DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ONS

3.334,69%0,33

BİST100

10.219,40%-0,06

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a

Dinin Gayesi Ne?

Makasidü’ş-Şeria; şeriatın—özellikle amelî/fıkhî hükümlerinin—güdülen amaç ve hikmetlerini ifade eder. Terim, köken olarak “kasd/amaç”tan gelir; literatürde “dinin gayeleri” anlamıyla yerleşmiştir. Erken dönemde kavramsal çerçeve dağınık olsa da Cüveynî, Gazzâlî, İzzeddin İbn Abdüsselâm ve özellikle Şâtıbî ile sistematik bir teoriye dönüşmüş; modern dönemde İbn Âşûr tarafından genel (bütün hükümlere yayılan) ve özel (müesseselere özgü) amaçlar olarak tasnif edilmiştir. Temel ilke, şer‘î hükümlerin maslahatı gerçekleştirme (yararı celb, zararı def) hedefidir. Klasik tasnife göre amaçlar üç düzeydedir: zarûriyyât (din, can, akıl, nesil, malın korunması), hâciyyât (zorlukları gideren ihtiyaçlar) ve tahsîniyyât (güzelleştiren/erdemli kılan tamamlayıcılar). Makasid, kıyas, istislâh, istihsan, örf gibi usul araçlarıyla ve istikrâ (tümevarım) yöntemiyle tespit edilir; açık/kati nasslar ve küllî ilkelerle dengelenir. Aşırı maslahatchı yaklaşımların nassın lafzını iptal tehlikesi nedeniyle, makasid doğrudan nassın yerine geçirilemez; tafsilî delillerle birlikte okunmalıdır. Güncel tartışmalar, özellikle Tûfî bağlamında “maslahat–nass çatışması” ekseninde sürmekte; makasid, tecdid ve güncelleme çalışmalarında anahtar bir çerçeve sunmaktadır.

Dinin Gayesi Ne?
0

BEĞENDİM

MAKĀSIDÜ’ş-ŞERÎA (مقاصد الشريعة)

Genelde dinin, özelde ibadetler ve hukuk alanındaki dinî hükümlerin gayeleri anlamında bir tabir.

1) Kavram ve Tanım

Sözlükte “bir şeyi hedeflemek, ona yönelmek” anlamındaki kasd kökünden türeyen ve “niyet, amaç” gibi mânalarda kullanılan maksıd kelimesinin çoğulu olan makāsıd İslâmî literatürde geniş anlamıyla “din”, daha dar anlamıyla “dinî bildirime dayalı amelî hükümler” mânasındaki şerîat kelimesiyle birlikte kullanıldığında “dinin gayeleri” ya da “naslarda yer alan amelî hükümlerin gayeleri” anlamına gelmektedir. Bu kavramın daha çok İslâm hukukçularınca ele alınması ikinci mânanın öne çıkmasına sebep olmuş, hatta zamanla fıkhî hükümlerin gayelerini, yani gerek naslarda açıkça belirtilmiş gerekse ictihad yoluyla ulaşılmış dinî-hukukî düzenlemelere hâkim olan amaç unsurunu ifade eden bir tabir haline gelmiştir. Fıkıh literatürünü oluşturan değişik eser türlerinde ve özellikle usul eserlerinde “makāsıdü’ş-şerîa, makāsıdü’ş-şâri‘, makāsıdü’t-teşrî‘, el-makāsıdü’ş-şer‘iyye” gibi tamlamalarla ifade edilen makāsıd düşüncesinin çağdaş bazı çalışmalarda “ehdâfü’ş-şerîa, rûhu’ş-şerîa” gibi tabirlerle de ele alındığı görülmektedir.

Klasik dönem İslâm âlimleri makāsıdın önemine vurgu yapan ifadeler kullanmış ve şâriin gayelerinin neler olduğu hususunu açıklığa kavuşturmaya çalışmış olmakla beraber bunun için bir tanım yapma ihtiyacı duymamışlardır. Bilindiği kadarıyla bu konuda ilk tanıma Muhammed Tâhir İbn Âşûr (1879–1973)’un eserinde rastlanmaktadır. Ancak İbn Âşûr bu kavram için toplu bir tanım vermemiş, makāsıdı genel ve özel olmak üzere ikiye ayırıp her birini tanımlamıştır. Ona göre genel makāsıd, şâriin şer‘î hükümlerin sadece bir kısmında değil bütününde veya büyük çoğunluğunda göz önüne aldığı mâna ve hikmetlerdir. Özel makāsıd ise şâriin insanların özel hukukî tasarruflarında (her bir hukukî fiille ilgili düzenlemede) onların yararlı amaçlarını gerçekleştirmek veya genel menfaatlerini korumak için hedeflediği niteliklerdir (Maḳāṣıdü’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye, s. 51, 146; açıklaması için aş.bk.). Makāsıdın terim anlamı için İbn Âşûr sonrasında kaleme alınan çalışmalarda birçok tanım verilmişse de bunları “İslâm’ın getirdiği hükümlerin gayeleri” şeklinde özetlemek mümkündür. Klasik literatürde makāsıd kavramıyla yakından ilişkisi olan birçok terim bulunmaktadır. Meselâ “hikmet (hikmet-i teşrî‘), illet, sebep, mâna, münâsip vasıf” gibi terimlerin özellikle bir kısım tanımları bazan doğrudan makāsıd anlamında kullanılsa da yaygın biçimde makāsıd terimi bütün hükümleri kapsayan genel amaçlar, diğer terimler ise belirli hükümlerin özel amaçlarıyla ilgili olarak kullanılmaktadır.


2) Fikrî Temeller

Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde evrende bir nizamın bulunduğu, hiçbir şeyin boşuna yaratılmayıp bir amaca dayandığı, kâinattaki varlık ve oluşların insanın hizmetine verildiği, bu durumun evrendeki bütün varlıklar içinde özellikle insanı gāiyyet planında merkezî bir konuma getirdiği belirtilir. İslâm âlimleri bu âyetlerden, buralarda yalnızca kozmolojik bir hakikatin vurgulanmasının değil kâinatta belirli bir mevkiye yerleştirilmiş olan insanda ahlâkî şuuru uyandırmanın amaçlandığı sonucuna ulaşmış olmakla beraber (bk. GĀİYYET), kullara yönelik ilâhî emirlerin gāî ciheti bazı kelâm problemleriyle karma biçimde ele alındığından ibadetler ve hukuk alanındaki dinî bildirimlerin amaçları konusunda farklı eğilimler ortaya çıkmıştır.

Allah’ın kulları için iyi olanı yapmak ve faydalı olanı emretmek zorunluluğunun bulunup bulunmadığı (vücûbü’l-aslah) ve dinî sorumluluk bağlamında insan fiillerinin iyilik ve kötülüğünün akılla bilinip bilinemeyeceği (hüsün-kubuh) meselesinde ortaya çıkan eğilimler, makāsıd düşüncesinin temelinde yer alan ta‘lîl konusuyla ilgili görüşler için de yönlendirici bir etkiye sahip olmuştur. Özetle, Mu‘tezile ve Mâtürîdiyye ekollerinin yaklaşımı Allah’ın fiillerinin, dolayısıyla hükümlerinin bir gayeye yönelik (muallel) olduğunu söylemeyi mümkün kılarken Eş‘ariyye’ye mensup İslâm âlimlerinin bunun teorik olarak ifade edilmesini bazı kelâmî mülâhazalarla sakıncalı bulduğu görülür (bk. HÜSÜN ve KUBUH; İLLET; TA‘LÎL).

Kelâm sahasındaki bu görüş ayrılığına rağmen temelde hükümlerin amaçlarını ortaya çıkarmaya yarayan ta‘lîl işlemi fıkhî düşüncenin vazgeçilmez bir öğesi olduğundan fıkıh usulünde ahkâmın ta‘lîl edileceği ilkesiZâhirîler gibi ta‘lîl fikrine bütünüyle karşı çıkanlar hariç– âlimlerce genel kabul görmüş ve karşılaşılan yeni fıkhî meselelerin çözümünde ta‘lîl yöntemi uygulanagelmiştir. Nitekim günümüze ulaşmış ilk usul eseri olan İmam Şâfiî (767–820)’nin er-Risâle’sinden itibaren yazılan usul kitaplarının büyük çoğunluğunda ta‘lîl düşüncesinin açık bir göstergesi olan kıyas bir hüküm çıkarma metodu olarak yerini almış, kıyas dışındaki ictihad türlerinde de her dönemde ta‘lîle başvurulmuştur.


3) Fıtrat ve Makāsıd İlişkisi

Makāsıd fikrinin temellerinden biri de “fıtrat” ile makāsıd arasındaki ilişkidir. Bu hususa büyük önem veren İzzeddin İbn Abdüsselâm (1181–1262)’a göre Allah, insanların fıtratına genel olarak faydayı belirlemeye yarayan bilgileri yerleştirmiştir. Meselâ çok faydanın az faydaya veya az zararın çok zarara tercih edilmesi gerektiği insanların fıtratına yerleştirilen bir kuraldır. Bu sebeple zaruri faydalar konusunda filozofların görüşleriyle şer‘î hükümler aynı noktada buluşmaktadır (Ḳavâʿidü’l-aḥkâm, II, 60). Fıtrat-makāsıd ilişkisine dikkat çeken İbn Âşûr (1879–1973) ise fıtratın Allah’ın yarattıklarında gözettiği düzen olduğuna işaret ederek bu açıdan İslâm hukukunun genel amacının insan fıtratını koruma ve bozulan yanlarını düzeltme olduğunu vurgulamıştır (Maḳāṣıdü’ş-şerîʿa, s. 56-59). İslâm’ın fıtrat dini oluşu, bu dinin insanın yaratılıştan gelen özellikleriyle uyum içinde bulunması anlamını taşır. Dolayısıyla İslâm’ın getirdiği hükümler, insanî bir medeniyetin oluşturulması için gereken ihtiyaçları karşılamak durumunda olduğundan İslâm’ın insan fıtratına ters düşen herhangi bir hüküm içermesi düşünülemez (Allâl el-Fâsî (1910–1974), s. 66-67).


4) Terimleşme ve Literatürde Yer Alışı

Sahâbe döneminden itibaren İslâm âlimlerinin ictihadlarında hükümlerin gerekçeleri ve hedeflerine önem veren bir tavır ortaya koymaları, gerek usul gerekse fürû alanındaki teorik fıkıh incelemelerinde bir yandan her bir hükmün amacı, öte yandan genel olarak şeriatın amaçları üzerinde durulması ve bu konuda bir terimleşme sürecinin başlaması sonucunu beraberinde getirmiştir.

Makāsıd düşüncesinin terimleşme sürecinde öncü bir konuma sahip olan İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî (1028–1085) maksûd, maksıd, makāsıd ve garaz kelimelerini “şer‘î hükümlerin gayeleri” anlamında eserlerinin birçok yerinde kullanarak konunun önemini vurgulamış ve hükümlerin belirli amaçlar için konduğunu kavramayanları bu hususta basiretsiz davranmakla itham etmiştir (el-Burhân, I, 295; II, 913, 925, 961; el-Ġıyâs̱î, s. 72, 90, 181, 183).

Cüveynî’nin öğrencisi Gazzâlî (1058–1111)’nin de makāsıd konusundaki görüşlerini hocasının verdiği örnekleri kullanarak açıkladığı ve onun yaptığı ayırımlardan etkilendiği görülür (el-Müstaṣfâ, II, 489 vd.; Şifâʾü’l-ġalîl, s. 162 vd., 211 vd.). Ancak Gazzâlî’nin konuyu daha açık ve geniş bir şekilde işleyerek makāsıd anlayışına getirdiği yenilikler inkâr edilemez.

Gazzâlî ile birlikte yeni bir aşama kaydeden makāsıd düşüncesi İzzeddin İbn Abdüsselâm (1181–1262)’ın Ḳavâʿidü’l-aḥkâm fî meṣâliḥi’l-enâm’ı, Şehâbeddin el-Karâfî (1228–1285)’nin el-Furûḳ’u gibi eserlerde daha geniş biçimde ele alınmış, nihayet Şâtıbî (1320–1388)’nin bu alanın en seçkin kitabı sayılan el-Muvâfaḳāt’ında müstakil bir teoriye kavuşturulmaya çalışılmıştır.


5) Şâtıbî’nin (1320–1388) Yaklaşımı

el-Muvâfaḳāt’ı yazmadaki birinci amacının gaye meselesini işlemek olduğunu belirten Şâtıbî, klasik fıkıh usulü eserlerinde ele alınan konulara makāsıd bahsini ilâve ederek onu usul ilmiyle mezcetmiştir. Kitabının beş ana bölümünden hacmi en uzun olan üçüncü bölümünü makāsıda ayırmış, diğer bölümlerde yeri geldikçe bu konuya temas etmiş ve bu yaklaşımıyla dinî-hukukî hükümlerin ele alınış biçiminde yeni bir çığır açmıştır. Onun makāsıd bahsini ele almasındaki temel hedeflerinden biri şer‘î hükümlerde kesinliği sağlayacak bir delile ulaşma gayretidir. Aradığı bu kesinliği tümevarım (istikrâ) yönteminde ve bu yöntemle ulaştığı şer‘î gayelerde bulan Şâtıbî, fıkıh usulü ilmine getirdiği bu yeniliğin bid‘at olarak nitelendirilmesinden çekinerek eserinde izlemiş olduğu yöntemin Kur’an ve Sünnet’e, Selef’in ve daha sonraki İslâm âlimlerinin anlayışına uygun olduğunu, hatta kendisinin bu yolla Mâlikî ve Hanefî usulünü uzlaştırdığını belirtmiştir (el-Muvâfaḳāt, I, 8-17 vd.).

