Allahu Teâla dünyada insanları farklı imkanlara sahip yaratmıştır. İnsanların servet sahibi olmaları Zengin anne-babadan dünyaya gelmesi Allah’ın (cc) elinde cebridir. Zuhruf Sûresi, 32. ayette “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık.” buyurması Rabbimizin, insanlara çeşitli imkanları kendisinin dağıttığını beyan etmesinden anlaşılmaktadır. Ancak dünyada imkanların çokluğu insanları Allah’a yaklaştırmaz. Çünkü insanın en büyük zaafı imkanların çoğaldığı zamanlarda yoldan çıkabilmesi söz konusu olduğundan nimetlerin varlığı esnasında da insanların istikametli yaşaması arzu edilmiştir. Dünya hayatının insanı yoldan çıkarmaması gerekmesine rağmen insan geniş zamanlarda yoldan çıkabilmekte ve yanlış yollara sapabilmektedir. Cenabı Hak nimetlerin hatırdan çıkarılmamasını hatırlatarak “Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Ayetine dikkatleri çekmektedir. Ancak nimetin devamlılığı şükürle olacağı; şükrün nimeti artırdığı haberleri de mevcuttur. Ancak Allah’ü Teala nimet verdiği gibi o nimetleri elden alabilir. Nimet elden çıktığı takdirde de insan Allah’a nankörlük yapamaz. “Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir.”
Ümitsiz olmamak ve Allahı suçlamak doğru bir davranış değilidr. Çünkü insan hep imtihan içerisindedir. “Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer.” Ehli Sünnet akaidine göre “ümitsizlik” küfürdür. Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır. Ancak kaderde yazılı olan şeyler insanın başına gelir; bu gerçeği gözardı etmek doğru değildir. Kur’an’da bu gerçek şöyle dile getirilmiştir. “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” Ancak başa gelen musibetlerin Allah’tan geldiğini imtihan meydanında olduğumuzu aklımızdan çıkarmadığımız takdirde aklımızı muhafaza etme imkanı söz konusu olabilir. Geniş zamanda olduğu gibi sıkıntılı anlarda Allah’ın yardım ve desteğine ihtiyaç var. Kendisine yalvarılmasını çok isteyenin kapısında kul olduğumuzu haykırarak “Hoştur bana senden gelen, Ya gonca gül, yahut diken Ya hayattır, yahut kefen. Narın da hoş, nurun da hoş Kahrın da hoş, lütfun da hoş.” Diyebilme gerçeğinin kitapların arasında kalmaması gerekiyor. Bu durum senin aklına havsalana sığmıyorsa bunu da rabbinin nimeti sayesinde atlatabilirsin. Bu gerçek “Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.” ayetinde açıklığa kavuşur. Çünkü bitmek tükenmeyen sıkıntılar, zorluklar insanın aklını zayi etmesine sebep olabilir. Anacak insanın kendisine bahşedilen hayata sahip çıkması gerekir. Halbuki dünya bir basamaktır. Aslolan ise ahiret yurdudur. “Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.” Ancak cennet nimetlerine kavuşmak biraz zordur. Bu bazen kandan-irinden deryaları geçip gitmedir. “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı pek yakındır. “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir. Cennet nimetleri ve Allah’ı görebilme nimeti çok önemlidir. Cennette elde edilen nimetlerin en önemlisi Allah’ın rızası’dır. Bu gerçek Kur’an’da şöyle müjdelenmektedir. “Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.” Ancak bu büyük başarıya imza atmak dünyanın gerçek değerini bilmekle mümkündür. Peygamberimiz “Dünya ve içindekiler melundur, Allah lanet etmiştir. Allah rızası için yapılan işler bunun dışındadır.” Buyurarak Peygamber Efendimiz’in bizlere dünyanın değersizliğini anlatmak istediği görülmektedir.
Son olarak dünyanın geçiciliğini anlatan şu ayeti yeniden okuyalım. “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap veya Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.