36,0014$% 0.08
37,2143€% 0.05
44,6586£% 0.02
3.357,42%1,50
2.901,58%1,46
9.859,91%-0,92
1. Kadına Verilen Değerin Kaynağı
Bediüzzaman Said Nursi’nin olaylara ve çağın sorunlarına bakış açısında iman ve Kur’an hükmeder. Yani İslam, kadına nasıl bir değer vermişse, Üstad Hazretlerinin verdiği değer de odur. Çağın gerekleri ve maddeci bakış açısı Üstad Hazretleri üzerinde bir baskı oluşturamamıştır.
Nitekim, Üstad Hazretleri kadınların İslam’daki değerini vurgularken, Hz. Hatice’nin (r.a.) (555-619) fedakârlığını, Hz. Fatıma’nın (r.a.) (605-632) iffetini ve Hz. Aişe’nin (r.a.) (613-678) ilmi derinliğini örnek göstererek, onların toplum içindeki vazgeçilmez rollerine dikkat çekmiştir. Bu tarihi şahsiyetler üzerinden kadının, İslamî çerçevede güçlü ve etkin bir birey olarak var olabileceğini ifade etmiştir.
Günümüzde pek çok İslam alimi, çağın ideolojilerinin baskısına boyun eğerek, İslam hükümlerini incitecek yorum ve tevillere yönelebilmektedir. Oysa Bediüzzaman, müsbet gerekleri ve ideolojileri İslami esaslara uygun bir şekilde kullanmıştır.
2. Fıtrata Uygunluk Esastır
Bediüzzaman’ın olaylara bakışında fıtrilik esastır. Yani fıtrata uygun olmayan görüş ve fikirlere prim vermez. Mesela, kadın ile erkeğin mutlak eşitliği fıtrata uygun olmayan bir felsefi safsata olarak görülür. Kadının erkeğten üstün yönleri olduğu gibi, erkeğin de kadından üstün yönleri vardır.
Bediüzzaman, kadını şefkat noktasından erkekten üstün görmüştür:
“Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibariyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir.”(1)
3. Kadının Toplumdaki Yeri
Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960), kadının bir meta gibi toplumun her alanında kullanılmasına karşıdır ve bu hususta şu ifadeleri kullanır:
“Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli.”
اِذاَ تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَاۤءُ بِالْهَوَسَاتِ اِذاً تَرَجَّلَ النِّسَاۤءُ النَّاشِزاَتُ بِالْوَقَاحَاتِ
“Sefih erkekler hevesatına uyarak kadınlaştığında; nâşize kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.”
“Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış.” Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960), burada “mimsiz medeniyet” ifadesiyle modern batı medeniyetinin ahlaki değerlerden yoksun yönünü eleştiriyor. Ona göre, bu medeniyet anlayışı kadınları aile ortamından kopararak onların toplum içindeki saygınlıklarını zedelemiş ve onları ticari bir meta haline getirmiştir. Nursi, İslam’ın kadınları tekrar şefkat ve merhametle aile yuvalarına davet ettiğini, onların gerçek huzurunun evlerinde ve aile içinde olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda, İslamî yaşam düzeninin kadınlar için en uygun ve onurlu ortamı sunduğunu ifade etmektedir. “Şer’-i İslâm onları rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı ailede. Temizlik ziynetleri.”(2)
4. Kadın Haklarının Sınırları
Kadına verilen haklar, İslam kaideleri ile çelişmedikçe savunulabilir. Burada ölçüt, hem İslam’a hem de fıtrata uygunluktur. Feminist öğretinin fıtrata aykırı talepleri, kadın hakları kapsamında değerlendirilmemektedir.Bu cümlede, Bediüzzaman Said Nursi’nin kadın haklarını değerlendirirken İslamî prensipleri ve fıtratı esas aldığı görülmektedir.
