Bilindiği gibi **Peygamber Efendimiz**in vefatına kadar şer’i hükümlerin inmesi devam etmiştir, refiki alaya yükselmesi ile birlikte vahiy kesilmiş, şer’i hüküm koymada sona ermiştir. Efendimizin getirmiş olduğu din olan İslâm dininin ortaya koymuş olduğu meseleler hem dünya hem de ahiret hayatını kapsamaktadır. Dünyahayatına taalluk eden hükümler fertlerin birbirileri ile olan ilişkilerini, Rableri ile olan ilişkilerini düzenlerken, ahiret hayatına taalluk eden meselelerde ise insanların hiçbir şekilde bilme ihtimalleri olmayan gaybi konuları açıklayarak, insanların akıllarına gelebilecek nerden geldik nereye gidiyoruz ve ne olacağız gibi soruların cevabını vermiştir. Bu yönüyle islâm insanların hayatlarının tümünde vardır ve hiçbir boşluğa mahal bırakmamıştır.
**Kur’an Kerim** (metlü vahiy) ve Efendimiz (sav)’in sünneti seniyyesi (gayri metlü vahiy) Efendimizin hükümleri ortaya koymasındaki kaynaklarıdır ve yukarda dediğimiz gibi Efendimize hususi durumlardır. Diğer bir taraftan Kuranı Kerim’in lafzı ve manası Allah Teâlâ tarafındandır, sünnette ise mana Allah Tealâ katından lafızlar ise Efendimiz (sav ) tarafındandır. Nitekim Allah Tealâ: “O (Hz. Muhammed) kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak bildirilen bir vahiy iledir” [Necm sûresi: 3-4] buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sav) vahiy ile müeyyed olması hasebi ile (Kur’an ve Sünnet) kendisine sorulan her türlü soruya cevap veriyor, hüküm bildirilmesi gereken yerlerde hüküm bildiriyor, yol ve takip edilmesi gereken metodu ümmetine gösteriyor ve öğretiyordu. Bu iki kaynağın ışığında gerektiğinde içtihatta bulunuyor ve vuzuha kavuşturulmayan hiçbir mevzu kalmıyordu. Bu söylediklerimiz gerek **Kur’an**’da gerek sünnette sabittir. Diğer bir taraftan soru soranlar sadece inananlar değildi **Müslümanlar** herhangi bir meselede ihtiyaca binaen veya anlaşmazlık nedeni ile veya her hangi bir meselede Allah Teâlâ’nın hükmünü öğrenmek amacı ile sorarken müşriklerden ve ehli kitaptan olanlarda farklı Saikler ile soru sormaya geliyorlardı.
Efendimize sorulan soruların bir kısmı Kur’an’ı Kerim’de yer bulmuş diğer bazısı da hadis külliyatlarından bulunmaktadır.
Ey Muhammed! Sana nereye **infak **edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır, olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir (Bakara suresi 215).
Bunun gibi Efendimize sorulan ve hadis kaynaklarımızda geçen birçok **hadis** vardır. Abdullah ibn Abbas’ın nakline göre; **Veda Haccı**nda Resûlullâh (s.a.v) Mina’da, devesinin üzerinde birçok soruya muhatap olmuş ve bunları cevap¬landırmıştır. Bu cümleden olarak birisi: “Kurbanı kesmeden tıraş oldum, ne yapayım?” diye sormuş, “Şimdi kes, zararı yok” cevabını vermişler. Bir ikincisi gelerek “Şeytan taşlamadan önce gidip **Kâbe**’yi tavaf ettim, ne yapayım?” diye sormuş, “zararı yok, şimdi şeytanı taşla” buyurmuşlar.