Muhterem Müslümanlar!
Hutbemin konusu “Din Muameledir”. Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayet, iman ve salih ameli birlikte zikreder. Bu ayetlerde, imanın hemen ardından amel gelir. Bu, tek başına nazarî Müslümanlığın yeterli olmadığını, amelî Müslümanlığa ihtiyaç olduğunu gösterir. Yani mümin, iman esaslarına sıkı sıkıya bağlı kalan, sağlam imanının yanı sıra daima güzel şeyler yapan ve söyleyen kişidir. Kur’an’da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ” “İman edenler ve salih ameller işleyenler, işte onlar cennet halkıdır; orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 82) وَالْعَصْرْ “Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başka.”(Asr, 1-3) Bu ayetler, iman edenlerin ve salih ameller işleyenlerin cennet ehli olacaklarını, orada ebedî kalacaklarını belirtir ve iman ile amel arasındaki bağlantının önemini vurgular.
Değerli Müminler!
Her meselede olduğu gibi bu konuda da rehberimiz öncelikle İnsanlığın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz (sav), ardından da Hulefa-i Raşidin ve O’nun güzide ashabıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
عليكم بسنتي وسنة الخلفاء الراشدين المهديين عضوا عليها بالنواجذ”Benim sünnetim ve benden sonra doğru yolda olan Râşid Halifelerin sünnetiyle amel edin. Onlara sımsıkı sarılın.”(Tirmizî, İlim 16)
Efendimiz’in amel konusunda bizleri sünnet-i seniyesinden sonra Raşit Halifelere yönlendirmesi, onların yoluna sımsıkı sarılmamızı emretmesi çok önemlidir. Çünkü onların yolu, gerçekte peygamber yoludur. Dinin müstakim bir çizgide yaşanması, nazarî Müslümanlığın amelî Müslümanlığa çevrilmesi, yani dinin hayat hâline getirilmesi, o yoldan sapmamaya bağlıdır. Taklit yoluyla öğrendiğimiz Müslümanlığı amelî Müslümanlığa çevirmek istiyorsak o yolu takip etmeliyiz.
Aziz Cemaat!
Sahabe-i kiramın hayatları, bizler için her zaman örnek alınması gereken altın bir miras niteliğindedir. Onların en belirgin özelliklerinden biri, söyledikleri sözleri yalnızca dilde bırakmayıp, hayatlarında bizzat uygulamalarıdır. Bu, iman ve amelin nasıl iç içe geçtiğini ve gerçek Müslümanlığın sadece sözlerle sınırlı kalmayıp, davranışlarla da desteklenmesi gerektiğini gösterir.
Bu bağlamda, Hz. Ebubekir (ra) bizim için mükemmel bir örnek teşkil eder. O, İslam’ın ilk halifesi olarak hem büyük bir sorumluluk yüklenmiş hem de bu sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiştir. Halifeliği sırasında sadece devlet işlerini yönetmekle kalmamış, aynı zamanda ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmıştır. Onun için devletin başında olmak, halkın dertlerinden uzak kalmak anlamına gelmiyordu. Bilakis, devletin en yüksek makamında bile, sıradan bir müminin yapması gereken işleri yapmaktan geri durmamış, bunu bir vazife olarak görmüştür.
