Bedir Haber

Değerlerimizin kıymetini bilme

Değerlerimizin kıymetini bilme
289 views
12 Ağustos 2022 - 11:47

وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُۜ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ۟

“Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.”( İbrahim,34)

Farklı düşünceden insanlarla diyalog içinde bulunma, Hak yolunda iş yaparken başlıca faaliyet ve önemli hedeflerden biridir. Farklılıkları saygıyla karşılama, ortak problemlere ortak çözümler üretme, uzlaşma ve paylaşma kültürünü geliştirme, asgari müştereklerde bir araya gelme ve kavgasız bir dünya inşa etme gibi değerler, anlayışımızın önem verdiği hususlardır.

Biz, insanların barış ve huzur içinde yaşadığı kavgasız, gürültüsüz, savaşsız bir dünya arzuluyor ve böyle bir dünyanın kurulabilmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Her şeyden önce, yaptığımız bütün bu faaliyetleri dinimizin bir emri olarak görüyor, Cenâb-ı Hakk’ın rızasının bunlara bağlı olduğunu düşünüyor ve onu elde etmeye çalışıyoruz.

Bizim dinî kaynaklarımızdan süzüle süzüle gelen bir mefkûremiz, zengin bir kültürümüz, ötelere açık değerlerimiz ve bu manada sırtımızda taşıdığımız kutsal bir emanetimiz var. İnsanlığın bunlarla tanışmasını arzuluyor, bunlara günümüz insanının da ihtiyacı olduğunu ve istifade edeceğini düşünüyoruz. Sahip olduğumuz adalet ve hakperestlik düşüncesini, sevgi ve şefkat hislerini, hayat felsefesini, Rabbimizin ve İnsanlığın İftihar Tablosu’nun adını herkese duyurmak, her yere ulaştırmak istiyoruz. Yakından tanıdıkları takdirde, çoklarının bunları hüsn-ü kabulle karşılayacağına ve bunların insanlığa hayır ve fayda getireceğine inanıyoruz.

Fakat şunu da çok iyi biliyoruz ki diyalog kurulmadan, tanışma ve kaynaşma olmadan bilgi alışverişinin yapılması, insanların farklı kültür ve medeniyet havzalarında oluşan birikimlerden istifade etmeleri çok zordur. Hele farklı milletlere, dinlere, kültürlere mensup insanlar arasında kin ve düşmanlık hisleri hâkimse, birbirlerini yanlış tanıyor, yanlış tanımlıyor ve vahşiler gibi görüyorlarsa, “öteki”nden gelen hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerdir. Bu önyargıların aşılması, asırlık düşmanlık hislerinin son bulması, yakından tanımaya bağlıdır. Birlikte yaşayarak insanların sizi şahsi, ailevi ve içtimai hayatınız itibarıyla yakından tanımalarına fırsat vermelisiniz. Siz hiçbir şey anlatmasanız bile, eğer mana köklerinizden tevarüs ettiğiniz değerleri mükemmel bir şekilde temsil ediyor ve bu temsiliniz de süreklilik arz ediyorsa zaten fıtri bir etkilenme ve kabullenme gerçekleşecektir. Bu olmasa bile en azından kendinizi ve kendi değerlerinizi doğru bir şekilde tanıtma, yanlış aktarımlardan koruma imkânı elde etmiş olacaksınız.

Kim bilir belki de böyle bir diyalog süreci kültürler arasında yeni aşılanmalara yol açacak, insanlık bugüne kadar sahip olduğu düşünceleri, hayat felsefelerini, dünya görüşlerini bir kere daha gözden geçirme ihtiyacı duyacaktır. Belki mütefekkir ve entelektüeller, şimdiye kadar sahip oldukları felsefe ve bakış zaviyelerini yeniden ele alacak, onları rötuşlama lüzumu duyacaklardır. İşte biz birlikte yaşama derken bütün bu mülahazaları göz önünde bulunduruyoruz.

Bize düşen vazife, insanların birbirlerini doğru tanımaları ve anlamaları adına elverişli ortamların hazırlanması ve fikir hürriyetinin önündeki engellerin bertaraf edilmesidir. İman ve hidayete gelince, o konudaki genel yaklaşımımız, imanın dindeki tarifine bağlıdır: “Din, akıl sahiplerini hür iradeleri ile hayra sevk eden ilâhî sistemler mecmuasıdır.” “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara sûresi, 2/256) âyeti çok önemli bir prensip vaz eder. Dinde, baskı ve zorlamanın her çeşidi yasaklanmıştır.

Baskı ve zorlamanın yanında, demagoji ve diyalektik, propaganda ve algı yönetimi gibi yöntemler de dinî hakikatlerin anlatılmasında meşru yol ve vesileler olarak görülemez. Esasında özü itibarıyla hak olan değerlerin buna ihtiyacı da yoktur. Ancak özünde eğrilik ve çarpıklık bulunan düşüncelerdir ki başkalarına dayatılır ve zorla kabul ettirilmek istenir. Eğer sizin sahip olduğunuz fikirlerden, değerlerden, dünya görüşünden şüpheniz yoksa, bunları ortaya serdikten sonra beğenilip beğenilmeyeceğinden endişe etmenize gerek yoktur. İnsanları özgür iradeleriyle baş başa bırakmalısınız.

İşte bizim yapmaya çalıştığımız şey de bir taraftan insanlık âlemindeki şiddet, düşmanlık, radikalizm, terör, savaş gibi olumsuzlukları gidermeye yardım etmek, dünyada sulh ve barışın hâkim olmasına katkıda bulunmak, diğer yandan da insanların farklı din ve kültürlere ait değerleri tanımaları ve istifade etmelerinin önündeki engelleri bertaraf etmektir. Biz, hem birtakım vesileler bulup her yere gitmek, herkesle tanışmak ve bize ait evrensel insanî değerleri herkesle tanıştırmak, hem de başkalarının sahip olduğu güzelliklerden istifade etmek istiyoruz.

Peygamber Efendimiz(sav) bir hadis-i şeriflerinde, “Benim adım güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 28/155) buyuruyor. Burada hem gaybî bir meseleyi haber verme söz konusudur hem de bir hedef gösterme. Bunu şöyle anlayabiliriz: Benim ümmetime düşen vazife; Muhammedî ruhu ve Kur’ânî manayı dünyanın dört bir yanına ulaştırmak, tüm mahrum ve muhtaç gönüllere duyurmaktır. Biz bunu hem bir vazife ve sorumluluk görüyor hem de nail olduğumuz bunca nimete karşı yerine getirilmesi gereken bir şükür sayıyoruz.

Biz, insanı, Allah’ın nazarını tevcih ettiği şey olarak görürüz. Ona kâinatın özü deriz. Cenâb-ı Hakk’ın gördüğümüz fizikî dünyayı insanın emrine âmâde kıldığına inanırız. Allah, insanı yeryüzünün halifesi kılarak, ona ruhundan üfleyerek onu fevkalade yüksek bir makama koymuştur. Bizim insan sevgimizin temelinde de Allah’ın değer verdiği bir varlığa değer verme düşüncesi yatar. Öte yandan biz, Allah emrettiği için başta insan olmak üzere bütün varlığa sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşırız. Tamamen seküler olarak ele alınacak bir hümanizm düşüncesinin bütün bu mülahazaları kuşatması çok zordur. Hiçbir hümanist düşünce, bizim düşünce dünyamızda insana ve insanî değerlere verdiğimiz yüksek seviyeyi yakalayamaz. Hiçbir feminist düşünce, kadına bizim düşünce sistemimiz kadar değer veremez ve onu mualla mevkiine oturtamaz. Biz, günümüzde evrensel insanî değerler olarak kabul edilen her ne varsa bunların çok daha ötesinin hayallerini kurarız. Kimliğine, rengine bakmaksızın bütün insanları severiz. İnsana, insanlığından dolayı saygı gösteririz. Hiç kimseye zulmetmeme, kılı kırk yararcasına adil ve hakperest olma bizim kültür değerlerimizin en temel dinamiklerindendir. Biz, insanlığın da bu değerlere uyanmasını arzu ederiz. Elbette herkes bizim gibi düşünmeyecek, bize benzemeyecektir, bu, hayatın realitesidir. Kimseyi bize benzemeye zorlayamayız fakat en azından kendimizi doğru anlatabilir, doğru tanıtabilir, dünya çapında bir barış ve sevgi atmosferinin oluşmasına katkı sunabiliriz.

Bugüne kadar fikirler hep birbirinden etkilene gelmiştir. Karşılaştığı fikirleri vahyin süzgecinden geçirebilmek, dinin muhkematıyla test edebilmek ise herkesin muvaffak olduğu bir iş değildir. Bu yüzden zaman zaman doğruyla yanlış, hak ile bâtıl birbirine karışabilir. Kavramlar yerinde kullanılmayabilir.

Şayet yaptığınız işlerin selim akla, realitelere, konjonktüre ve hepsinden önemlisi dinin temel kıstaslarına uygun olduğunu düşünüyorsanız, orada sabitkadem olmasını bilmelisiniz. Temel disiplinlerimize ve dinin muhkematına bağlı olarak yolumuzu, yönümüzü ve yörüngemizi belirlemişsek, artık bundan sonra geri adım atmamalı, zikzak çizmemeliyiz. Değişmeden, başkalaşmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımızı alıp ileriye götürebilmeliyiz. Yaşadığımız her başarısızlık, felaket, imtihan karşısında, “Bu tutmadı, hadi başka bir şey deneyelim.” dememeliyiz. Bunların belirli hikmetlere binaen Allah tarafından geldiğini de unutmamalıyız. Biz vazifemizi yapar, neticeyi Allah’a bırakırız. Temel disiplinlere göre planlanan işlerde “tutmadı”, “olmadı” diyerek her seferinde farklı yollara sülûk edersek, maksuda ulaşamaz, menzile varamayız. İstifade itimada bağlı. Eleştirel bakmadığımız günlerde gözümüz kapalı dünyaya dağıldık şimdi hüsnü zan perdesi kalkınca sui zan gözüyle bakınca her şey problem olarak gözüküyor. Eskiden o Salih bakış iyi işler ve insanlarda büyümeyi getirdi…

Formatlarla oynama, detaya ait meselelerde zamanın ruhuna uygun değişiklikler yapma bu bir gelişme ve ilerlemenin işaretidir. Aynı şekilde yaşanan sıkıntılar eğer bizim hatalarımıza terettüp etmişse, hatada ısrar etmemeli, yanlışımızı düzeltmesini de bilmeli, insafla hatalarımızı gösteren iyi niyetli dostlara teşekkür etmeliyiz. Yapılan makul teklifler karşısında temerrüde girmemeliyiz. Yani bir taraftan hakta sabitkadem olmasını, diğer yandan da hatalarımızdan geri dönmesini bilmeliyiz. Çünkü doğru yolda ısrar insana ne kadar çok sevap kazandırırsa, hatadan dönmek de o kadar sevap kazandırır.

Hutbemize son verirken herkesin kendisine sık sık şu soruları sorması gerekir;

1- Biz tüm Müslümanlar veya bir topluluk olarak bu dünyaya son yüzyılda ne katkımız oldu?

2- İçinde bulunduğumuz ülke ve şehre bulunduğumuz süre içinde bizim ne katkımız oldu?

3- Biz olmasak bu dünyada, bu şehirde veya bu toplulukta neler eksik olurdu?

4- Biz bizden önceki neslin yetiştirdikleriyiz peki bizim yetiştirdiklerimiz kimler, kaç kişi nerede ne hizmet yapıyor ve yapacaklar?

 

Derleyen

ERDAL ATAK

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno