Zaman;
Ucu bucağı belirsiz, koca bir çırpınışa şahitlik yapan..
Sıkıntıda ilaç sayılıp, rahatta unutulan…
Zamanın yapması gereken şeyi, kendi yapmaya kalktığında yoruldu insan…
Ve her sabırsızlık bir çabayı, her çaba bir mücadeleyi gerektirdi.
Olmasını istediğinizle, şuanda olanın arasındaki farkı kapatma süreciydi mücadele dedikleri…
İçinde bulunulan şartların, insana sunulan imkanların dozu her ne kadar farklı farklı olsa da hepsinde de daha iyiye, daha fazlaya istek vardı.
Cümlesinin başında “DAHA” bulunan hiçbir isteğe sınır konulamayacaktı.
Daha iyi yaşamak için; yaşanmamış günlerin gelirini ipotek yaptırmak bu sınırsızlığın en büyük kanıtıydı.
Garantisi olmayan hayatlarımıza sigorta yaptırdık; aslında yaşamanın ölümcül bir hastalık olduğunu bile bile…
Biraz daha olsa ne çıkar diyerek koyulduk hep yola. Denemekten ne çıkar diyerek.
Oysa maliyeti en yüksek öğrenme şekli deneme – yanılmaydı. Çünkü zaman boşa harcanmayacak kadar değerliydi, bilemedik…
Kimimiz kârımızdan çaldırdık, kimimiz kepenk indirdik.
Tok gözlü mücadeleden sonra gelen, verilene teslimiyet vardı oysa…
Ben elimden geleni yaptım, “daha”sını sana bıraktım rahatlığı…
Gerisindeki “daha”yı düşünmeksizin…
Bütün “daha”ların, O’nun olduğunu bilerek…