Şâtıbî’den sonra usul eserlerinde makāsıd konusunda önemli bir gelişme kaydedilmemiş, klasik görüşlerin tekrarıyla yetinilmiştir. Modernleşme sonrası İslâm dünyasının problemleri karşısında İslâm hukukunun ihyası ve tecdidi meselesi gündeme gelince makāsıd bahsi tekrar ele alınmış, Şâtıbî’nin el-Muvâfaḳāt’ı yayımlanmış ve eser ilim adamlarının çalışmalarına ışık tutmaya başlamıştır. Tunus müftüsü ve Zeytûne Üniversitesi Rektörü Muhammed Tâhir İbn Âşûr (1879–1973), Şâtıbî’nin yolunu izleyerek Maḳāṣıdü’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye adıyla bu konudaki ilk müstakil eser olma özelliğini taşıyan kitabını kaleme almış; makāsıdın fıkıh usulünden bağımsız bir ilim dalı haline getirilmesi gerektiğini savunmuştur.


6) Temel Kavramlar ve Ana Gayeler

Makāsıd konusuna temas eden eserlerde İslâm’ın getirdiği hükümlerin nihâî gayesinin insanların maslahatlarını gerçekleştirmek, yani yararlı sonuçların elde edilmesini ve zararlı olanların giderilmesini sağlamak olduğu ve bu noktada İslâm âlimleri arasında görüş birliği bulunduğu ifade edilir. Tümevarım yoluyla deliller incelendiğinde kesin olarak şer‘î hükümlerin belirli faydaları hedeflediği sonucuna ulaşılır (Şâtıbî, II, 79-82).

Kur’ân ve Sünnet’ten örnekler:

    • وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ
      “Allah bozgunculuğu sevmez.” (el-Bakara 2/205)
    • يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ…
      “Birbirinizin mallarını haksız yollarla yemeyin.” (en-Nisâ 4/29)
    • يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ
      “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez.” (el-Bakara 2/185)
    • إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ
      “Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder.” (en-Nahl 16/90)
    • إِنَّ الدِّينَ يُسْرٌ
      “Din kolaylıktır.” (Buhârî, “Îmân”, 29)
    • لَا ضَرَرَ وَلَا ضِرَارَ
      “Zarar vermek ve zararla karşılık vermek yoktur.” (İbn Mâce, “Aḥkâm”, 17)

Bu bağlamda maslahat, insanla ilgili dünyevî ve uhrevî bütün faydalı sonuçları ifade eder; makāsıd ile mesâlih arasında doğrudan bir ilişki vardır. Hatta makāsıd mesâlihi kuşattığı için her iki kavram zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır (bk. MASLAHAT).

Gazzâlî (1058–1111), şer‘î-amelî hükümlerde söz konusu olan maslahatın, mutlak anlamda bir faydanın sağlanması veya bir zararın önlenmesinin ötesinde hukukun konmasındaki temel gayenin (maksûdü’ş-şer‘) korunması olduğunu vurgular (el-Müstaṣfâ, II, 481-482). Şâtıbî (1320–1388) ise maslahatın tespitinde yalnız dünyevî faydalara göre değil, âhiret perspektifi gözetilerek hareket edilmesi gerektiğini belirtir; şer‘î hükümlerin insanları nefsî isteklerinden uzaklaştırarak Allah’a kul olmalarını sağlamak için konulduğunu ifade eder (el-Muvafaḳāt, II, 63-65).


7) Zarûriyyât – Hâciyyât – Tahsîniyyât Tasnifi

İslâm teşrîinin ana gayeleri, korunması hedeflenen yararların önem derecesi açısından üç kademeli bir tasnife tâbi tutulmuştur. Temelini Cüveynî (1028–1085) atmış, talebesi Gazzâlî (1058–1111) bunu “zarûriyyât, hâciyyât, tahsîniyyât” diye isimlendirmiştir:

  • Zarûriyyât: Toplumun varlığı ve düzeni için vazgeçilmez temel hak ve değerler. Literatürde “zarûriyyât-ı hamse / makāsıd-ı hamse / külliyyât-ı hams” olarak din, can (hayat), akıl, nesil (ırz/nesep), malın korunması şeklinde özetlenir.
    Bazı âlimlerce bu beş temel esasla sınırlı görülmüş (Seyfeddin el-Âmidî (1156–1233), IV, 394); bazıları ise adalet (İbn Rüşd (1126–1198), II, 475-476; İzzeddin İbn Abdüsselâm (1181–1262), I, 156), Allah’a kulluk (İbn Abdüsselâm, I, 135; Şâtıbî (1320–1388), II, 289), erdemli toplum (Cüveynî, el-Ġıyâs̱î, s. 181; İbn Rüşd, II, 475), eşitlik (İbn Âşûr (1879–1973), s. 126), yeryüzünün imarı (Allâl el-Fâsî (1910–1974), s. 41), hürriyet (İbn Âşûr, s. 130), sosyal düzen ve güvenlik (Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (1703–1762), I, 130-131; İbn Âşûr, s. 139) gibi başlıkları da zikretmişler; ancak bunların çoğu beş esasa dahil görülebilir.
  • Hâciyyât: Zaruret derecesinde olmamakla birlikte ferdî ve içtimaî hayatın düzenli yürümesini sağlayan, karşılanmadığında zorluk ve sıkıntı doğuran faydalar. Satım, kira gibi akidlerin meşrû kılınması örneklenir.
  • Tahsîniyyât: Ahlâkî erdemleri geliştiren, görgü kuralları ve nezâfet gibi hükümlerle hayatı kolaylaştırıp güzelleştiren faydalar. Temizlik, yeme içme âdâbı, necis ve zararlı nesnelerin satışının yasaklanması gibi hükümler bu gruptandır. Gazzâlî, her kısma ait tamamlayıcı faydalar bulunduğunu da belirtir (el-Müstaṣfâ, II, 481; Şifâʾü’l-ġalîl, s. 161-162, 208).

8) Hikmetle Ta‘lîl, İllet ve Münasebet

Hikmetle ta‘lîl meselesi –maslahat ve makāsıd anlamlarını içeren–, gayeyi esas alan ictihadın ana konularındandır. Hikmetin tespitindeki sübjektiflik sebebiyle usulcülerin çoğu bunu câiz görmememiş, ancak Gazzâlî (1058–1111) ve Âmidî (1156–1233) gibi usulcüler, sınırları belli ve açık vasıf olması halinde hikmetle ta‘lîli kabul etmişlerdir (Şifâʾü’l-ġalîl, s. 615 vd.; el-İḥkâm, III, 186). Uygulamada ise İslâm hukukçuları naslar ve makāsıdı birlikte değerlendirerek istislâh veya istihsan gibi adlarla aslında hikmetle ta‘lîl esasına dayanan birçok ictihad örneği ortaya koymuşlardır.

Kıyasın temel unsuru olan illeti belirlemede en önemli yollardan münasebet, hüküm ile illet arasındaki uygunluk araştırmasıdır; dolayısıyla illetin hükmün hikmetini (gözetilen amaç ve faydayı) gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinin araştırılması makāsıd açısından büyük önem taşır.


9) Genel ve Özel Makāsıdın Gelişimi

Makāsıdın ayrı bir ilim dalı sayılacak derecede önem kazanması genel makāsıd anlamının öne çıkmasıyla olmuştur. Belirli hükümlere ilişkin özel amaçları ifade etmek için illet veya hikmet gibi terimler yeterli olsa da geniş anlamıyla makāsıdı başka bir terim kuşatamaz. Bu sebeple çağdaş literatürde makāsıdü’ş-şerîa denince çoğunlukla hukukun genel amaçları kastedilir. İbn Âşûr (1879–1973)’un “şer‘î hükümlerin bütününde veya çoğunluğunda göz önüne alınan mâna ve hikmetler” şeklindeki tarifi bu çerçevededir. Bu amaçlar Allah’a kulluk, adalet ve toplumsal düzen, eşitlik ve hürriyet, erdemli toplum, yeryüzünün imarı, itidal ve kolaylık, uygulanabilirlik gibi başlıklarla incelenir.


10) Özel Amaçların (Makāsıd-ı Cüz’iyye) Tespiti

Genel amaçların tespiti kadar özel amaçların tespiti de önemlidir. Hukukun bir dalı veya her bir hukukî müessese için hedeflenen gayelere örnek: rehinde teminatın sağlanması, nikâhta aile düzeninin tesisi, boşanmanın meşrû kılınmasında sürekli zararın önlenmesi (İbn Âşûr, s. 146).

Bu alanda, Alâeddin Muhammed b. Abdurrahman el-Buhârî (ö. 1438), Şâtıbî (1320–1388)’nin usul düzeyinde ele aldığı makāsıdı tek tek meselelerde hikmetleri açıklayarak uygulamış olan Meḥâsinü’l-İslâm ve şerâʾiʿu’l-İslâm’ı kaleme almıştır. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (1703–1762) de Ḥüccetullāhi’l-bâliġa’yı şer‘î hükümlerin hikmetlerini ortaya koymak amacıyla yazmış; “ilmü esrâri’d-dîn” adını verdiği bu ilmi, dinin doğru anlaşılması ve uygulanması için en üstün şer‘î ilim saymıştır (Ḥüccetullāhi’l-bâliġa, I, 3).


11) Makāsıdın Tespit Yöntemleri

Özellikle Şâtıbî (1320–1388) ve İbn Âşûr (1879–1973)’dan hareketle önerilen başlıca yöntemler:

  • Açık/kati veya katiye yakın nasların delâletlerini esas almak,
  • Bir amacı açıkça belirten nasları tespit etmek,
  • İlletlerin ve diğer delillerin birleştiği ortak noktaları istikrâ (tümevarım) ile belirlemek,
  • Tâli gayeleri aslî gayelere tâbi kılmak,
  • Şâriin hüküm koymadığı durumları dikkatle inceleyip bundaki amacı tespit etmeye çalışmak.

12) Önemi, İşlevi ve Uygulamadaki Yansımalar

Kur’an ve Sünnet’in doğru anlaşılması, delillerden hüküm çıkarma ve görünürde çelişen deliller arasında tercihte olduğu gibi; hakkında nas bulunmayan meselelerde istislâh/istihsan gibi ictihadlarda da naslarda gözetilen amaçların dikkate alınması gereklidir. Bu sebeple makāsıdü’ş-şerîa, İslâm kültür ve hukukunun en önemli kavramları arasına girmiştir.

Cüveynî (1028–1085) ve Gazzâlî (1058–1111) gibi usulcüler tarafından ictihadın şartları arasında sayılan şâriin gayelerinin tam anlaşılması, Şâtıbî (1320–1388) tarafından ictihadın vazgeçilmez şartı sayılmıştır. Ona göre fıkıh âlimlerinin hataları çoğu kez şâriin gayelerini gözden kaçırmalarından doğmuştur; aksi halde cüz’î deliller parçacı bir yaklaşımla temel esaslara ters biçimde yorumlanabilir. Geçmişte bu tür yaklaşımlar nasların yanlış yorumlanmasına sebep olmuş, Hâricîlik ve Zâhirîlik gibi aşırı akımlar doğmuştur (el-Muvâfaḳāt, V, 43, 135, 142).

Fürû kitaplarında makāsıd temelli sayısız ictihad örneği vardır. Usulde, meselâ mütevâtir olmayan hadislerin kabulü meselesinde Hz. Ömer (584–644) ve Âişe (613–678) gibi sahâbîler makāsıdı kriter olarak kullanmış; İmam Ebû Hanîfe (699–767) ve İmam Mâlik (711–795) bazı hadisleri genel kurallara ters düştükleri gerekçesiyle hüccet saymamışlardır.

İstislâh (maslahata dayalı ictihad) uygulamada geniş kabul görmüştür. İstihsanda istisnanın gerekçelerinden biri çoğu kez maslahattır. Örfün delil sayılması ve “Zorluk kolaylığı getirir”, “Zarar giderilir”, “Eşyada aslolan ibâhadır”, “Faydaların mubah, zararların haram olması asıldır” gibi genel fıkıh kaideleri de insanların yararını gözetme amacına dayanır.


13) İhtiyat, Sınırlar ve Dengenin Korunması

Makāsıdın dikkate alınması genel kabul görmüşse de çoğunluk, nasların lafzî mânalarının iptaline yol açmamak için, özel deliller dikkate alınmaksızın doğrudan şâriin amaçlarına göre hüküm vermeyi câiz görmemiştir. Şâtıbî (1320–1388) de, dinin/ hayatın/ neslin/ malın/ aklın korunmasının zaruret olduğu sabit olsa bile hükmü bilinmeyen konularda sadece bu esaslara bakmanın yeterli olmayacağını, yine tafsilî delillere başvurmak gerektiğini vurgular; aksi halde nasların zâhiri tamamen ortadan kalkar. Akıl, zaruri/hâcî/tahsînî faydaların ayrıntılarını tek başına tam belirleyemez; belirlese bile bu tespit zaman-mekânla sınırlı kalır. Şâri‘ bu ayrıntılarda, nas olmadan aklın idrak edemeyeceği birçok fayda tespit etmiştir (el-Muvâfaḳāt, III, 176-180). Bu ihtiyatın temelinde, maslahatı aşırı vurgulayanların nasların zâhirini iptal etmesine set çekme kaygısı vardır. Bu yüzden Kur’an ve Sünnet’in kesin nasları ve zarûrât-ı dîniyye sınırlayıcı ölçü kabul edilmiştir.


14) Güncel Tartışmalar, Yönelimler ve Uygulama Alanları

14.1. Tûfî Merkezli Maslahat Tartışması

Makāsıdü’ş-şerîa, modern dönemde İslâm hukukunun tecdidi ve güncellenmesi tartışmalarında anahtar bir çerçeve olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Necmeddin et-Tûfî (1276–1316)’nin “maslahat, nassa aykırı düştüğünde—muamelât ve âdât alanlarında—maslahata öncelik verilir” şeklinde özetlenen tezi, çağdaş literatürde en çok tartışılan başlıklardan biridir. Eleştiriler iki yönde yoğunlaşır:

  1. Tûfî’nin yaklaşımının nassın zâhirini askıya alma tehlikesi doğurabileceği,
  2. “Maslahat”ın öznel ve değişken oluşu sebebiyle hukukî istikrarı zedeleyebileceği.
    Buna karşılık savunucular, Tûfî’nin iddiasının ibâdât ve hudûd gibi taabbüdî alanları değil, kamusal düzen ve muameleler alanındaki hükümleri hedeflediğini; dolayısıyla maksat–metin dengesini bozmak yerine mevcut metinlerin güttüğü gāî çizgiyi sürdürmeyi amaçladığını belirtirler. Tartışma, İbn Teymiyye (1263–1328) ve İbn Kayyim el-Cevziyye (1292–1350)’nin siyâset-i şer‘iyye, seddü’z-zerâyi‘ ve me’âlât (fiillerin sonuçlarını gözetme) vurgularıyla da ilişkilendirilir.

14.2. Modern Makāsıd Düşüncesinin Ana Hatları

  • Sistem yaklaşımı: Câsir (Jasser) Avde (1966–2023), makāsıdı “ağlar ve ilişkiler” mantığıyla ele alarak, klasik beş zarurî maksatın daha üst düzey bir sistem mantığı içinde yeniden yorumlanmasını savunur (hiyerarşi yerine çok katmanlı/etkileşimli yapı).
  • Kolektif ictihad ve kurumlaşma: Güncel meselelerin çok-disiplinli niteliği sebebiyle cemaat/heyet ictihadı vurgulanır. İslâm Fıkıh Akademisi (OIC) ve el-Mecmaʿu’l-Fıkhî gibi kurullarda alınan kararlar, mesâlihin tespiti ve makāsıdî denge arayışının örnekleri sayılır.
  • Metin–maksat dengesi: Muhammad Tâhir İbn Âşûr (1879–1973), makāsıdı usûlden bağımsız bir ilim olarak konumlandırırken, açık/kesin nassın sınır koyucu rolünü ısrarla korur; maksatların **“dinî aslî gayeler”**den koparılmaması gerektiğini vurgular.
  • Çağdaş usûlcüler: Muhammad Hashim Kamali (1944– ), Ahmed er-Reysûnî (1953– ), Abdullah bin Bayyah (1935– ), Taha Câbir el-ʿAlvânî (1935–2016), Muhammed Saîd Ramazân el-Bûtî (1929–2013), Yûsuf el-Karadâvî (1926–2022), Wael B. Hallaq (1955– ) gibi isimler, maslahatın ölçütleri, nas–makāsıd ilişkisi, seddü’z-zerâyi‘, örf, mefsedet–menfaat dengesi ve hukuk teorisi bağlamında tartışmayı derinleştirmiştir.

14.3. Klasik Beş Zarurî Maksadın Genişletilmesi

Güncel çalışmalarda bazı ilâve maksat teklifleri öne çıkar:

  • Hıfzü’l-kerâme (insan onuru): İnsan onurunun korunması, din/akıl/nesil/can/malın üst çerçevesi ve gerekçesi olarak görülür.
  • Hıfzü’l-bi’ah (çevrenin/yaratılış dengesinin korunması): Ekolojik denge, kamu yararının asli bir parçası olarak “imar-ı arz” yaklaşımıyla temellendirilir.
  • Hürriyet ve adaletin müstakil maksat olarak tescili: İbn Âşûr (1879–1973)’un hürriyet ve eşitlik vurguları modern haklar söylemiyle ilişkilendirilir.
  • Vakit/emanet/sözleşme güvenliği gibi alanların “küllî maksatların tamamlayıcıları” olarak kurumsallaştırılması teklif edilmektedir.

14.4. Yöntem Tartışmaları: Maslahat Nasıl Tespit Edilir?

  • Delil hiyerarşisi: Kesin nasslar ve zarûrât-ı dîniyye sınırlayıcı çerçevedir; makāsıd bu çerçevede işler.
  • İstikrâ (tümevarım): Geniş veri havuzundan ortak maksatları çıkarmak; tekil örneğe dayalı genellemecilikten kaçınmak.
  • Muvâzene (menfaat–mefsedet dengesi): Marâtibü’l-makāsıd (öncelik sıralaması) ve muvâzenet ilkeleri ile çatışan maslahatları tartmak; zarûrî olanın hâcîye, hâcînin tahsînîye önceliği.
  • Seddü’z-zerâyi‘ / Fethu’z-zerâyi‘: Kötülüğe götüren yolları kapamak, iyiliğe götürenleri açmak; ancak ölçüsüz genellemeden sakınmak.
  • Me’âlât (sonuç gözetimi): Hükmün öngörülebilir neticelerini dikkate almak; maksada aykırı fiilî sonuç doğuracak uygulamaları gözden geçirmek.
  • Örf ve maslahat ilişkisi: Örfün, makāsıdî testten geçmesi şartıyla delil değerini koruduğu kabul edilir.

