36,0207$% 0.14
37,2524€% 0.17
44,7469£% 0.22
3.358,25%1,52
2.900,87%1,43
9.912,86%-0,39
Taassup, bireylerin yalnızca kendi anlayışlarına dayanarak bir şeyleri savunmaları ve karşı fikirleri kabul etmemeleridir. Bu tutum, insanı dar bir bakış açısına hapseder ve İslam’da bu, doğruyu görmekte engel teşkil eder. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu tür bir tutumun insanı Allah’ın yolundan saptırabileceğine dikkat çekmiştir.
İnat ve haset, kişiyi kötü yola sevk eden, manevi anlamda zararlı duygulardır. İnat, doğruyu görmemekte inat etmek, haset ise başkalarının sahip olduğu nimeti kıskanmak ve o sahip olduklarını onlardan almak istemektir. İslam, her iki duyguyu da zararlı olarak değerlendirir ve bunları aşmak için sabır ve kararlılık gereklidir.
Günümüzdeki taassup, “benim gibi düşünmeyen hain” anlayışını doğuruyor.
İnsanlar, kendi fikirlerini savunmanın ötesine geçip, başkalarının düşüncelerini yok sayarak onları dışlıyorlar.
Bu, toplumsal huzuru bozan ve insanlar arasında kutuplaşmaya neden olan bir yaklaşımdır.
İslam’da doğruyu savunurken salâbet-i diniye yani sağlam bir duruş sergilemek esastır. Salâbet, hem akıl hem de kalp ile doğruyu savunmak ve her durumda inançlarımıza sadık kalmaktır. Bu, sertlik ve hoşgörüsüzlükten çok, doğruyu savunmak adına kararlı ve tutarlı olmayı ifade eder.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin, sizden olan ulü’l-emre de itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde, onu Allah’a ve Resûlü’ne arzedin, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu, daha hayırlıdır ve neticesi en güzel olur.”
(Nisa, 59)
Bu ayet, müslümanların anlaşmazlık durumunda Allah’a ve Resûlü’ne başvurmalarını emreder. Taassup, yani kendi görüşünü ısrarla savunmak ve başkalarının görüşlerini dinlememek, İslam’a aykırıdır. Çünkü İslam, hakkı savunmayı ve doğruyu bulmayı önemser. Burada salâbet-i diniyeyi ifade eden bir öğreti vardır. Bir kişi doğruyu savunurken başkalarının görüşlerine de saygı göstermelidir. Ayet, İslam’da hakikate ulaşmanın yolunun birlikte düşünmek, tartışmak ve her konuda Allah’ın ve Resûlü’nün hükümlerine uygun hareket etmek olduğunu belirtir.
“من لا يُؤمن بخيري والشرِّ في يديّ الله فلا إيمان له.”
“Kim, hayır ve şerrin sadece Allah’ın elinde olduğunu kabul etmezse, o kimse iman etmemiştir.”
(Sahih-i Buhari, Kitab al-Tawhid, Hadis 11)
Bu hadis, bir kişinin hayır ve şerrin yalnızca Allah’ın iradesine bağlı olduğunu kabul etmemesi durumunda, onun imanının eksik olduğunu belirtir. Taassup ya da yanlış bir inanç, insanın doğruyu görmesini engeller ve kişiyi gerçeğe aykırı bir şekilde düşünmeye iter. Müslüman, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini bilmelidir ve bu bilgi, insanın sabırlı ve kararlı bir şekilde doğruyu savunmasına yardımcı olur. Salâbet-i diniye, bu doğru kabulün bir yansımasıdır. İnsan, başına gelen her şeyin Allah’ın takdiri olduğunu bilerek sabırla hareket eder.
Sonuç olarak, taassup kişiyi dar bir düşünceye mahkûm eder. İnsan, yalnızca kendi görüşüyle hareket ettiğinde, başkalarının doğru fikirlerini görmez ve sonuçta bir çıkmaza girer. İslam, her zaman doğruyu Allah’a ve Resûlü’ne arzetmeyi, her türlü anlaşmazlıkta hakka yönelmeyi emreder. Salâbet-i diniye, insanın zorluklarla karşılaşsa bile doğruyu ve hakikati savunma kararlılığını simgeler. Bu şekilde, kişi hem hakkı savunur hem de başkalarının haklarına saygı duyar.
Bir mümin, sabırlı, kararlı ve doğruyu savunan bir şekilde hareket etmelidir. Bu, hem bireysel huzuru hem de toplumsal barışı sağlar.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.