Bir zamanlar, bizim memleketin çocuklarının yaşı, bir arabanın kadrajında kaç km yazdığını görüp, hayaller kurmak için yüzünü camına dayayıp merakla içine bakacak kadar küçüktü.
Sokaklar da peçete satacak kadar mecbur ve akan burnunu kolları ile silecek kadar masumdu. Bizim memleketin çocukları her yaz mahallenin camisinde Kur-an öğrenecek kadar vakur, fakat o caminin halıları üstünde güreş tutacak kadar yiğitti. Bizim memleketin çocukları sıskaydı çelimsizdi, ama hayallerindeki kahramanlar ya Kurtbeydi ya da Battalgazi.
Tayt giymiş kahramanlara asla prim vermedi. Geceleri elektrikler kesilirdi loş ışıklı tek odalı evlerinde tek yorganın altına üç beş ayak yanyana dizilirdi.
Fastfood yiyecekler bilinmezdi. Ayak üstü atıştırmalık ekmek arası salça, belki şansı yaver giderse tahinle pekmezdi. Bizim memleketin çocukları evine erken dönerdi. Akşam ezanı okununca evinden içeri girmeliydi.
Sorsan hepsi büyüyünce polis asker olacağım derdi. Bizim memleketin çocukları vatanını severdi. Askerini severdi. Polis amcaları gördü mü uzaktan el ederdi. Şimdi bu memleketin çocukları vatansız kalmışlar.
Taşı sopayı askere polise vurur hale gelmişler. Ayık kafa ne arar, kafa bir milyon olmuşlar. Vicdansız büyüklere alet, maşa olmuşlar. Çalmışlar çırpmışlar emanete sahip çıkmamışlar.
Ergen oldum diyerek dağın yolunu tutmuşlar. Caminin yolu uzak olmuş. Mektepleri yakmışlar. Bu memleketin çocukları masum kalamamışlar.