36,6753$% 0.09
40,0531€% 0.19
47,6169£% 0.05
3.515,47%-0,04
2.984,18%-0,12
10.840,59%1,05
Umulmadık zamanlarda kopar içimizde tufan. Adını koyamadığımız gel-gitler yaşarız. Aklımıza gelen binbir türlü düşünce beynimizi mıncıklayıp durur. Kalbimize musallat olan ikircikli fısıltılar ritmik bir şekilde bedenimize doğru pompalanırken, dilimizin dudağımızla zıtlık yaşadığına hayretle şahit oluruz. Elimizin ayağımızdan, gözümüzün gönlümüzden aykırı düştüğü tufanlardır bunlar… Belki günahlarımızın ceremesi, belki Yaradan’ımızın muradı. Her iki halde de insan-ı kâmil olmanın reçetesi…
Hayrın ve şerrin Allah’dan olduğuna iman edip bu imanımızı ömür boyunca yenilemeye azmetmenin, “kul olayım” cehdidir aslında bütün bunlar. Hafakan dediğimiz, tek düzelik, yorgunluk, bedbinlik, mihnet ve sıkıntının sebep- sonuç analizini yapmak fırsatı da diyebiliriz.
Etrafımızı sarmış karanlıklara geceler eklenir, çaresizliğimiz hareket alanımızı kısıtlar, ümitsiz pençelerimiz karanlığın bağrına uzanıp uzanıp boş döner. Sebeplerin bize göre-sükût ettiği bir hengâmeye düşer, çırpınır dururuz. Bütün sevdiklerimiz flu bir görüntüyle gözümüzün önünde resmigeçit yapar; hiç birini seçemeyiz. Çünkü bize bakmazlar onlar. Bir yabancılık sezer sızlanırız içten içe.
“…Se” “…sa” lar,”…di””…dı”lar, “mı acaba?”lar derman olmaz, ne geçen geri gelir, ne giden geri döner çünkü. Dünyanın kanunu böyledir. Uymayan kendi kaybeder.
Kaybetme anında açılan kapıyı görebilmek, oradan selametle geçebilmek ve kazanabilmektir bütün yaşananlar. Bu kapının şekli şemaili herkesin kendine göredir, derdine göredir. Belli bir tasviri olmaz; çünkü evrenseldir. Kapıyı görebilmenin sırrı ise etrafını saran nefis-gece-gelecek karanlıklarını fark edebilmek, üzerlerindeki şifreleri çözebilmektir. Bu üçlünün her birinin kodunu doğru okumak ise kurtuluş kapısının belki de tek kullanımlık anahtarıdır…
O halde, hakkına girdiğimiz kulları düşünüp, kâinattaki her şeyle irtibatımızdaki sorumluluklarımızı düşünüp **“GECENİN ”** şifresini okuyalım. Anlamsız gururumuzu, büyüklenmemizi, enaniyetimizi, bencilliğimizi düşünüp **“NEFSİN” **şifresini doğru okuyalım. Ne ekersek onu biçeceğimizi, arkada bıraktıklarımızın yolumuzu aydınlatıp aydınlatmadığını ayırt edip **“GELECEĞİN”** şifresini doğru okuyalım. Bakalım nasıl da fark edeceğiz koyu karanlıkların arasından süzülen ışığı…
Sebeplerin bi külliye sükût ettiği anda sebeplerin sahibine yönelebilmektir o kapı ve onda süzülen ışık… Öyle ki hem içimizdeki karanlığa hem dışımızdaki geceye, hem etrafımızda dört dönen nefsimize, hem onun bize musallat ettiği hafakanlara dâhil sebep olan sebeplerin sahibine.
“Ben kendime zulmettim, ama sen zulmetmezsin!”itirafıdır bu kapı…
”Nefsim ve şeytanım beni aldattı, ben de onlara kandım ve düştüm, tut elimden!” yalvarışıdır o kapı…
”Ben de, nefsim de, gecem de, karanlıklarım da, hafakanlarım da, dağdağalarım da sana teslimiz, bu noksanlıklar bana aittir, sen bu noksanlıklardan berisin!”yakarışıdır bu kapı…
“Şu halimden razıysan ben de razı olurum ama yükümü hafiflet, senin şanına bu yakışır!”ıztırarıdır bu kapı…
“Emrine itaat etsem, yaverini dinlesem, abartmasam, sadece insan olsam, orta yolda yürüsem .” ıstırabının şifasıdır o kapı…
Yunus b.Metta(as) ın belki sadece dünyalık hayatını bitirecek, hatta ona mükafat kazandırabilecek bu durum, bizim ebedi hayatımızın çilesi, ebediyen çekebileceğimiz cefası olabilecekken; Merhameti Sonsuzun merhamet dalgasına tutunup” Şecer-i Yaktin” altına kavuşmaktır o kapı…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.