Bedir Haber

Bülbül, aşkıyla ilahi yolu bulur. Peki ya insan?

Çare bulunmaz bir aşka düşen bülbülün izlediği yolda insanı görmek edebiyatımızda az rastlanan şey değildir. Bülbül aşkıyla ilahi yolu bulur. Peki ya insan?

Bülbül, aşkıyla ilahi yolu bulur. Peki ya insan?
2.510 views
02 Kasım 2019 - 23:39

Tasavvufta insana ait kavramların insan dışı varlıklarla anlatılması güzel ve estetik bir anlatım şekli oluşturur. Klasik edebiyatımızda mutasavvıflar insanın Allah’a ulaşma arzusunu, ona olan özlemini ve aşkını çeşitli varlıklarla yansıtmıştır mum ve pervane, gül ile bülbül gibi. Bu ilahi aşkı yansıtan ‘Gül ve Bülbülün tasavvufta nasıl yer aldığını sizler için araştırdık.

**Tasavvufta Gül Ve Bülbülün Yeri**
Mutasavvıflar, tasavvufa meyyal şairler göre bülbül ilâhî aşkla yanan can ve ruhun timsalidir. O bu dünyada veya ten kafesinin içinde uzak kaldığı ezelî gül bahçesinin hasretiyle feryat eden bir Hak âşığıdır.

Yaratılışın gizeminden örnekler sunan ve varlığın özü hakkında mesajlar veren insan ve tabiat, yüzyıllar boyu sanatın ve edebiyatın temel konusu olmuştur. Çünkü “İnsan ve kâinat, yaratılışın ilahi hikmete dayalı iki önemli varlığıdır. Öyle ki yüce Allah: Kâinatı insan için, insanı da kâinat için yaratmıştır, denilebilir.

Yeryüzünün halifesi olması (Bakara Suresi/ 30.), yerde ve gökte olan her şeyin emrine ve istifadesine sunulması (Lokman Suresi/ 20.) insan ve kainat arasındaki karşılıklı ihtiyacın açık bir delilidir” (Yıldız, 1992: 5).

Bunun idrakinde olan pek çok sanatçı ilahi özü tabiat unsurlarının bünyesinde eriterek özetlemeyi başarmıştır. İşte bu bağlamda doğu edebiyatlarında önemli bir yeri olan bülbül güllerin açtığı günlerde daha canlı öttüğünden gül ile arasında muhayyel bir aşk ilişkisinin var olduğu kabul edilmiş, bülbül âşığa, gül de maşuk veya maşukaya benzetilmiştir.

Gül ile Bülbül arasında geçen aşkın tasavvufî açıdan ele alındığı ve seyr ü sülûk (manevi yolculuk)’un meşakkatlerinin anlatıldığı eserlerde Gül ile Bülbül kainatın yaratılışındaki gayeyi anlatan simge değerler olarak karşımıza çıkarlar. Çünkü şahısların hemen tümünde yaratılışın sırlarına vakıf olma, iç bene yönelme ve gerçek öze ulaşma arzusu hissedilmektedir.

**Bülbülün Aşkı**
Bülbül, Allah’ın dilemesi ile maşuk olarak Gül’ü seçmiştir ve o andan itibaren sevilen varlıkla kendisini bir etmiş, nefsini bütün arzulardan arındırmıştır. Sevgilinin arzuladığı her şeyi o da arzulamış, kendi iradesini sevgilinin iradesinde eritmiştir. Artık sevgilisinden başka bir şey düşünememekte, baktığı her şeyde ve her yerde onu görmektedir.

**Gülün Temsil Ettikleri
**Allah’ın üstünlük ve ulaşılmazlık vasıfları ile bütünleştirilen Gül ile onun etrafında şekillenen aşklar ve bu aşkların hangi boyutlarda (yüceltici, aşağılatıcı gibi) yaşandığının gözler önüne serildiği hikayelerde Gül, benlik kaygısının ön plana çıktığı bir kişiliği temsil etmektedir. Bülbül’ün Gül’e olan aşkı ile bunun neticesindeki ruh haleti ise olayların esas yönünü belirler.

**Ve Su **
İnsanın** **ve bütün yaratılmışların özü “su”dur. Hem Gül’ün hem Bülbül’ün özünde, bütün yaratılmışların var oluş nedenlerinin temelinde su vardır. Su ile başlayan hayat yolculuğu yine suyun var oluşu ile paralel olarak canlılığını devam ettirecektir. İlahi güzellik, saflığın ve bozulmamışlığın sembolü olan Irmak’ta, en güzel şekilde yansıyacaktır. Çünkü “Su, sahip olduğu letafet gereği, varlıkların aksini ayna gibi kendinde gösterme özelliğine sahiptir”

Irmak (su), Gül’ün kendi güzelliğinin farkına varmasına ve bundan hareketle ilahî aşka yönelmesine vesile olarak daha sonra meydana gelecek olan olayların yönünü belirlemiştir.

**Mürşid**
Irmak, hem Gül’e hem de Bülbül’e ilahi özün kapılarını aralayan bir güçler dengesidir.  Irmak, Bülbül’e yarı yola kadar yol gösterebilecek, daha sonra bu görevi, gönlün hedefine ulaşmasındaki yardımcı unsur olarak karşımıza çıkan Servi’ye devredecektir. Irmak, Gül Şehri’ne ulaşınca Bülbül’ü Servi ile tanıştıracak sonra kendi özü (derya) ne ulaşabilme arzusuyla tekrar yoluna devam edecektir.

Mutlak yaratıcının varlığı Gül’e, ayna (su-ırmak) daki aksi kadar yakındır ama sudaki aksi onu adeta körleştirmiş, kendi güzelliğinden başkasını göremez olmuştur. Bu körlük bildiğimiz anlamda değildir. Asıl anlatılmak istenen kalp gözünün, yani hislerin körlüğüdür. İlahi nuru ve kâinatın sunduğu işaretleri görebilmek ancak kalp gözünün açık olması ile mümkündür.

Gönül gözleri açık olan insanlar her an Allah’ı düşünür, alemde var olan sırları keşfetmeye çalışır, baktıkları her yerde İlahi Kudret’i ararlar. Bülbül, bunlara ulaşma yolunda sonsuz bir çaba sarf ederken Gül, bunun tam karşıtı bir hâl sergiler.

Gül, aynanın yanıltıcı oyununa düşmüştür. Çünkü ayna ve aynadaki görüntüler gerçek değildir; sadece bir yanılsamadan ve göz yanıltmasından ibarettir.

Bülbül ise ilahi hakikatin farkındadır ve bu farkındalık onu aşkı aramaya sevk etmiştir. Bülbül “tam bilgelik” i temsil etmektedir. O, zihninde elest meclisinden bu tarafa var olan bilgilerini, bu idrak gücüyle gönlünde zuhur ettirmiş ve gönlü temsil etme yolunu seçmiştir. “Bu aşkın hal, tüm yansımaların toz olup gittiği ve bilginin-saf sezginin-varlığın merkezine indiği bir haldir. Bilgeliğin idraki ‘varlığın tüm hallerini kuşatmaktır.’ Bilgeliğin idraki Allah’ın idrakidir.’’

Bülbül, gerçek yaratıcıya ulaşma arzusuyla yaşayan bir gönül eridir. Bu arzu onu sonunda birliğe, tek gerçeğe, Allah’a ve onda yok olmaya ulaştıracaktır.

Bülbül, Gül’ü gördüğü anda bezm-i elestte vermiş olduğu sözleri hatırlamıştır.  Fakat Gül, dünyevî şeylerle çok fazla meşgul olduğundan geçmişin muahezesinden uzaktır, humar hâlindedir. Maddeye olan düşkünlüğü onda unutkanlık hastalığına neden olmuştur. “Ruhumuz bu dünyada ‘elest sözleşmesi’ni unutmuştur. İşte bu unutma, bugünkü ‘humar’ diye nitelenmiştir. Ruh bu humarı gidermek için sözleşmesini yenilemelidir ve yeniden aşk badesi içmelidir”

Gül başlangıçta Bülbül’ün aşkını anlayamaz, ona meyl edip de aklı (Bahar Şah) nın değil gönlünün sesini dinlemeye başladığında ise Bülbül’ün aşkındaki samimiyet onu şaşkına çevirir.** **Eğer insan aklı, kahır, şehvet gibi kötü huylara meyil edecek olursa, akıl (Bahar Şah) dengesini kaybetmeye, gönlüne, ruhuna ve hatta bedenine (Gül Şehri) hakim olamamaya başlar. Gül Şehri (beden) ne hakim olan bütün kötü vasıflar (gazap, kin, vb.) da orayı yaşanmaz hale getirmiştir. Gül (Ruh) ün kendini beğenmişliği, gururlu oluşu, en sonunda Gül Şehri (Vücut) ini de etkisi altına almaya başlar ve Gül Şehri, Gül ile benzer vasıfları taşıyanlar tarafından fethedilir. “

**Beden ruhun, yani Nefs’in kalıbıdır. Ruh, ait olduğu bedenden şekil alır ve onunla diğerlerinden ayrılır. Ruhun taşıdığı özellikler ve yetenekler bedene etki eder. Bundan dolayı beden ruhun iyilik ve kötülüğünden etkilenir.”**

**Gerçek Aşka Ulaşmak**
Gerçek aşka ulaşmak için yola koyulan Bülbül acemilik çekmekte, sevgiliye ulaşma hususunda nasıl bir yol takip edeceğini bilememektedir. “Sufinin içsel yolculuğu zor bir zihinsel ve ruhsal yolculuktur; çünkü her düşünme ve arınma eyleminde yanılsamaya düşme tehlikesi vardır. O yüzden sufi bu yolculukta kendisine bir kılavuz ister. O bu yolu bilen, daha önce bu yaşantıdan geçmiş birisidir. Davranışsal ve zihinsel değişim için arayıcıya durumunu hatırlatacak ve yola koyulan kişiye talimatlarla değil yaşantılarla yol gösterecektir.’’ Bütün bozulmuşlukların içerisinde, özünü kaybetmeden varlığını sürdüren, saflığı, bozulmamışlığı ve doğru akışı temsil eden Irmak, ilahi aşka ulaşmak isteyen Bülbül’e hedefe ulaşmasında yardımcı olacak ve ona yol gösterecek bir mürşid kimliği üstlenir. Çünkü Hakkın tecellisi en güzel şekilde bu saf ve berrak suda akseder. Irmak, Bülbül’e yarı yola kadar yol gösterebilecek, daha sonra bu görevi, gönlün hedefine ulaşmasındaki yardımcı unsur olarak karşımıza çıkan Servi’ye devredecektir. Irmak, Gül Şehri’ne ulaşınca Bülbül’ü Servi ile tanıştıracak sonra kendi özü (derya) ne ulaşabilme arzusuyla tekrar yoluna devam edecektir. Nitekim Irmak’ın, yolundan tamamen uzaklaşması onun gerçek hedeflerinden uzaklaşabilmesi tehlikesini doğurabilir; çünkü su da nefs gibi kirlenmeye ve bozulmaya açıktır.

Akıl (Bahar Şah) da, ruh (Gül) da ve gönülde meydana gelebilecek herhangi bir düzensizlik bütün vücudu etkiler. Çünkü bunların her biri nedensellik bağıyla birbirine bağlıdırlar. Aklı temsil eden Bahar Şah, gücü ile alemdeki dengeyi korumakta, ruhu temsil eden Gül’ü sürekli kontrol etmekte, arka planda ona destek vermektedir.

İnsan vücudunda nefs ile ruh sürekli birbirleriyle mücadele halindedir. Nitekim Bahar Şah’ın hakim olduğu Gül Şehri’nde Temmuz Şah’ın kahrı, Hazan Şah’ın şehveti kendini hissettirmeye başlayınca Bahar Şah (Akıl), Gül Şah (Gönül) ı da yanına alarak ülkeyi terk eder ve bilinmeyen bir tarafa kaçar. Yani Ruhun daraldığı ve Akılın yetersiz kaldığı anda mekân terkedilmiştir. Bu durum sıkıntı içinde olan bir insanın psikolojisine bağlı olarak geniş bir mekânın nasıl dar bir mekân haline dönüştüğünü gösteren güzel bir örnektir.

Bülbül, vatan (Gül Şehri) ına ulaşmanın özlemi ile yanmaktadır. Bu özlem yüzünden kaygı (anksiyete) hastalığına yakalanan Bülbül bir yerde karar edememekte, sürekli ağlayıp inlemekte ve feryat etmektedir. Bülbül; Gül Şehri’ne, Irmak; deryaya kavuşma arzusundadır.

Bütün yaratılmışlar dünyaya bırakıldıkları andan itibaren ilahi öze ulaşabilmenin sancısını çekmektedirler. Öze ulaşabilmek ise ancak insanın kendini iyi tanıyarak yeteneklerini keşfetmesi ve âlemdeki yerini iyi tespit ederek yaratılışı sorgulaması ile mümkün olacaktır.

Bülbül, Allah’ın dilemesi ile maşuk olarak  seçtiği Gül ile nefsini bütün arzulardan arındırmıştır. Bülbülün bütünleştiği Aşk, “…kalın ikili bir sarmaşıktır; çevresinde yetişen bitkileri sarar ve kuşatıcı bir biçimde etraflarını örer, böylece bir olurlar.” İşte ikiliğin ortadan kalktığı bu an “fena mertebesi”ne ulaşıldığı andır. Gül ile Bülbül birbirlerine kavuştukları an, artık aşık ile maşuk aynı varlık olmuşlardır. Gül, âlemdeki gerçek yerinin “hiç” lik olduğunu fark ederek “Ben” ini Bülbül’ün benliğinde yok etmiştir. Allah’ın takdirini hilelerle ve tedbirlerle değiştirmek mümkün olamamış, Gül ile Bülbül’ün kavuşmasına engel pek çok hadise olmasına rağmen, bunlar ilahi tecellinin vuku bulmasını engelleyememiş; nihayetinde Gül ile Bülbül birbirine kavuşmuştur.

**Mesneviden Bir Bölüm**

Didi ‘aşk iledür bu feryâdum

‘Aşk mest itdi bilmezem âdum

Ben gedâ ol şâh-ı mu’allâdur

Ben hakîr ol refî’ ü a’lâdur

‘Aşkdan düşdi kalbüme sûziş

‘Aşkdan irdi cânuma tâbiş

Gül ü Bülbül kalup tek ü tenhâ

İtdiler bezm-i hâs-ı bî-pervâ

İki başdan olup mahabbetler

Zâhir olurdı zevk u lezzetler
Bûy-ı aşkun irüp meşâmına

Zehr–i gam katdı dehr câmına

Yürü var di o zâr ü nâlâna

Ummasın k’ire vasl-ı cânâna

Agzını tutsun itmesün nâle

Yohsa kahrum irür ol abdâle

Âb-ı lutfunla ideyin teskîn

Nice bir yansun âteşe miskîn

**Başka bir beyit
**

Gül gül dedi bülbül güle gül gülmedi gitti,

Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitti.

**Osman Nevres tarafından yazılmış şarkıda bülbül**

Gördüm açılırken bu seher goncayı hara

Sordum nola bu cevr ü cefa bülbül-i zara

Bir ah çekip hasret ile dedi ne çare

Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül

(İ. Pala, 1995, s.97)

KAYNAK: TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 103 (16. Yüzyıl Şairlerinden Fazlî’nin “Gül ü Bülbül Mesnevisi” ndeki Şahıs Kadrosunun Tasavufî Açıdan Değerlendirilmesi/ H. Gamze DEMİREL)

Diyanet İslam Ansiklopedisi

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno