35,5702$% 0.4
36,6266€% 0.03
43,3657£% -0.12
3.100,29%0,24
2.708,85%-0,23
9.924,99%0,59
Fıkıh, sözlükte “bilmek, anlamak, derin bilgi sahibi olmak” anlamına gelir. Terim olarak İslam hukukunu ifade eden bu kavram, zamanla farklı anlamlar kazanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de fıkıh kelimesi ve türevleri on dokuz yerde geçmekte ve genellikle “anlamak, idrak etmek” anlamına gelmektedir. Örneğin:
وَمَا كَانَ ٱلْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُوا۟ كَآفَّةًۭ ۚ فَلَوْلَا نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍۢ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌۭ لِّيَتَفَقَّهُوا۟ فِى ٱلدِّينِ وَلِيُنذِرُوا۟ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوٓا۟ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
“Müminlerin hepsinin birden sefere çıkması uygun değildir. Onların her kesiminden bir grup din hususunda bilgi edinsin ve kavimlerini döndüklerinde uyarsınlar.” (Tevbe 9/122)
Hadis-i şeriflerde de fıkıh genellikle “iyi anlamak, din konusunda bilgi sahibi olmak” manasında kullanılmıştır. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem):
مَنْ يُرِدِ ٱللَّهُ بِهِۦ خَيْرًۭا يُفَقِّهْهُۥ فِى ٱلدِّينِ
“Allah, bir kimseye hayır dilerse, onu dinde fakih kılar.” (Buhârî, ʿİlim, 20; Müslim, Zekât, 41)
Bu hadis, fıkhın bir bilgi edinme sürecinden ziyade, bir anlayış ve kavrayış hali olduğunu vurgular.
Fıkıh kelimesi, ilk dönemlerde geniş bir anlam taşırken, zamanla daha dar bir çerçeveye oturtulmuştur. Ebû Hanîfe’nin (ö. 767) tanımı fıkhın ilk dönem geniş anlamını yansıtır:
الفِقْهُ مَعْرِفَةُ النَّفْسِ مَا لَهَا وَمَا عَلَيْهَا
“Fıkıh, kişinin haklarını ve sorumluluklarını bilmesidir.”
Ancak V. (XI.) yüzyıldan itibaren fıkıh, daha çok amelî hükümleri çıkarabilme yeteneği anlamına gelmiş ve fakih, yalnızca müctehid seviyesindeki âlimleri ifade eden bir terim olmuştur.
Hanefî literatüründe fakihler, ilmî seviyelerine göre yedi tabakaya ayrılmıştır:
Bu tasnif, İslam hukukunun gelişim sürecini ve fakihlerin rollerini anlamada önemli bir kaynaktır.
Hanefî literatüründe fakihlerin ilmî seviyelerine göre yedi tabakaya ayrılması, İslam hukukunun gelişim sürecinde önemli bir yer tutar. Bu sınıflamanın her bir tabakası, fıkıh ilminin farklı yönlerini temsil eder ve bu seviyelere örnek olarak gösterilebilecek önemli fakihler bulunmaktadır.
Hükümleri doğrudan Kur’ân ve Sünnet’ten çıkarabilen fakihlerdir. Kendi metotlarıyla içtihat yaparlar.
Kendi içtihat metotlarına bağlı kalıp mezhebi kuran veya geliştiren müctehidlerdir.
Belirli meselelerde içtihat yapabilen âlimlerdir. Mezhebin genel metotlarına bağlı kalmakla birlikte kendi görüşlerini ortaya koyabilirler.
Mezhep imamlarının görüşlerini esas alarak yeni meselelerde çözüm geliştiren fakihlerdir.
Mezhep içindeki farklı görüşler arasında en kuvvetli olanı seçme yetkisine sahip âlimlerdir.
Mezhepteki görüşler arasında kuvvetli ve zayıf olanları ayırt edebilen âlimlerdir.
Sadece mevcut görüşleri nakleden ve mezhep içinde yenilik yapmayan âlimlerdir.
Bu sınıflama, fıkıh ilminin ve Hanefî mezhebinin gelişim sürecini anlamada önemli bir yöntem sunar. Her tabaka, fıkhî düşüncenin belirli bir yönünü temsil eder ve bu âlimlerin örnek teşkil eden çalışmaları, İslam hukukunun zengin birikimini ortaya koyar.
Hadislerde fakih kavramı, bilgi ve anlayışın yanı sıra ahlaki meziyetlere de vurgu yapar. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
فقيهٌ واحدٌ أشدُّ على الشيطانِ من ألفِ عابدٍ
“Bir fakih, şeytana karşı bin âbidden daha çetindir.” (Tirmizî, ʿİlim, 19)
Fakihin, sadece bilgi sahibi olması yetmez; aynı zamanda takvâ, sabır ve soğukkanlılık gibi niteliklere sahip olması beklenir. Bu, fıkıh bilgisinin ahlâkî derinlikle desteklenmesi gerektiğini gösterir.
Fıkıh, İslam hukukunun temelini oluşturan derin bir anlayış ve ilimdir. Kur’ân ve Sünnet’ten çıkarılan hükümlerle insanlara rehberlik eden fakihler, yalnızca bilgi değil, aynı zamanda ahlâkî faziletlerle donatılmış olmalıdır. Fıkıh, tarihi süreçte geniş anlamını koruyarak, İslam hukukunda derin bilgi sahibi olanların bir rehberliğini ifade eder.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.