14.5. Uygulama Alanları: Somut Yansımalar

  • İslâm finansı: Maqāṣid temelli ürün değerlendirme ve “şekilsel uygunluğun ötesinde toplumsal fayda” vurgusu; faizsiz finans ürünlerinde adalet, paylaşım, riskin dengeli dağılımı, istismar yasağı ve gerçek ekonomik değer üretimi kriterleri. ʿUmer Chapra (1933– ) ve çağdaş standart kuruluşları bu çerçeveyi beslemiştir.
  • Aile hukuku: Nikâhın korunması, zararın def‘i ve mefsedetin önlenmesi ilkeleri ışığında talâkın düzenlenmesi, nafaka ve velâyet hükümlerinin çocuk yararı (maṣlaḥatü’s-sabî) eksenli yorumları.
  • Tıbbî-biyoetik meseleler: Organ nakli, kan bağışı, IVF, genetik müdahaleler gibi konularda hıfz-ı nefs ve mefsedeti def ilkeleriyle kişilik onuru dengesinin gözetilmesi.
  • Kamu yönetimi ve siyaset teorisi: Yolsuzlukla mücadele, kamu malının korunması, yargı bağımsızlığı ve ehliyet–liyakat tartışmalarında adalet ve kamu düzeni maksatlarının referans alınması; siyâset-i şer‘iyye çerçevesinde esneklik–normatif sınır dengesi.
  • Azınlık fıkhı (fiqh al-aqalliyyāt): Yûsuf el-Karadâvî (1926–2022) ve Faysal Mevlâvî (1941–2011) çizgisinde, zaruret–ihtiyaç–maslahat dengesiyle Batı’daki Müslümanların pratik meselelerine çözümler.
  • İnsan hakları ve kalkınma: Hıfz-ı din/nefıs/akl/nesl/mâl ile insan onuru, eğitim, sağlık, çevre gibi çağdaş haklar arasında örtüşme alanları; sürdürülebilirlik ve yoksullukla mücadele başlıklarında makāsıd–kalkınma diyalogu.

14.6. Eleştiriler ve İhtiyatlı Yaklaşımlar

  • Görecilik riski: Maslahatın zamana/zemine göre değişkenliği, keyfîliğe kapı aralayabilir; bu nedenle objektif ölçütler (kati nass, icmâ, küllî kaideler, sahîh maksat zinciri) şarttır.
  • İdeolojik araçsallaştırma: Makāsıdın, çağdaş ideolojik gündemleri meşrulaştırma aracı hâline gelmesi eleştirilir; metin ve yöntem sadakati gerektiği vurgulanır.
  • Metodoloji boşluğu:Maksat nasıl ispat edilir?” sorusuna istikrâ, tarihî uygulama, küllî kaideler ve sahîh maslahat ölçütleriyle cevap verilmesi; ferdî içtihadın yerine kurumsal/ortak istinbatın teşviki.

14.7. Gelecek Gündemi

  • Metrik ve etki analizi: Makāsıdın gerçekleşmesini ölçen göstergeler (adalet, refah, güven, çevre, eğitim, sağlık vb.) geliştirme.
  • Disiplinlerarası entegrasyon: Hukuk, iktisat, siyaset bilimi, etik, veri bilimi ile makāsıdî değerlendirmeyi buluşturma.
  • Eğitim ve müfredat: Usûl derslerinde makāsıd okuryazarlığı, me’âlât ve muvâzene atölyeleri, vak‘a temelli içtihad çalışmaları.
  • Dijital çağ meseleleri: Yapay zekâ etiği, mahremiyet, dijital mülkiyet, algoritmik adalet gibi yeni alanlarda hıfz-ı akl, hıfz-ı mâl, hıfz-ı ırz/mahremiyet eksenli ilkelerin somutlaştırılması.

Sonuç: Makāsıdü’ş-şerîa, modern dönemde hem metne sadakat hem de toplumsal fayda arasında ince bir denge kurma çabasının teorik omurgasıdır. Tûfî’den bu yana süren maslahat–nass eksenli tartışma, bugün kurumsal içtihad, küllî kaideler ve istikrâ ile tahkim edilerek; zarûrî–hâcî–tahsînî önceliklendirme ve muvâzene ilkeleriyle uygulanabilir, ölçülebilir ve metodolojik bir zemine taşınmaya çalışılmaktadır.

Müellif: ERTUĞRUL BOYNUKALIN

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP

porno porno izle porno doeda ramadabet girişsloticaleograndslotdayvenombetdeobetritzbetexonbet girişbetwildradissonbetpashagamingpalacebetmaxwinspinco girişbetsinbetsalvadorpalazzobetroyalbetPalacebetcasinofastslotica girişpalacebetdeobetpalazzobetcasinofastTürk İfşaAltyazılı Porno

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

bursa escort görükle eskort görükle escort bayan bursa görükle escort bursa escort bursa escort bayan