Bedir Haber

Benlik Ve Enaniyet Asrı Müslümanları

Benlik Ve Enaniyet Asrı Müslümanları
Ferhan UYSAL( ferhan.uysal@bedirhaber.com )
230 views
21 Ocak 2016 - 7:37

Her insanda fıtri olarak övülmekten ve gururunun okşanmasından hazzetme isteği vardır. Müslümanlar ise normal insanların aksine bu duygularını bastırmak ve ortaya çıkmasını engellemekle mükelleftir. Bu özellik onun cehenneme gitmesine sebeb olabilir.”kimin kalbinde hardal tanesi kadar kibir varsa cennete giremez” hadisi bunu açıklayan en güzel misal. Ama ahirzamanda bu bastırma isteğinin ortadan kalkacağını kuran-ı kerim bize ifade ediyor. “ Gördün mü o kimseyi ki kendi hevâsını kendisine tanrı edinmiş ve onu Allah bir bilgi üzerine şaşırtmış ve kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış ve gözü üzerine bir perde kılmış? Artık ona Allah’tan sonra kim hidâyet edebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?”(CÂSİYE-23).

Eskilerde biz bu ayetin gereğini yapmaya çalışırken şimdilerde tam tersi haraket etmeye başladık maalesef. Giyimden konuşmaya yaptığımız hayır hasenattan ibadetlerimize kadar enaniyet kokmaya başladık. Yaptığımız işlerde bu yüzden samimiyet yok. Toplumda bundan rahatsız olacağı yerde kendini bu sisteme entegre etmeye çalışıyor. Bu işin sonu nereye varır bilemiyoruz. Önce kendimizdeki benlik algısını irdeleyip yanlış yoldaysak düzelmeye çalışmalıyız. Sonrada toplumu bu konuda uyarıp yapılan yanlışı engellemekle mükellefiz.

Efendimiz (sav) insanlardan bir insan olmayı tercih etmiş hayatı boyuncada benlik ve enaniyetten uzak durmayı bunun nefsin bir oyunu olduğunu ashabına telkin etmiş,öyle yaşamış ve yaşayanlara örnek olmuştu.

Ecdadımız tarihte İslam davası adına çok başarıya imza atmasına rağmen kendine pay çıkarmamış her şeyi Allah’a bağlamıştı. Hatta cennet mekan yavuz sultan selim kutsal emanetlerle savaş kazanmış bir komutan edasıyla enaniyet olmasın diye halkın alkışlamasından ve sevabının gitmesinden korkup saraya gece girmişti.

Bize bu konuda fikir verebilecek bir menkıbedede şöyle anlatılmaktadır:

Mire-i Nişabûri (k.s.) Hazretleri, yanında müridlerinden bir hizmetçisi olduğu halde Nesa denilen yere gitmişti. Orada büyük rağbet gördü, bir hayli müridleri oldu. Başına toplandılar, hatta onun zikrinden bile meşgul ediyorlardı. O bu durumdan incinmekte idi. Nesa’dan geri dönmeye karar verdi. Ve bir gün müridlerine Allaha ısmarladık diyerek yola çıktı. Onun etrafını saran yeni birçok müridi de kendisi ile gelmeye karar verdiler ve peşine düştüler. O her ne kadar siz gelmeyin kendi memleketinizde kalın dediyse de illâ da biz de gideceğiz diyorlar ve arkasından gelmeye devam ediyorlardı. Giderken bir tepenin başına vardılar. Şiddetli rüzgâr esmekte idi. Mire-i Nisabûrî Hazretleri şalvarını çözdü, ayakta bevletmeye başladı, hattâ kendi üzerini ve etrafında bulunan bir çok kimsenin de üzerini pisledi.

O zamana kadar tereddütsüzce bağlı olan müridleri:

-Bu ne biçim şeyhlik, bu ne biçim hareket? diyerek peşini bırakıp gerisin geriye döndüler.
Sadece kendisi ile Nisabur’dan gelen hizmetçi peşini takip etmekte ve o da içinden:
-Bu nasıl iştir. Bunca yepyeni iştiyakla bağlanan müridi arkasında iken böyle yaptı? Hepsinin geri dönmesine sebeb oldu, diye düşünüyor ve işi şeyhi inkâra vardırıyordu.

Şeyh Hazretleri hiçbir şey söylemeden yoluna devam ediyordu. Yolda bir akarsuya vardılar. Şeyh bütün elbisesi ile olduğu gibi suya daldı, iyice elbisesini ve bütün vücudunu yıkadı. Sudan çıkıp yoluna devam etmeye başladı. Sonra dönüp baktı ki Nisabur’da yanına aldığı hizmetçi hâlâ arkasını takip etmekte. Ona dönerek şöyle dedi:

-Artık beni inkâr etmemelisin! Çünkü büyük bir meşguliyet ve âfeti bu halle giderebildim. Onların meşguliyetinden ve fitne-i fesattan kurtulmak için bu belâya razı oldum. Eğer evvelki belâya razı olsaydım belki de sermayemden olabilirdim. Onların bizi sevip etrafımızda toplanmaları bizde bir ayıp görmediklerindendir. Ama en küçük bir ayıp görseler veya onların isteklerinin hilâfına bir hâl zuhur etse işte böyle terkederler, inkâr ederler, buyurdu.
Zamanın büyük âlimleri, şeyhülislâmlar bu hâdiseyi şöyle yorumlamışlardır:

-Onların kendini kabul etmesi şeyhin nefsine tabiatına hoş geldi ve bundan kurtulması için de öyle yapması vacipti. O da öyle yaparak kendisini kurtardı…

Merhum Mehmet akif Ersoy bir şiirinde bakın nasıl anlatıyor olanı:

“Beşerin taptığı kendisinin heykelidir / Dinlemem, etse de Allah’ı bütün gün takdîs / Ben bu mel’ûn putun uğrunda geberdim / Hâlâ kabaran kokmuş içimden: Yaşasın nefs-i nefîs!

İçimizdeki nefis putunu kırmadığımız sürece benlik ve enaniyetten kurtulamayız. Nefsin boyunduruğuna giren kimsede kendinden başka bir şey düşünmez. Hal ve haraketleri dağları haşa ben yarattım gibi olur. Cehenneme gurur kibir abidesi olarak yuvarlanır gider. Allah cc. Tüm Müslümanları bu kötü huydan ve cehennemden muhafaza buyursun.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno