önlemler alınması gerekiyor.
Lise de iktisat, işletme ve çocuk yetiştirme dersleri verilmeli. Her gencimiz müstakbel bir anne ve baba adayıdır. Bir aile kurup, para kazanıp harcayacaklar ve çocuk yetiştirecekler. Borca batan aileler ve boşanmalar her geçen gün artıyor. Eskiden evlenen çifter tecrübe için büyüklerinin yanında bir iki sene kalıyordu ama şimdi öyle değil. İlk doğan çocuklar çok yanlış davranışlarla büyütülüyor, yani deneme tahtası oluyor. Bu da kalıcı zararlar veriyor, insan ağaç değil ki tekrar yontasın ve düzeltesin.
Günümüzde insanlar reklamlarla, kredi kartlarıyla tüketime özendiriliyor. Lüks yaşam teşvikleri, özenti ve gösteriş düşkünlüğü de ilave edince ihtiyaçlar birden ona çıkıyor. İsraf ve hırsında devreye girmesiyle hayat yükü iyice artıyor. Dünyalık yarışlar başlıyor ve İnsanlar ağırlaşan bu yükün altından kalka bilmek için yanlış yollara giriyorlar.
Kapitalizm insanları dünyalık yarışlara sokuyor. Ev, araba, arsa alma yarışlarına marka giyim ve lüks tüketimler ekleniyor. Çevre baskısı ve gösteriş düşkünlüğü işi çıkmaza sokuyor. Mesela düğünlerde eşya görme adeti, gösteriş düşkünlüğü, düğünü beş bin lirayla yapacakken elli bin liraya hatta daha fazla masrafa neden olabiliyor. Huzurla başlaması gereken bir yuva borçlarla başlıyor.
Halk arasında ‘borç yiğidin kamçısıdır’ diye geçen yanlış bir anlayış var. Bu anlayış da insanları tüketime zorluyor. Halbuki borç bir keder, bir sıkıntı oluşturur ve çalışma şevkini kırar. Borçlu insan sağlıklı düşünemez. Borçlu ölenin borcu ödenmezse cenaze namazı da kılınmaz. Atasözü diye geçen böyle yanlış anlayışlar insanları yanıltıyor. Yine üzümünü ye bağını sorma sözü, haram helal hassasiyetini ortadan kaldırıyor. Bir Müslüman için kazancın helal olması çok önemlidir.
Geçim sıkıntısı çekmemek için özetle şunlar söylenebilir. İktisat ve kanaat etmek, hırs ve israf etmemek, şükretmek ve nankörlük etmemek, çok çalışmak ve tembellik etmemek, maddi ve manevi dilencilik etmemek, helal kazanç elde etmek ve harama girmemek, az da olsa infak etmek, dua ederek rızkın sahibinin kapısını çalmak.