Kadına verilen hakların, İslam’ın belirlediği sınırlarla çelişmediği sürece savunulabileceği ifade edilmekte, ancak feminist ideolojinin bazı taleplerinin fıtrata aykırı olduğu da özellikle vurgulanır. Burada “fıtrat” terimi, kadının yaratılıştan gelen özellikleri ve tabiî rollerine uygunluğu ifade eder. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, İslamî ölçüler dışında talep edilen haklar, kadın hakları kapsamına girmez.
5. Kadın ve Erkek Arasındaki Fıtri Bağ
Kadın ve erkek birbirlerine muhtaç ve meyilli olarak yaratılmışlardır. Modern dönemdeki ideolojiler bu fıtri ilişkiyi yok saymaya çalışmaktadır. Kadın ile erkek iki bağımsız cins değil, birbirini tamamlayan varlıklardır. Bediüzzaman bu hakikate şu şekilde işaret eder:
“Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himayesine muhtaç bulunmaktadır.”(…)
6. Annelik ve Kadının Eğitimdeki Rolü
Bediüzzaman, anneliğin çok mühim bir öğreticilik vazifesi olduğuna şu sözleriyle işaret eder:
“Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zattan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir.”(3)
Annelik, yalnızca fiziksel bir bakım ve beslenme görevi değil, aynı zamanda çocukların ruhsal ve manevi gelişiminde önemli bir yer tutan bir öğreticilik rolüdür. Bediüzzaman Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, anne, insanın hayatındaki ilk ve en önemli öğretmendir. Bu, annelerin sadece kelimelerle değil, yaşamlarıyla ve davranışlarıyla çocuklarına örnek olmasının ne kadar değerli olduğunu gösterir.
Bediüzzaman’ın bu önemli vurgusu, anneliğin eğitimdeki rolünü daha geniş bir perspektiften ele almamıza olanak tanır. Her bireyin karakteri, düşünce tarzı, inançları ve ahlaki değerleri, en çok ilk yıllarında annesinden aldığı terbiye ve eğitimle şekillenir. Annenin çocuklarıyla kurduğu derin manevi bağ, sadece sözlü eğitimle değil, aynı zamanda hissedilen ve yaşanan değerlerle aktarılır. Anne, yalnızca çocuklarına dini veya kültürel bilgileri değil, aynı zamanda insanlık onuru, empati, sevgi ve hoşgörü gibi insani erdemleri de aşılar.
Bediüzzaman’ın sözlerinden anlaşılan bir diğer önemli nokta, anne figürünün hayat boyu süren bir öğreticilik rolü üstlenmesidir. Annenin çocuklarıyla kurduğu bu derin bağ, sadece çocuklarının gençlik yıllarına kadar değil, onların yetişkinlik dönemlerinde de devam eder. Çocuklar büyüdükçe, anneden alınan manevi dersler, hayatın çeşitli zorluklarına karşı bir dayanıklılık, bir yol göstericilik işlevi görür.
Bununla birlikte, kadınların eğitimdeki rolü sadece annelikle sınırlı değildir. Kadınlar, toplumda da eğitim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biridir. Kadınların eğitimi, toplumsal kalkınmanın temellerini atar ve daha sağlıklı, daha bilinçli bir toplumun oluşmasına katkı sağlar. Annenin eğitimi, hem kendi hem de toplumun geleceği için kritik bir önem taşır.
Kadınların eğitim yolculuğu, sadece bireysel başarıları değil, aynı zamanda toplumdaki tüm bireylerin refahını da etkileyen bir süreçtir. Annelik ve kadının eğitimdeki rolü, birbiriyle iç içe geçmiş, birbirini besleyen iki önemli konudur.
Daha geniş bilgi için Yirmi Dördüncü Lem’a adlı eser mütalaa edilebilir.
DİPNOTLAR:
(1) bk. Lem’alar, Yirmi Dördüncü Lem’a
(2) bk. Sözler, Lemaat
(3) bk. Lem’lar, Yirmi Dördüncü Lem’a.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.