Her insan yaşamını bir şekilde devam ettirmek için çaba gösterir. Fakat bazen bu çaba öyle bir duruma gelir ki insanı yaşamını idame ettirmekten daha çok sanki ahiretini de, buradan götüreceği mal ve mülk ile devam ettireceğini zan eder. Oysa bu dünyada ki her şey bizim için birer imtihan malzemesi olduğunu unutmamalıyız. Bu dünyada ki ihtiyaç giderici şeyler sadece bu dünyaya has olduğu gibi ahirette de bizim için sunulan imkanlar da oraya ait nimetlerdir. Kısacık ömrümüzde hepimiz zengin olmak isteyebiliriz. Daha rahat bir yaşam, daha varlıklı bir hayat, hatta bulunduğumuz bölgenin en zengin insanı dahi olmak isteye biliriz. Peki ya sonra…
Tabi sonrası yok… Belki ibretlik bir ölüm kapımızı çalacak ve bu dünyada heybemizi doldurduğumuz amellerin hesabını vermeye doğru gideceğiz. Biz zenginliği aslında mutlu olabiliriz diye isteriz. Paramız pulumuz olunca zan ederiz ki her şey istediğimiz gibi gidecek, sofralarda bin bir çeşit yediğimiz yemeklerin bizi sonsuz mutluluğa götüreceğini zan ederiz, insanlar bizi parmak ile gösterip egomuz tatmin olunca zan ederiz ki Azrail kapımızı çalmayacak, oysa öyle olmadığını zengin olunca anlarız. Çünkü daha çok kazanmak için daha çok stres, sıkıntı ve zaman harcandığı için hastalıklar ve dertler beraberinde geliyor. Oysa şükür ve kanaat kapısına uğramayı unutuyoruz ve çokça ihmal ediyoruz. Zaten yaşlandıkça da şeytanın vesveseleri bizi daha çabuk kandırıyor. Bizim dünya malına olan sevgimizi artırıyor. Bazen kendi kendimizi avutup söyleniriz ‘’zengin olursam cami yaptıracağım, okul yaptıracağım vb.’’ ama unutmayalım ki salebe de aynı duygu ve düşüncelerlez Efendimi (s.a.v) den dua niyaz etmiş fakat sonu pek de hayırlı bitmemiştir. Önce cemaatle namazları, sonra da vakit namazlarını tamamen terk etmeye başlamıştır. Önceleri zekat memurlarına zekat vermeyi ret ediyor, daha sonra ayıplanmasın diye Efendimize getirdiği zekatı, Allah Resulü kabul etmiyor ve geri çeviriyor. Ta ki salabe ahiretinden daha çok önem verdiği malı ile beraber helak olana kadar. Onun için çalışıp gayret etmek bizlere farzdır ama rabbim vermeyince de illa diretmenin isyan etmenin faydası yoktur. Çünkü dünya malı bizi ahiretten uzaklaştırdığını ve aile düzenini de bozduğunu her gün etrafımızda binlerce örneklerini görüyoruz. Bizim için neyin hayırlı olup olmadığını Rabbim bilir. Yeter ki bizler onun rızasından ayrılmayalım.
İnsanlarda bazen şöyle bir ruh hali de oluşur; ‘’şimdi çok çalışırsam ileride rahat ederim ’’ peki ne garantimiz var ki yarın ölmeyeceğimizin veya para gelsin de nerelerden gelirse gelsin düşüncesi gibi. Biz hayatımız boyunca çalar çırpar hiç bir şeye dikkat etmeden servet elde ederiz fakat hayırsız bir evlat gelir ve onca yıllık emeğimizi bir gecede kumar masasında bitiriverir. Bize ise onun azabı ve hesabı kalır. Bundan dolayı Müslüman zeki olmalı çalışmalı, gayret etmeli fakat yarınını düşünüp de bugünden kendini harap etmemelidir.Kazancının alın teri olmasına ve son kuruşuna kadar hak ettiğine vicdanı rahat olmalıdır. Sonuçta rızıklara kefil olan Allah’tır. O halde başka kefile, başka yardımcıya gerek var mı? Bizler helal dairesinde ve hırs göstermeden çalışmaya devam etmeliyiz ki çalışmalarımızın bütünü ibadet hükmüne geçsin ama sadece midemiz için çalışırsak o zaman karnımız doyabilir belki ama ruhumuz doymaz ve kulluğumuzun amacından da sapmış oluruz.