Hz. Ebubekir’in (ra) bu tutumu, özellikle geceleri kimse görmeden yoksullara erzak taşımasıyla ortaya çıkmıştır. O, yoksullara yardım ederken gösterişten, kibirden uzak durmuş, bu yardımları tamamen Allah rızası için yapmıştır. Bu davranışı, imanın sadece kalpte olan bir inanış değil, aynı zamanda hayata yansıyan, pratikte görülen bir gerçeklik olduğunu bize öğretir. Hz. Ebubekir, halifelik makamında olmasına rağmen mütevazı bir yaşam sürmüş, zenginlik ve güce kapılmamış, her zaman sadeliği ve hizmeti tercih etmiştir. Bu durum, onun ne kadar derin bir iman sahibi olduğunun ve bu imanın, onun günlük yaşamına nasıl şekil verdiğinin en bariz göstergesidir. Onun bu örnekliği, bizlere de önemli dersler sunar. Müminler olarak, imanımızı sadece dilimizde taşıyıp, pratikte uygulamıyorsak, bu iman tam anlamıyla kemale ermemiş demektir. İman, kalpte yer eden bir inanç olmanın ötesinde, insanın davranışlarını şekillendiren, ona yön veren bir kuvvet olmalıdır. Eğer imanımız gerçek ve sağlam ise, bu iman mutlaka amele dönüşmeli, hayatımızın her anında kendini göstermelidir. Çünkü İslam, yalnızca inanç esaslarından ibaret değildir; aynı zamanda bu inancın hayata geçirilmesini, yaşanmasını gerektiren bir din olduğunu unutmamalıyız. İmanımızı sözde bırakmayıp, amelî bir hayat sürmeliyiz. İslam’ı yaşarken, tıpkı Hz. Ebu bekir ve diğer sahabeler gibi, hayatımızı inancımızla uyumlu bir şekilde düzenlemeli ve her adımımızda Allah’ın rızasını gözetmeliyiz.
Muhterem Müminler! İman ve amel arasında çok güçlü bir irtibat vardır. Sağlam bir iman, ameli gerektirdiği gibi, amel de imanı besler ve güçlendirir. Allah’a, kitaplara, nebilere gönülden inanan bir insan, onların ortaya koyduğu emir ve yasaklara riayet eder. Bu da onun imanını güçlendirir, taklitten tahkike çıkarır. Rabbimiz şöyle buyurur: مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُون”Erkek veya kadın, mümin olarak kim salih amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız ve yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlarını veririz.”(Nahl, 97)
Kıymetli Müminler!
Kur’ân-ı Kerim, namaz, zekât, oruç, hac gibi ibadetler üzerinde durur. Fakat amel-i salihi sadece ibadetlerden ibaret görmek doğru değildir. Onun alanı çok daha geniştir; müminin ferdî, ailevî, ticarî, içtimaî ve siyasî bütün davranışlarını kapsar. Mümin, bütün davranışlarında helal-haram sınırlarına, dinin koyduğu ölçülere, ahlakî prensiplere dikkat etmek zorundadır. Peygamber Efendimiz (sav): الدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: لِلَّهِ، وَلِكِتَابِهِ، وَلِرَسُولِهِ، وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ، وَعَامَّتِهِمْ “Din nasihattir.”buyurarak, dinin özünün ve temelinin samimiyet, dürüstlük ve iyilik tavsiyesi olduğunu vurgulamıştır. Bu hadisteki “nasihat” kelimesi, Arapça’da daha geniş bir anlam taşır ve “samimiyet, içtenlik, iyi dilek, dürüstlük ve iyilik tavsiyesi” gibi anlamları içerir.
Hadisin tamamında Peygamber Efendimiz’e “Kimin için nasihat?” diye sorulmuş ve O da şöyle buyurmuştur: “Allah için, kitabı için, Resûlü için, Müslümanların yöneticileri ve tüm Müslümanlar için.” (Müslim, İman 95). Bu, İslam’da nasihat kavramının, iman ve amel arasında güçlü bir bağ kurduğunu gösterir.
1. Allah için nasihat: Allah’a karşı samimi olmak, O’nun emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak ve O’nun rızasını kazanmayı hedeflemektir.
2. Kitabı için nasihat: Kur’an’a inanmak, onu okumak, anlamak ve hayatımıza tatbik etmek için derslerler, sohbetler, kamplar yapmak.
3. Resûlü için nasihat: Peygamber Efendimiz’i sevmek, sünnetine uymak, onu örnek almak ve öğretilerini yaşamak, yaşatmak için gayret ve hizmet etmek.
4. Müslümanların yöneticileri için nasihat: Onlara itaat etmek, hayırlı işler yapmalarına yardımcı olmak ve yanlışlarından sakındırmak şeklinde anlaşılır.
5. Tüm Müslümanlar için nasihat: Mümin kardeşlerimize karşı samimi olmak, onlara iyi niyetle yaklaşmak, ihtiyaçlarına yardımcı olmak ve onlara doğru yolu göstermek anlamına gelir.
Bu hadis, dinin sadece ibadetlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda samimi bir kalp ve hayırlı tavsiyelerle başkalarına faydalı olmayı da içerdiğini öğretir. Din bir yöndende, toplumu bir arada tutan, bireyler arasında sevgi, saygı ve güveni pekiştiren bir nasihat sistemidir.
Aziz Cemaat!
Dolayısı ile samimi müminlere düşen vazife, nazarî imanlarını amelî imana çevirmek, İslâm’ın hem ibadetler hem de muamelâtla alakalı konularda kendilerine çizdiği çizgiyi korumak ve her durumda karakterlerinin gereğini ortaya koymaktır. Bir insanın imandan nasibi, mahlukata duyduğu şefkati ölçüsündedir. Bu yüzden gerçek mümin, vaktinden önce bir ağacın yaprağını koparmayı, yürürken yerdeki karıncalara dikkat etmemeyi dahi bir çeşit cinayet sayar. İşte bu kıvam korunabildiği takdirde insanlık müminlere bağrını açacak, onları benimseyecek, onlara sahip çıkacaktır.
Değerli Kardeşlerim! Tahkikî imana ermiş, imanlarını amelle taçlandırmış hakiki müminler, dinin emirlerini yerine getirme, mahlukata şefkatle yaklaşma, insanlarla olan münasebetlerinde dinin, hakkın, hukukun çizgisini koruma gibi konularda ne kadar hassas hareket ederlerse etsinler, ne kadar güzel ameller ortaya koyarlarsa koysunlar, kendilerini geriye çekmeyi, hatta gizlemeyi de bilirler. Onlar, başarılarıyla öne çıkma, takdir edilme peşinde değildirler. Allah’a yürekten inanan, O’nun her şeyi bilmesini, görmesini yeterli bulur. Onların ehemmiyet verip endişe duydukları tek şey, işledikleri amellerin Allah’ın rızasına muvafık düşüp düşmediğidir. Ihsan şuuru ile hareket ederler. Risale-i Nur’da üstad Bediüzzaman“Amelinizde rıza-yı ilâhî olmalı. Eğer o razı olursa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. O razı olduktan sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da sevdirir, onları da razı eder.”(Yirminci Lem’a) Buyurur. Bu söz de, samimi müminlerin Allah rızası için yaptıkları amellerin en önemli hedef olması gerektiğini ve başkalarının takdirine ihtiyaç duymadıklarını vurgulayan bir ifadedir.
Muhterem Müslümanlar! Din muameledir. Bizler de dinimizi yaşarken her zaman amellerimize dikkat etmeli, imana ait eserler okumalı ve hayatımızın her anında Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Hutbemi şu dua ile bitirmek istiyorum: Allah bizleri, imanını amelle destekleyen ve bu yolda sabırla yürüyen kullarından eylesin. “Rabbim! Bizlere, nazarî Müslümanlıkla yetinmeyip, amelî Müslümanlığı hayatımıza tatbik edebilmeyi nasip eyle. Bizi her daim doğru yolda yürüyen, salih ameller işleyen, imanını amelle taçlandıran kullarından eyle. Ya Rab! Ülkemize birlik beraberlik ve magdur, mahpus arkadaşlara ferec ve mahreç lütfet… Âmin!” Allah’ın rahmeti, bereketi ve mağfireti üzerinize olsun!
Derleyen
Erdal Atak