39,5851$% -0.32
45,6681€% -0.99
53,6762£% -0.71
4.322,05%1,03
3.427,88%1,36
9.311,88%-2,19
Emevîlerîn Halifelik Dönemi Hicri: 41- 136
(Mahmud Şakir, Hz. Âdem’den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları)
Tarihçi Mesudî Yezid hakkında şunları kaydetmektedir:
“Yezid eğlenceyi seven, şahinleri, av köpekleri, maymunları ve kaplanları olan, içki ve işretle haşir neşir bir kimseydi. Hz. Hüse¬yin’in şehid edilmesinden sonra bir gün gene içki sofrasında otu¬ruyordu. Sağında da Ziyadoğlu vardı. Saki’ye dönerek şöyle dedi:
Bir kadeh badeden al sun da serinlet içimi, Bir diğer tane de al yandaki ahlaksıza ver, O benim arkadaşımdır bilir ezber içimi, Cenkçidir bolca ganimet getirir hizmet eder.
Yezid’in işlediği çeşitli ahlaksızlıklar arkadaşlarına ve yöneti¬me getirdiği kimselere de sirayet etmişti. O’nun döneminde Mek¬ke’ye müzik girdi, eğlence yerleri açıldı. Halk aleni şekilde içki kul¬lanmaya başladı [30]
Hele -Emevi hükümdarlarından- Mervan Bin Hakem hakkın¬da neler neler anlatılmıştır. Ezcümle Hayat’ül-Hayevan adlı eser¬de şunlar kaydedilmektedir:
“Fitneler ve Kavgalar” adlı kitapta, Hakim, Abdurrahman Bin Avf in şöyle dediğini rivayet etmektedir:
“Bir çocuğu dünyaya gelip de onu Hz. Peygamber’e getirmeye olmazdı. Hemen getirirlerdi. O da çocuğa dua ederdi. İşte böyle (bir gün de) Mervan Bin Hakem (bebekken) O’na getirildi. Hz. Peygamber O’na: “Yılan oğlu yılan! Mel’un oğlu mel’un!” dedi. Rivayetçi bu hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Sonra Amr Bin Murra El-Cuhenî’den de şu sözler rivayet edilmektedir:
“El-Hakem Bin Ebi’l-As (Mervan’ın babası) bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna girmek için izin istedi. Hz. Peygamber (sav): ‘Bırakın girsin, O’ndan ve sulbünden gelenlerin üzerine Allah’ın laneti olsun, sadece o soydan gelecek müminler hariç, onlarsa çok azdır. Dünyada müreffeh yaşayacak, ahireti ise kaybedeceklerdir. Hilekâr ve aldatıcıdırlar. Bu dünyada onlara fırsat verilecektir, an¬cak ahirette nasipsizdirler.”
Keza Ümeyye Oğulları’nı kötüleyici ne kadar hadis varsa “El-İşaa Fi Eşrat’is-Saa” [31] adlı kitapta bir araya getirilmiştir. Bunlar¬dan bir tanesinde şöyle denilmektedir:
“Hz. Peygamber buyurdu ki rüyada Hakemoğullarını, -may¬munların toplaştığı gibi- minberimin üzerinde toplaştıklarnı gördüm.”
Bu rüyadan sonra vefat edinceye kadar Hz. Peygamber (sav) ‘in bir daha güldüğü, bir daha neşelendiği hiç görülmedi. Bu hadisi Ebu Ya’la, Hakim ve Beyhaki rivayet etmişlerdir.
Hz. Hasan diyor ki:
“Rasurullah (sav), rüyasında Ümeyyeoğullarını, teker teker minberine çıkıp hutbe okuduklarını gördü. Buna çok üzüldü. Bu¬nun üzerine Kevser Suresi indi. Sonra da “Doğrusu biz Kur’an’i Ka¬dir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen bilir mi¬sin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır ayet-i kerimeleri indi.”
Kasım Bin El-Yetim Bin El-Fadl diyor ki:
“Emevi saltanatının müddetini hesapladık baktık ki -ne faz¬la ne de eksik- tam bin ay devam etmiş.” Bunu da Tirmizi, Hakim ve Beyhaki rivayet ediyorlar.
Zühri ve Ata’ul-Horasani’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (Mervan’in babası) Hakem’e şöyle dedi:
“(Senin) çocuklarının minberime çıkıp indiklerini sanki görür gibi oluyorum.” Bunu da Fakihi naklediyor.
Cübeyr Bin Mut’im de şunları anlatıyor, diyor ki:
“Hz. Peygamber (sav) ‘le beraberdik. O sırada yakınımızda Ha¬kem geçti. Hz. Peygamber (sav): “Ah ümmetim bu adamın zürriyetinin elinden neler çekecektir!” buyurdu. Buna benzer hadisler çoktur.
Görüldüğü gibi manalarından da açıkça yalan oldukları anla¬şılan bu rivayetlerin nakil senetleri üzerinde tartışmaya bile gerek yoktur. Hz. Peygamber, lanet okumaktan, (beddua etmekten nice nice sakındırmış ve sırtında bulundukları) develerine sırf beddua ettikleri için sahabilerinden nicesini devesinden indirmiştir! Keza “Ben lanet okuyucu olarak gönderilmedim” buyurmuştur. Küfür ve inatlarındaki şiddete rağmen Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukba Bin Ebi Muayyıt, Ubey Bin Halef, Velid Bin El Muğira, Abdullah Bin Selul ve benzerleri hakkında bile böyle beddua okunmamış iken, Ümeyyeoğullan’na lanet dolu bu hadisler nereden geldi acaba?
Mesela: Bu sülaleden Mervan Bin Hakem halife idi. Sahabiler O’nu ziyaret ederlerdi. O da aralarında emreder, nehyederdi. İmam olarak önlerinde namaz kılardı. Bu hiç şüphe götürmeyen bir gerçektir. Çünkü halifeler küçük imameti (namaz imamlığını) büyük imametle (Devlet başkanlığı göreviyle birlikte) yaparlardı. Hatta onların tayin ettiği valiler de sahabilerin önünde imam ola¬rak namaz kılarlardı. Haccac’ın kendisi bile halkın önünde namaz kılardı. Dolayısıyla buna ehil olmayanların uygunsuz tutum ve davranışları karşısında tüm halkın susmuş olması ya da buna rağ¬men peşlerinde namaz kılmış olmaları imkansızdır.
Halkın rahatça Mervan’ın huzuruna girip çıkması ve O’nun halkı yargılaması, sorunlarını çözümlemeye çalışması meseleleri¬ne gelince, Buharı ve Müslim’den rivayet edildiğine göre -ki bu ifade Buhari’ye aittir- Salih Es-Semman’m şunları söylediğini naklediyor, diyor ki:
“Bir Cuma günü Ebu Said El-Huderi’yi gördüm. (Secde ettiği yere basmasınlar diye) koyduğu bir engelin arkasında namaz kı¬lıyordu. Ebu Muayıtoğullarından bir genç bu engelin gerisinden geçmek isteyince, Ebu Said O’nu göğsünden itti. Genç, geçecek başka bir yol bulamayınca yine aynı yerden geçmeyi denedi. Fa¬kat Ebu Said bu kez O’nu daha şiddetli bir şekilde iterek geçme¬sine mani olmaya çalıştı. Bunun üzerine genç de O’nu döverek peşinden de Halife Mervan’a çıkıp, kendisinden gördüğü mu¬ameleden dolayı Ebu Said’i şikayette bulundu. Peşinden Ebu Sa¬id de Mervan’ın huzuruna girdi. Bunun üzerine Mervan O’na:
“Ya Eba Said! Şu yeğeninle ne alıp veremediğiniz var?” deyin¬ce Ebu Said şu cevabı verdi:
“Hz. Peygamber (sav)’den duydum, şöyle buyurmuştu:
“Biri, halkın gelip geçmesinden korunmak için koyduğu bir engelin arkasında namaz kılarken biri bu engelin gerisinden geçmek isterse (namaz kılan kişi) onu itsin. Eğer direnecek olur¬sa onunla mücadele etsin,-çünkü o şeytandır.”
Bu olay Mervan’ın, halkla kendi arasındaki perdeyi ne kadar hafiflettiğini, onlara, huzuruna girmeleri konusunda ne kadar ko¬laylık tanıdığını, Hz. Peygamber’in emirlerine uyarak onları nasıl bizzat yargıladığını, meseleleriyle yakından ilgilendiği yönden sa¬hip olduğu fazileti göstermektedir.
Mervan aynı zamanda Hz. Peygamber (sav) den hadis rivayet edenlerden biriydi. Hz. Ömer’den şu hadisi rivayet etmiştir:
“Sılayı rahim için (akrabalık bağını kuvvetlendirmek maksa¬dıyla) bir bağışta bulunan, onu bir daha geri alamaz.”
Mervan keza, Hz. Osman’dan, Zeyd Bin Sabitden, Busra Binti Safvan’dan Sehl Bin Saad Es-Saidi’den de hadis rivayet etmiştir. Medine’de valiyken Hz. Peygamber (sav) ‘in sahabilerini toplar, on¬lara danışır ve üzerinde birleştikleri görüşü uygulamaya kordu. Bin Saad onu Tabiiler’in birinci tabakasından saymaktadır.
Yine Ümeyyeoğulları’nın suçlanmalarıyla ilgili olarak Hıristi¬yan Araplardan Şair El-Ahtal’ın, boynunda haçı ve sakalından şa¬rap damlarken Halife’nin huzuruna girdiği ve şu şiirini okuduğu söylenmektedir:
Üstünlükler Kureyş’in, Kureyş yüce ve aziz, Çirkeflikse Ensar’ın, başının altındadır. Ey Neccaroğulları! Ey onurdan nasipsiz! Alın tırmığınızı, nasibiniz bundadır. Savaştan kaçarsanız izlenir hep iziniz, Ey Çiftçi veletleri, aklınız samandadır. Hele şu Fari’a’nın oğlunu bir bilseniz, Sanki eşek sıpası, damgası alnındadır.[32]
Sahabi ya da Tabii olan bir Halife’nin huzurunda Rasulullah’ın sahabilerine, dayılarına ve şairine bu şekilde ağır bir dille sövül¬mesine izin vereceği hiç düşünülebilir mi? -Çünkü bu şiirin Mu-aviye’nin huzurunda okunduğu da söylenmektedir- Veya hangi müslüman bir halife, hatta herhangi bir devirdeki bir kral, huzuru¬na sarhoş bir adamın girmesine izin verir?
Yine Emevi hükümdarlarından Süleyman Bin Abdülmelik’in çok obur olduğu, fetih ordularında komutanlık yapmış zevatı görevlerinden attığı ya da onları öldürttüğü ileri sürülmektedir. Bu zevat: Muharnmed Bin Kasım Es-Sekafi, Kuteybe Bin Müslim El-Bahili ve Musa Bin Nusayr’dır. Çünkü bunlar vaktiyle Halife bulu¬nan El-Velid Bin Abdülmelik’in, kardeşi Süleyman’ı azlederek ye¬rine kendi oğlunu veliahd tayin etmesini onayladı. Fakat bunu gerçekleştirmeye fırsat bulmadan öldü. O’nun yerine Halife olan Süleyman da bu komutanlardan intikam aldı.[33]
Aslına bakılacak olursa bu komutanlar Emevi Devleti’nin serhadlerinde, staretejik mevkilerinde görev yapıyorlardı. Halifeyle aralarında binlerce kilometrelik mesafeler vardı. Görüşlerinin alınması için postaların aylarca beklenmesi gerekildi. Hem sonra ne zaman Emevi hükümdarları komutanlara danışmışlardı ki? Bu Emevilerde adet değildi. Onlar sadece saray erkanına danışırlardı. Bu adet Abbasiler devrinde başladı. Abbasiler zamanındadır ki hükmedenler, karar verenler artık komutanlardı. Adalet yerine kuvvet hükmediyordu. Abbasi Halifeleri komutanların elinde birer kukla olmuşlardı. Bu bile, anlatılan suçların Emeviler’e hangi de¬virde mal edildiğini göstermektedir ki bu devir Emevi düşmanla¬rının işbaşına geldikleri Abbasiler devridir.
Ayrıca, yeni halife, Musa Bin Nusayr’ı davet edince yerine oğ¬lu Abdülaziz’i Endülüs’e vali tayin etti. Yine bu Musa Bin Nusayr’ın Abdullah adındaki başka bir oğlu da Afrika valisiydi. Baba¬sının yerine Endülüs Valisi olan Abdülaziz, ondan sonra da fetih¬lere ve babasının yarıda bırakmış olduğu projelerini gerçekleştir¬meye devam etti. Eğer Halife, Musa Bin Nusayr’ı görevinden al¬mak üzere davet etmiş olsaydı, yerine oğlunu değil başka birini va¬li tayin edecekti veya başkasını gönderecekti. Hatta böyle bir du¬rumda Vali’nin oğlunun, babasının yerine geçmesini asla kabul et¬meyecekti. Şu da bir vakıadır ki Halife Süleyman Bin Abdülmelik, Hicri 97 yılında Musa Bin Nusayr’ı beraberinde hacca götürmüş¬tür ve Musa bu sırada Medine’de vefat etmiştir. Musa Bin Nusayr, Endülüs’den döndükten sonra vefat edinceye kadar yaklaşık bir yıl süreyle Hükümdar’a-askeri konularda müşavirlik yaptı.
Halife Süleyman Bin Abdülmelik tarafından öldürüldükleri ileri sürülen komutanlardan Muhammed Bin Kasım’a gelince, bunun giriştiği fetihler sırasında (uzak doğu ülkelerinden) Sind alınırken ülkenin kralı Daher öldürülmüş kızı Sayta da esir alın¬mıştı. Sayta başkent Şam’a getirilince babasının intikamı niyetine bu komutana iftirada bulundu. Halife’nin gerekli soruşturmayı ya¬pabilmesi için elbette ki komutanı tutuklaması gerekirdi. Nitekim de öyle yaptı. Ne varki Komutan Muhammed Bin Kasım hapistey¬ken (öldürülen Sind Kralı) Daher’in yandaşları tarafından zehir yedirilerek öldürüldü. Sonra da Halife’ye mal edildi.
Bu komutanlardan Kuteybe Bin Müslim El-Bahili ise, emrin¬deki askerler tarafından öldürüldü. Çünkü Halife’ye baş kaldırdı. Bu davranışından dolayı korkuya kapıldığı (dolayısıyla daha da ileri giderek) bey’at istemeye kalkıştığı için, emrindeki askerler (kendilerini kurtarmak maksadıyla) bu olayı kullanarak O’nu öl-dürdüler. Sonra da mekikler iftira dokumaya başladı ve bu suç Ha¬life’ye isnad edildi.
Devlet gelirlerinde azalma olmaması için sonradan müslüman olanlardan Cizye vergisi almaya devam ettikleri yolunda da Emevi Halife’leri suçlanmışlardır. Ama sormak lazımdır: Acaba Devlet hazinesi Emeviler devrinde o kadar fakir miydi ki bu yola tevessül edilsindi? Bilindiği üzere her taraftan ganimet gelirleri akıp geliyordu. Devlet hazinesi o kadar zengin ve dolu idi ki nere¬ye nasıl sarfedileceği bile sorun olmuştu. Hem sonra îslamı kabul eden bir kimseyi Cizye’den muaf tutmak şeriatın emridir. Halife bu konuda şahsi bir tasarrufta bulunmayı acaba göze alabilir miy¬di? İlim erbabının rolü nerede kalacaktı? Bu suçlamalar öyle bir raddeye geldi ki neredeyse Ümeyyeoğulları İslamı artık reddetti¬ler ve İslam ehlini de yok ettiler demeye getirildi.
Bu konuda bütün olup bitenler sadece şu olaydan ibarettir: Emevi halifelerinden Ömer Bin Abdülaziz [34] devrinde Horasan Valisi El-Cerrah Bin Abdullah El-Hikemi, gayrimüslim bir va¬tandaş cemaatten cizye tahsil etmişti. Bunlar sonradan müslüman oldular. Cizye daha önce tahsil edildiği için kendilerine tabii ki iade edilmedi. Halife o bölgeye şu meşhur mesajını gönderdi:
“Allah Hz. Muhammed’i vergi toplayıcısı olarak değil, hidayet rehberi olarak göndermiştir.”
Bazı kimseler bu sözden Emeviler’in fethedilen topraklardaki vatandaşlar arasında müslüman olanlardan cizye vergisini kaldır¬madıkları anlamını çıkardılar.
Emevi halifelerinden El-Velid Bin Yezid aleyhinde de çok ifti¬ralar edilmiştir. Hayat’ul-Hayevan adlı kitaptaki biyografisinde şunlar zikredilmektedir:
“O, Ümeyyeoğulları ailesinin en edib, en fasih ve en nüktedan şahsiyetiydi. Onların içinde, Arap dil gramerini ve hadisi en iyi bi¬lendi. Çok cömert ve saygıdeğerdi. Buna rağmen yine Ümeyyeoğullan’nın içinde O’nun kadar kendini içkiye ve eğlenceye ver¬miş, O’nun kadar ar ve namus perdesini yırtmış, millet ve memle¬ket meselelerini ihmal etmiş biri de yoktu. Hakkında şöyle bir olay nakledilmektedir:
Anlatıldığına göre, sarhoşken cariyelerinden biriyle cinsi mü¬nasebette bulunur. O esnada müezzin gelip O’nu namaza çağırır. Halife Velid de bunun üzerine, cariyesinin gidip halka namazı kıl¬dırması için yeminle zorlar. Cariye de hem cünup hem de sarhoş olduğu halde Halife’nin elbisesini giyerek O’nun kılığına girip hiç kimseye farkettirmeden (sözde) halka namazı kıldırır. [35]
Ayrıca Velid hakkında şunu anlatırlar:
“Bir havuz yaptırarak şarapla doldurmuştu. Eğlenip coştuğu zaman gidip kendini bu havuza atardı. Ondan öyle içerdi ki ha¬vuzun seviyesinin düştüğü bile farkedilirdi.”
Maverdi Edeb’ud-Dünya ve’d-Din adlı eserinde şu ilginç olayı anlatmaktadır:
Velid, tasarladığı bir işin uğurlu olup olmayacağını öğrenmek için fal niyetine bir gün Kur’an-i Kerim’i açtı. Şu ayet çıktı:
“Allah’dan zafer istediler ve her inatçı zalim hüsrana uğradı.’ [36]
Buna çok öfkelenen Velid, Kur’an’ı tutup yırttıktan sonra ona manzum olarak şöye hitap etti:
“Her serkeşi her zalimi tehdid mi edersin! Al işte benim, al, o inat asi günahkâr! Git Rabbine çık söyle Kıyamet günü, bilsin: -Ya Rab! Beni yırtan şu Velid’dir, diye yalvar.”
Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Velid korkunç bir şekilde Ödürüldü. Başı kesilerek önce sarayının, sonra da şehrin surları üzerinde teşhir edildi.
Hasımları, O’nu öldürmek üzere sarayına girince Velid, adam¬larını, silah çekmekten engelleyerek onlara “Bugün Hz. Osman’ın günü gibidir” dedi ancak, “Hiç de aynı değildir” karşılığı verilerek başı kesildi ve önce Şam’da gezdirilerek teşhir edildi. Sonra sarayı¬nın üzerine, daha sonra da şehrin surları üzerine kondu. Tarih: Hicretin 126’ncı yılı Cemaziyeievvel Ayı idi. Hilafet müddeti bir yıl sürdü. Velid insanların en güzellerinden en biçimlilerinden, en güçlülerinden ve en güzel şiir söyleyenlerinden biriydi. Aslına ba¬kılacak olursa Velid hakkında en insaflı konuşan tarihçilerin piri Ibni Haldun olmuştur. O’nun için şöyle diyor:
“Velid başa geçtikten sonra da heveslerinden ve ahlaksızlığın¬dan vazgeçmedi. Bu sebeple de, sözde fal niyetine Kur’an-ı Kerim’i açtığı, bu sırada Allah’dan zafer istediler ve her inatçı zalim hüsra¬na uğradı’ mealindeki ayet-i kerime çıkınca öfkelenerek iki beyitlik çirkin bir şiir söylediği kendisine mal edildi. Bu iki beytin manasındaki rezaletten sebep onları burada zikretmek istemedim. Vakıa Velid hakkında çok kötü şeyler anlatılmıştır. Ancak bu sözle¬ri yalanlayanlar da çoktur. Düşmanları tarafından kendisine mal edildiği söylenmiştir.”
El-Medaini diyor ki:
“Bir keresinde Yezidoğlu Îbn’ül-Ğamr Abbasi Halifesi Harun Reşid’in huzuruna girdi. Harun O’na:
– Sen kimlerdensin, diye sordu. O da:
– Kureyş’tenim, diye cevap verince Harun bu kez de:
– Peki hangi ailesindensin, diye sordu.
İbn’ül Ğamr cevap vermekten çekindi. Bu durumu sezen Ha¬run O’na:
– Mervan bile olsan yine konuş, emniyettesin, deyince İbn’ül-Gamr, güven duyarak kimliğini açıkladı. Bunun üzerine Halife:
“Allah Velid’e rahmet Yezid’i Nakıs’a [37] da lanet etsin! O oybir¬liğiyle, halifeliği kabul edilmiş biriydi. Şimdi sen, isteğin nedir onu açıkla” dedi. O da maksadını arzedince hemen isteği yerine getirildi.
Şebib Bin Şebbe anlatıyor, diyor ki:
“(Üçüncü Abbasi Halifesi) El-Mehdi’nin yanında oturuyor¬duk. Bir ara Velid’den söz açıldı. EI-Mehdi:
“Velid zındıktı” diye bir söz etti. Bunun üzerine Fukaha’dan İbni Allame ayağa kalkarak şöyle konuştu:
“Ya Emir’el-Mü’minîn! Bir zındığın, Hz. Peygamber (sav)’in makamını işgal etmesine ilahi adalet müsade vermez. O’nunla bizzat düşüp kalkan, beraber yiyip içen, abdestinde namazında O’nu görüp seyreden biri bana anlattı ki: Namaz vakti gelince Velid üzerindeki çocuksu ve rengarenk elbiseleri çıkarır, güzel bir abdest alarak getirilen beyaz tertemiz bir elbise giyer ve Rabbiyle meşgul olurdu. Allah’a inanmayan biri hiç böyle yapar mı? Esası¬na bakılacak olursa eşi dostu arasında kıskanılıyordu. Ailesinin ileri gelenleri ve amcazadeleri onunla şiddetli bir rekabet için¬deydiler. Tabi o da eğlenceye daldığı için bu yaşantısıyla hasımla-rına koz vermiş oldu. Meziyetlerinden biri de muhatablarına şi¬irle karşılık vermek ve güzel konuşmaktı. Amcalarından Hi¬şam’a, ölen bir diğer amcası Meslemeyi örnek alması için bir ke¬resinde şöyle hitap etti:
– Doğrusu -hayatta kalmış bulunanların sonu, ölenlere gidip kavuşmaktır- bildiğin gibi Mesleme’den sonra artık avlanmak için meydan da keskin nişancınındır. Diş kendisini kavrayan et zayıfla¬yınca düşüverdi. Elbette ki kalanlar da göçenlerin peşinden gide¬ceklerdir. O halde (ahiret yolculuğu için şimdiden) azığınızı hazır-layınız ve bilmiş olunuz ki bu yolculuk için en hayırlı azık, Allah’ın koymuş olduğu sınırlara saygılı olmaktır.”
Hişam bu konuşmadan etkilenerek artık ayağını denk almış ve susmuştu.
KAYNAKLAR
[30] Muruc’uz-Zeheb, c. 3, s. 77; [31] Adı geçen kitapta kıyamet alametlerinden bahsediliyor; [32] Eğer bu rivayet doğruysa Hıristiyan şair El-Ahtal, gerçekten de Resulullah’ın güzide sahabilerine pervasızca dil uzatmaktadır.
Emeviler Kureyş’e mensub oldukları için, Halifeye şirin gözükmek maksa¬dıyla El-Ahtal, Kureyşlileri göklere çıkarırken Ensar’a (Medine’li Sahabilere) ta¬hammülü zorlayan bir dille hakaret etmektedir.
El-Ahtal’ın, “Ey Neccaroğullan!” diye hitab ettiği zümre Ensarilerdir. Onla¬ra “Ey çiftçi veletleri” ve “alın tırmığınızı” diye hitab etmesinin sebebi şudur. O devirde çiftçilik araplar tarafından hakir görülen bir meslekti. Dolayısıyla El-Ah¬tal, Medinelileri bu sözleriyle aşağılamak istemektedir. EI-Ahtal’ın Feri’a’nm oğ¬lu dediği zat ise Hz. Peygamber’i güzel şiirleriyle öven Medine’li Sahabi ve şair Hassan Bin Sabit’tir; [33] İbn-i Kesir, El-Bidaye tere, c. 9, s. 271-275, 278-282, 292; [34] Ömer Bin Abdulaziz, adaletiyle meşhurdur ve islam tarihinin yüz akı¬dır. Bu sebeple ikinci Ömer olarak bilinir; [35] Kitabın yazan bu rivayete hayret etmiş olmalı ki, bir dipnotu düşürerek şöyle diyor; “Böyle birşeyi hiç akıl kabul edermi? Cemaatten hiç mi bir kimse ka¬dını sesinden tanımadıO) Namazdan sonra halk içinde Her zaman Halife’nin karşısına çıkan O’nunla görüşüp konuşan olurdu. Hiç mi bu kez biri O’nunla ko¬nuşmadı ve işin farkında olmadı?!
Yazar’in bu mülahazasına rağmen Velid Bin Yezİd’in kötü ünlendiği çok cid¬di ve değerli tarihçilerin kayıtlarından da anlaşılmaktadır. Ezcümle İmam Suyu-ti “Tarih’ul-Hulefa” adlı eserinde Velid için “Ahlaksız Halife” tabirini kullanmak¬tadır. (Mütercim); [36] İbrahim Suresi; Ayet: 15; [37] Yezid’i Nakis: Onuncu Emevi hükümdarıdır. Kendisinden önceki selefi ve amcazadesi Velid’i ortadan kaldırarak yerine geçti
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.