Yıllarca hasret duyduğumuz yitiklerimiz var. Dünya ve metaî başımızı döndürmüş, zihinlerimizi bulandırmış, düşüncelerimizi bağlamış, aklımıza hakim olmuş, ufuklarımızı daraltmış ve her tarafımız dünyalık olmuştur. Ahde vefa yitik, sıdk ve sadakat yitik, ilim-irfan yitik…
Sadakat ille de sadakat. Sadâkat; söz ve tavırlarla beraber duygu, düşünce, tasavvur ve niyetlerde de doğru olma, hak ve hakikate yürekten bağlı kalma, dostlarına karşı hep vefa hisleriyle dolu bulunma, şartlar ne olursa olsun hainlik ve döneklik yapmama, gönül verdiği kapıdan asla ayrılmama ve riya, tasannu, maddî-manevî çıkar hesabı gibi kötülüklerden arınarak hâlis bir niyetle Allah yoluna bağlanma manalarının hepsini ifade eden muallâ bir kelimedir.
Sadakat her şeyden geçerek mefkureye teslim olmak,
Sadakat mefkure uğruna candan canandan geçebilmek,
Sadakat koridorundan geçerek rıza ufkuna ulaşmak,
Sadakat rıza ufkunda sabit kadem olmak,
Başta peygamberler olmak üzere dünya tarihi sadakat kahramanlarıyla doludur. Bütün Nebi ve Rasuller sıdk ve sadakat timsalidir.
Yıllarca yeryüzünde tevbesinin kabulü için Rabbin kapısından ayrılmayan Adem (as),
Eşini ve oğlu İsmail’i dağlar arasında ıssız ve susuz çöllere bırakan İbrahim (as),
Bıçağın altına sadakatle yatan İsmail(as),
Onca hasret ve cefa ile beraber birde zindanlara terkedilen, zindanda bile Rabbini anlatmayı dert edinen Yusuf(as),
Her şeyde zirveyi temsil eden Efendiler efendisi sıdk ve sadakatte zirve insandır. Onun bu sadakati ashabına da yansımıştır. Sıddıkiyet makamını temsil eden Hz. Ebu Bekir (r.a) ömrü boyunca sadakatten ayrılmamış dünya memâliki adına her şeyini terk etmiş fakat sadakatten ayrılmamıştır.
Sadakat demişken ka’b b. Malikâne bir sadakat.
Ey ka’b! Senden özür diliyoruz, bize sadık nasıl olunur bunu gösterdin bunun dersini verdin vermeye de devam ediyorsun fakat biz sadık olamadık. Medine sana dar gelmiş, sıktıkça sıkmış bunalımlar geçirirken, dünya bütün ihtişamıyla karşına dikilmişti. Sana bir teklifte bulunuyordu: Efendini terk et Medine’den ayrıl sana istediğin makam, mansıp, mal, mülk ve rahatlık. Ne dersin? Sadakat derim sadakat. Ve tevvab olan Rab “ve alesselasetillezine hullifu” diyerek andı sizi ebed- müddet. Ey ka’b ne olur gel aramıza da dünyaya meyyal kalplerimize sıdk ve sadakati öğret. Mefkureye bağlılığı öğret. Maldan, paradan, evden makam ve mansıptan nasıl vazgeçilir bize öğret. Yoksa biz dünyanın cazibesi karşısında ezilip gideceğiz.
Peygamberler, Sıddıklar bizlere birer örnektir. Önemli olan, şahısları göklere çıkarmak değil, o şahısların hayatlarını ortaya koyarak davalarına karşı sadakattir. Zira şahıslar fâni; mefkûre ise bâkidir. Hem sadakatten daha yüksek bir paye yoktur. Bir âyet-i kerimede işaret edildiği üzere sadakat; şehitlik ve veliliğin bile üstündedir. (Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır! Nisa Sûresi, 4/69)
İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh
Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah!