40,1756$% 0.21
47,1648€% 0.15
54,6628£% 0.34
4.294,47%0,26
3.324,99%0,04
10.331,31%1,61
02 February 2019 Saturday
Sağlam, inançlı ve ahlaklı nesiller yetiştirmenin merkezi olarak bilinen Kuran kurslarının fahri öğreticileri , kadro alamamaktan yakınıyor. Kuran Kurslarında verilen eğitim hizmetlerinin kadrolu veya sözleşmeli personel ile karşılanamadığı, personel yetmediği, yani personel ihtiyacı olduğu için Hoca arkadaşlar bu kurslarda fedakarca görev yapmaktadırlar . Fahri öğreticilerin çalışma şartları hem çok ağır hem de maddi yönden çok mağdurlar. İki yılda bir DHBT sınavına katılarak atanmayı beklemektedirler ve atama olduğunda ise çok az kişi alındığı için yüksek puan almalarına rağmen atanamıyorlar ve buda çok kişinin yığılmasına ,işsizliğin artmasına sebep olmaktadır. Tek çare fahri olarak çalışamaya mecbur kalmaktadırlar. “KPSS ve DHBT sınav yeterlilikleri olan ve her yıl göreve başlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan mülakatta başarılı olan adaylar arasından seçilen, dolayısıyla her türlü yeterliliğe sahip bu çalışanlar asıl ile aynı işi yapmasına rağmen Fahri Kuran Kursu Öğreticileri asgari ücretin 2.020 TL olduğu bir dönemde 800-900 TL civarında bir ücret almaktadırlar ve sigortaları sadece 12 gün yatmaktadır. Bu durum olduğu için onların geç emekli olmalarına sebep olacaktır. Sigortaları 30 gün üzerinden yatırılmadığı için hastalık halinde de hastanelerde sıkıntı yaşıyorlar. Dolayısıyla fahri çalışanlar yatırılmayan günlerdeki sigorta primlerini kendileri yatırmak zorunda kalmakta ,bir çok haktan mahrum olarak din hizmetini en iyi şekilde vermeye çalışmaktadırlar. Bunca sıkıntılar içinde bide , aynı kurumda çalıştıkları hoca arkadaşları tarafında hor görülmekte ve kendi işlerini fahri hocalara yaptırmaktadırlar .
Özellikle bu zor kış şartlarında köylerde görev yapan hoca arkadaşlar, aldıkları maaşın yarısını yol ücretlerine vermektedirler .Geriye kalanla da ailelerinin geçimine katkı sağlamaya çalışmaktadırlar ve bu ücrette yetersiz olduğu için aile huzurunun bozulmasına sebep olmaktadır. Aynı zaman da buda onların görevlerinden soğumalarına sebebiyet vermektedir . Geçici görevlendirilmeleri nedeniyle gelecek endişesi taşıdıkları için kadro mağduriyetlerinin giderilmesi için yasal düzenleme yapılmasını talep etmektedirler
**VEKiL iMAMLAR**
Bu gibi sıkıntıları yaşayan ve şu anda Diyanet İşleri Başkanlığında vekil statüde çalışan 3 Bin civarında Cami görevlisi yani İmam Hatip ve Müezzin Kayyım mevcuttur. Asil de aranan şartların tamamını taşımak kaydı ile görevlendirilen bu personelin kadroya alınması gerekmektedir. Öyle ki, vekil kadroda çalışanlar birçok hak kaybı ve mağduriyetler yaşamaktadırlar. Örneğin vekil çalışanların izin hakkı bile bulunmamakta sağlık raporuyla izin alsalar dahi izinli oldukları günler ücretlerinden kesilmektedir.
Bu hocalarımıza belli bir süre içinde vekil imam-hatiplik veya müezzinlik görevi veriliyor . Sonra bu kardeşlerimiz tam cemaate ve göreve alışıyor derken ve aynı zamanda cemaatte tam hocaya alışıyor derken , yerine görev yaptığı görevli çeşitli nedenlerle görevine geri dönüyor. Ardından bu kardeşimizin lojmanı boşaltması evini başka yere taşımak zorunda kalıyor ve başka bir görev bulma arayışında oluyor . Ve eğer bu hocamız evliyse ve çocukları da görev yaptığı yerde bir okulda okuyorsa işte o zaman bu hocamız için daha büyük sorunlar başlıyor . Hem bu hocamızın aile huzuru bozuluyor hem de okuyan çocukların okul düzeni bozuluyor ve eğitimleri aksıyor .
Birde Malum Asil görevli döndüğü andan itibaren maaşı kesiliyor ve hocalarımız tekrar işsiz kalıp sudan çıkmış balık misali oluyorlar. Onun için bu hocalarımız vekil olarak değil diyanetin asli personeli olmak istiyorlar.
Kamuda çalışan tüm taşeronlara kadro verilmesi için hazırlanan kanun teklifinin eşitlik ilkesi gereği , öz veriyle çalışan Geçici Kuran Kursu Öğreticilerinin ,Vekil İmam-Hatip ve Müezzin hocalarımıza yönelikte bir çalışmanın yapılması gerekir.
_KADROYA ATANACAK KİŞİLERİN , LİYAKATLI VE İŞİN EHLİ İNSANLARIN SEÇİLMESİ İÇİN MÜLAKATA ÇAĞRILARAK ALINMASI EN UYGUN YOLUDUR VE BÖYLECE HAKSIZLIĞIN DA ÖNÜNE GEÇİLMİŞ OLUR_.
Devlet yetkililerimizin bu soruna el atacağını ve bu mağduriyeti gidereceklerini ümit ve temennisiyle hayırlara vesile olmasını Cenabı Allahtan temenni ederim.
Bir toplumun en önemli unsurunu hiç şüphesiz gençler oluşturmaktadır. İnsanın hayatında en önemli dönemlerinden birini de gençlik dönemdir. İnsan geleceğini bu dönemde belirler. İnsanın geleceğinin parlak olması ve medeniyetli bir toplumun oluşması için gençliğin erdem,talim ve terbiyelerindeki önemden ve dinin gereklerinin yaşayışından geçmektedir. Gençlik, duygu ve kabiliyetlerin, enerjinin doruk noktaya ulaştığı bir zamandır. Bunları dizginlemek, kanalize etmek, tam kapasiteyle çalışmak insana çok şeyler kazandırır.
Bu iş çok zordur. Ama çocukluğundan itibaren kendini bu yola koyabilmiş, nefsini hayra yöneltmiş, alıştırmış bir genç, Allah rızasını kazanma yolundadır. Birçok gencin hislerine mağlup olup cüretkar akıllarıyla bataklıklara düştüğü bir zamanda ayet ve hadislerde belirtilen ve güzel örnek olarak verilen gençlerin değeri daha iyi anlaşılmış olur. Çünkü bu örnekteki gençler ve onlar gibi olanlar, Allah ve Resulünün sevdiği kimselerdir.
Peygamberimiz Efendimiz(s.a.v.) gençliğe ve gençlerin yetişmesine çok büyük önem vermiştir. Çünkü peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren yanında gençleri bulmuş, birçok yaşlılar İslam’a şiddetle karşı çıkarlarken, gençler Müslüman olmuş ve İslam’a destek vermiş, bu gençlerin çoğu, zengin ve itibarlı ailelerini terk ederek büyük çileler pahasına Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanında yer almışlardır.
Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in gençliğin önemine değindiği bu Hadis-i şerife bakalım
İbni Abbas (ra) Peygamberimiz (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor. “Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil. Ölüm gelmeden önce hayatının, hastalık gelmeden önce sağlığının, meşguliyet gelmeden önce boş vaktinin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, fakirlik gelmeden önce zenginliğinin” değerini bilmemizi öğütlemiştir.
İnsanlık tarihindeki örnek şahsiyetlerin hayatlarına baktığımız zaman da bu gerçeği apaçık göre biliyoruz.
Daha genç yaşlarındayken, Hz. İbrahim (a.s.), puta tapan kavmiyle tek başına mücadele etmiş, Hz. Yusuf (a.s.) bütün olumsuz şartlara rağmen nefsine “dur” diyebilmiş, Hz. Musa (a.s.) iffet ve namus timsali olmuş, Hz. Yahya (a.s.) birçok yönüyle çocuklara ve gençlere örnek olmuş , Ashab-ı Kehf olarak adlandırılan gençler, inandıkları gibi yaşayabilme uğruna evini barkını ve her şeylerini terk etmiş,Hz. Meryem iffetine söz gelmesine rağmen Allahın emrine teslim olup sabretmiştir. Hz. İsa (a.s.) devrinin azgınlarına karşı Hakk’ın mücadelesini vermiş ve hatemul enbiya Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de son derece temiz ve kararlı bir gençlik geçirmiştir.
Nefsin türlü tuzaklarına çabuk aldanan insan, gençlik döneminde daha da çok aldanıp ibadetten,doğruluktan ayrılıp o manevi havayı tenefüs etmek yerine delalete , günaha ve kötü yolun yolcusu olarak ebedi olan ahiret hayatını karartıyor.
İnsanı gaflete götüren nefis ve dünya sevgisine kapılıp zevku sefa peşinde giderek dünyada mutlu olacağını sanıp büyük bir yanılgı içerisinde olanlar . Şayet dünyada mutlu olmak istiyorlarsa çağımızın büyük mütefekkiri Said Nursi’nin işaret ettiği bu gerçeğe kulak vermeleri lazım gelir :Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz , hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.
Gençler üzerinde en etkili olan toplumsal kurumlarımızın başında aile gelmektedir. Çocuğa ilk bilgilerin verildiği yer aile ocağıdır. Bu nedenle ailenin sağlam olması ve anne-babanın çocukları ile iyi bir iletişim kurması gerekir. Çünkü Genç nesiller küçük yaşta aile terbiyesi , iyi bir eğitim ve Allahın koyduğu kanunlarla hareket etmekle şekillenir Gençlik döneminde bulunan bir insan’da aile rolü çok büyüktür . Aileler çocuklarını büyüttüklerinde helal ve haram lokmaya çok dikkat etmeli ve çocuğunu helal dairesinde büyütüp , aynı zamanda Allahın(cc) ve Peygamberin dediğine hem kendisi uymalı hem de çocuğuna anlatıp Allahın onun rabbi olduğunu ve peygamberin dünyadaki en önemli rehberi olduğunu hatırlatmalıdır. Bu ahir zamanda harama giden yollar hem fazla hem de kolay ulaşılır hale gelmiştir . Aile , çocuğunun gençlik cağına geldiği zaman sahip çıkmazsa çocuğun kötü arkadaş ortamına girmesi, internet kafe gibi şeytani pisliklerin olduğu mekanlara girmesiyle kötü bir insan haline gelmesi kaçınılmazdır. Onun için aile eğitimi ve aile sevgisi görmeyen ve sahip çıkılmadan serbest bırakılan genç nesil patlamaya hazır bir canlı bomba haline gelir.
Bu gibi sepelerden dolayı dünya ve ahiret saadetini kaybetmekle beraber Aile ve toplum düzeni de bozulmuş olur.
Gençlik çağında olan biri , ahir zaman fitnelerine çok dikkat etmeli, kötülüğe giden yollardan kendini muhafaza etmeli ve bu hususla ilgili, İbn Mesud (r.a.)’dan rivayet edilen hadiste şöyle buyuruyor :“Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlar gibi ölümü düşünen, gençlik hevesatına mağlup olmayıp, gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü ise gaflet ve nefsin isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin isteklerine uyandır. (Taberâni, Kebir)
Ömrümüzün en önemli çağının geçlik dönemi olduğunu tekrar vurgulayarak bu konuyla ilgili peygamber efendimiz (s.a.a) şu hadisi şerifini müşahade edelim . İbn Mesud (ra)’dan: Peygamber (sav) buyurdu: “insanoğlu kıyamet gününde Rabbinin yanında şu beş şeyden sorulmadıkça olduğu yerden ayrılamaz: “Ömrünü nerde geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl harcadığından, malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden, bildiği ile amel edip etmediğinden, bedenini nerede yıprattığından.” (Sünen-i Tirmizi) Allahın Bizi sorguya çekeceğini hatırlayıp ona göre gençliğimizi değerlendirip yaşayalım.
Ayet ve hadislerde beyan edildiği üzere; günümüz gençliğinin ve gençlerinin, imanı koruma ve ibadetlere devam etme sorumlulukları yanında, kişilik , sağlık ve ailevi sorunları, arkadaş ve çevre sorunları, okul vs. ile ilgili birçok sorunları vardır. İşsizlik ve ondan kaynaklanan sorunların yanında sigara, alkol, uyuşturucular, kumar ve şans oyunları gibi kötü alışkanlıklar da gençlerimizi çevrelemiş durumdadır. Bunlara ek olarak son zamanlarda ortaya çıkan , kötü-sapık akımlar gibi zararlı akım ve alışkanlıkların tuzağına düşme durumları da vardır.
-Sonuç olarak günümüz gençliğinin birtakım problemlere düşmemeleri için şunlara dikkat etmeliyiz:
1. Gençlere sağlam bir aile terbiyesi verilmeli¸
2. Ailede ve okulda gençlere doğru bilgiler verilmeli¸
3. Maddi ve manevi yönden dengeli bireyler olarak yetiştirilmeli¸
4. Dini değerlerin eksiksiz bir şekilde öğretilmeli ve uygulanmalıdır.
5. Gençleri sosyalleştirerek içinde yaşadıkları topluma uyumlu hale getirilmeli¸
6. Gençleri kötü arkadaş gruplarından uzak tutmalı ve iyi arkadaşlar edinmeleri sağlanmalı.
7. Boş zamanlarını kitap okuyarak ve faydalı işler yaparak geçirmelerine yardımcı olunmalı.
8. Kötü alışkanlıkların başladığı İnternet¸ eğlence yerleri ve kahvehane gibi yerlerden uzak tutulmalı
9. Alkol ve uyuşturucu kullananlardan ve satanlardan uzak tutulmalı
10.Gençlere sorumluluk bilinci verilmeli ve onlara örnek olunmalı¸
11. Gençlerin hür ve bilimsel düşünme gücüne¸ geniş bir dünya görüşüne sahip¸ insan haklarına saygılı ve çevre bilinci yerleşmiş bireyler olmaları sağlanmalıdır.
-Gençlerimizin de dikkat etmeleri gereken birkaç maddeye değinmek istiyorum
1.Dünya ya geliş amacını bilmeli ona göre hareket etmeli
2. Allaha karşı sorumluluklarını bilip ona göre yaşamalı
3. Eğitimine önem verip geleceğini inşa etmeli
4 .Kendisine ve ailesine zarar verecek durumlardan kendini muhafaza etmeli
5.Bağımlılık yapan maddelerden uzak durmalı
6.Gidecekleri yerler konusunda ailesine ve büyüklerine danışmalı
Gençlerimizin imanlı, ibadetli, bilgili, eğitimli, terbiyeli, güzel ahlaklı, bilinçli, nefsine hâkim, günahlardan korunan ve saygılı kimseler olmaları elzemdir. Çünkü gençliğimiz geleceğimizdir.
Tevbe: Lüğatta dönmek ve vazgeçmek manalarına gelir. Din ıstılahında ise ; insanın işlediği günahını itiraf edip pişman olması, günahı terk edip Allah’a yönelmesi ve ondan kötülüğü ve işlediği günahı affedip bağlamasını dilemesi ve ona yalvarması demektir.
İnsan yaratılış hamuru hayır ve şerle yoğrulmuştur. Hayra da yönelebilir Şerre de yönelebilir. Ama Allah’u Teâlâ kulunu çok iyi bildiği için ona tövbe kapısını açmış ki şerden hayra yönelsin.
Günah Allah ‘tan yüz çevirmektir . Günahlardan tövbe etmek İslam alimlerinin ittifakıyla farz bir görev ve ibadettir. Tövbeyi terk etmek günahtır, zulümdür. Allah’ın rahmetinden mahrum kalmaktır. Tövbe etmeyen kişi bunca yaptığı günahlara Allah (c.c.) huzuruna çıkıp suçlu ve mahzun bir şekilde azaba çarptırılacaktır.
En güzel şekilde yaratılan insan kötüye yöneldiğinde hayvanlardan da aşağı duruma düşmektedir. Onun için insandan istenilen devamlı iyiye yönelmesi Allah’ın ve Resulü’nün emir ve yasakları doğrultusundan bir hayat sürerek dünya ve ahiret saadetine erişebilsin.
Hadisi şerifte buyuruyor ki; Ey insanlar! Allah’a tövbe edip O’ndan af dileyin. Vallahi ben yüce rabbime günde yüz defa tövbe ederim. (Müslim, Zikr 42) Peygamber efendimiz ki günde yüz defa tövbe ediyor, bizim daha da çok tövbe edip günahlarımızdan pişman olmamız gerekiyor.
Makbul bir tövbenin şartları şunlardır:
Ø Günahtan pişmanlık duymalı, günahı itiraf etmeli ve Allah’tan af dilemeli.
Ø Allah ı överek ve yücelterek affını istemeli.
Ø Tövbede samimi olunmalı.
Ø Günahı terk edip halimizide ıslah etmeli.
Ø Tövbeyi son nefese bırakmamalı.
Bu şartlara uyarsak Allahın izniyle günahlarımız af olur ve cehennem azabından kurtuluruz. İçten ve samimi olarak yapılan tevbe, hem bir ibadettir hem de kaybedilmiş değerleri yeniden kazanma ve Allaha yaklaşma vesilesidir.
Canımızın istediği gibi yaşamak hayat felsefemiz olmuş, dünya zevkine dalıp ahreti ,hesabı unutmuş hale gelmişiz. Tevbe bizim için bir kurtuluş yoludur. Ayeti kerimede Allahu Teala bize bu müjdeyi vermiştir ; Ancak tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapanlar hariç. Allah onların kötülüklerini iyiliklerle değiştirecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir. ( Furkan süresi 70 ) Biz Müslümanlar için tevbe güzel bir fırsattır . Bize düşen hatamızı ömrümüzün sonuna kadar terk edip ve geçmiş ömrümüzü düşünüp mümkünse kaçırdığımız hayırları kaza etme fırsatı aramalıyız. Allah bize bu fırsatı vermeye bilirdi ,günahlardan arınmadan Allahın huzuruna çıkabilirdik , ama çok şükür Allah bize bu fırsat vermiş , onun için bu fırsatı elden bırakmamak gerekir , hayattayken değerlendirip tevbeye yönelmeliyiz.
İyiliklerde , kötülüklerde kalpte gerçekleştiği için , Kalbimizi kötülükten arındırıp kalbe iman şuurunu yerleştirmeliyiz. Müslüman bir insan akıllı olmalı, öğrendiğiyle amel etmeli, kalbini kötülüklerden uzak tutmalı ve tevbe edip günahlardan arınmalıdır. Allah Resûlü’nü (sav) bu durum hakkın da şöyle buyurmuştur : “Bir kimse bir günah işler de ardından güzelce abdest alır, sonra kalkıp iki rekât namaz kılar ve Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar.” (D1521 Ebû Dâvûd,Vitr, 26)
**Allah kulun tevbesine sevinir mi ?**
Evet Allah resulu (a.s.m ) bu durumu bir temsille şöyle anlatmıştır. Bir adam üzerinde yiyeceği ve içeceği taşıyan bir hayvanla helak edici bir çöle inmiştir. İstirahat için başını yere koyar ve uyur . Uyanınca ne görsün , bineği gitmiş ! harareti ve susuzluğu iyice artana dek bineğini arar . Allah’ın dilediği kadar dolaşır . Sonra sonra hayvanı kaybettiği yere döner ‘ ölünceye kadar burada uyuyayım’ diye başını kolunun üzerine koyar ve ölüm uykusuna yatar. Bir arar gözlerini açar bakar , birde ne görsün bineği başının yanında , yiyeceği ve içeceği de üzerinde ! İşte Allahu Teala mü’min kulunun tevbesine bu yolcu adamın sevincinden daha çok sevinir’’ (Müslim) .
İnsan günah işlediği zaman dünya hayatında hep huzursuzdur ve hayatında da tad alamıyor . Onun için bu karanlıktan aydınlığa çıkmak için yalandan, gıybetten , haramdan, kötü huydan kısacası Allahın hoşnut olmadığı hallerden uzaklaşıp , ibadete sarılmalıyız ve hatalarımızdan dolayı da tövbe edip Allah’tan af dilemeliyiz. Peygamberimiz, tevbe sayesinde vicdanın nasıl arındığını şu güzel benzetme ile anlatır: “Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konulur. Şayet o, (günahtan) vazgeçer, bağışlanma diler, tevbe ed(ip Allah’a dön)erse kalbi arınır. Eğer (bunları yapmaz günah ve hataya) geri dönerse (siyah nokta) artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. Allah’ın, ‘Yaptıkları yüzünden kalpleri pas tutmuştur.’
**Tevbenin iki meyvesi vardır**
Biri günahlara kefaret olmasıdır . Kişi o günahı işlememiş gibi olur. İkincisi ise Allahın razı olduğu , sevdiği kul derecesine nail olmaktır . Allah bizi tevbe edenlerden edip bu gibi durumlara nail eylesin inşaallah .
Günahtan sonra tevbe etmek isteyen ne yapmalıdır ?
Daha öncede söylediğimiz gibi günahtan sonra pişman olup tevbe etmek vaciptir . İşlenen günahın zıddı bir iyilikle meşgul olup kefaretini ödemektir. Kötülüklere Kefaret olacak iyilikler kalple lisanla ya da azalardan biriyle yapılır .
KALPLE işlenen kötülüklerin kefareti , Allahın huzurunda boyun bükük istiğfar ile af dilemektir . Müslümanlar kalbinde hayırlar beslemeli ve itaat azmini arttırmalıdır.
DİLLE yapılan günahları ve yaptığı haksızlıkları itiraf edip , bağışlanma dilemelidir. ‘ Rabbim nefsime zulmettim ve kötülük işledim . Benim günahlarımı bağışla ’’ demeli çokça yalvarmalıdır.
VÜCUT azalardan biriyle yapılan günahlar , ibadetler ve sadakalarla karşılanmalıdır.
Tevbeye veya tevbeye azmetmek , günahtan kurtulma sevgisi , günahın cezasından korkmak ve af edilmeyi ummaktır.
Suyun kiri temizlediği gibi tevbede günahları temizler. Tevbe etmek nefsimize zor gelebilir, önceki zamanlarda yaptığımız kötü alışkanlıkları terk edemeyebiliriz. Ama seçme imkânımız elimizden alınmadan, dünya hayatı sona ermeden tövbe edip Allaha sığınabiliriz. Mecburi ikametgâh olan cennet ve cehennem tarafına sevk edilmeden önce tövbe edip Allah’ın rızasını kazanmalıyız … Yazımı ayeti kerimede geçen bu manidar dua ile bitirmek istiyorum .
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” ( Bakara 128 ) Amin.
Bismillahirrahmanirrahim
Bizi yoktan var eden Allaha hamdu senalar olsun.
Haset ,Sözlükte : Kıskançlık , çekememezlik gibi manalarına gelmektedir.
Terim olarak ; Başkasında olan her angi bir varlığı ondan alınıp kendisine verilmesini istemektir.
Buna karşılık hadisi şerifte buyuruyor ki ; Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.( Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.)
Hasetçiliğin zıttı ise Gıbtadır.
Gıpta : Başkasında olan bir nimetin aynısının o kişinin nimetine bir zarar ve eksilme olmadan aynısının kendisinde de olmasını istemesidir.
Gıbta hadsi şerifte söyle geçmektedir.
Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine verdiği (ilim ve) hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir.” (B1409 Buhârî, Zekât, 5)
Haset duygusu hemen hemen herkeste var olan bir duygudur , çünkü insan zalim nefsine sahip çıkmadığı sürece bu hastalık illaki peyda olacaktır.
Göklerde de yerde de ilk isyan yani Allahın emrine karşı gelme haset yüzünden çıkmıştır .
Hasedin İlk ortya çıkışı Hz Adem ve şeytan arasında çıkan tartışma ,
Kabilin haset yüzünden kardeşi olan Habili öldürmesi ve Hz Yusuf ‘un kardeşlerinin onu kıskanmaları sonucu ,ona yaptığı olaylar gibi olaylarla ortaya çıkmıştır
Malumunuz bu olayların ne kadar üzücü ve zarar verdiğini hepimiz biliyoruz.
Haset insandan nasıl ortaya çıkıyor peki ; Allahın taksimine razı olmamak ve bu taksimi beğenmemekle ortaya çıkıyor.
Değerli dostlar , hasetin haram olduğu alimlerin görüş birliğiyle şöyle dile getirmişler ; elinde olmadan kendiliğinden kalbine haset meydana gelir ve sende bunun gereğini yerine getirmek için harekete geçersen , yani karşındakinin elinde ki nimetin kaybolması için gerek sözlü gerekse fiili bir takım hareketlerden bulunursan bu haset bütün alimlerin görüş birliğiyle haramdır .
Haset duygusu beslemekle o nimetleri elde edeceğimizi düşünmeyelim . Tam aksine kendimize zarar verip kafamızı meşgul edip , içimizi kemiren bir hastalığa dönüştürürüz ve iflas ederiz. Hadiste de Hz. Peygamber (sav) buyurduğu gibi “ Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.” (D4903 Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İM4210 İbn Mâce, Zühd, 22)
Rızkın Allahtan geldiğini, nasibimiz de bu gibi nimetlerin olduğunu çok iyi düşünmemiz gerekir . Bazen nefsimize zor gelerek yaptığımız ibadetler , iyilikler karşımızdaki insanan haset ederek onda olan bir nimetin bizde olmasını isterken tam tersine bizdeki iyilikler gider.
HASETİN ZARARLARI
Haset, hem bireysel hem de toplumsal ölçekte pek çok zararlı netice doğurmaktadır. Zira birbirine haset eden insanlardan kurulu bir toplumda artık sosyal barış, adalet, hoşgörü, birlik ve beraberlik gibi güzel hasletlerden bahsetmek mümkün olmaz. Hatta bu kayıpların ötesinde toplumu oluşturan insanlar, din ve inanç gibi aslî konularda da sırf haset yüzünden büyük zararlara uğrayabilirler. Nitekim Rabbimiz, bizlere ders olması için Kureyş müşriklerinin bu hâlinden bahisle şöyle buyurur: “Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi…”
Bir başkasında gördüğü güzel bir vasıf veya arzulanan bir nimet karşısında kişinin gösterebileceği ikinci tepki ise üzüntüdür. “Onda var ama bende yok!” şeklindeki çekememezlik ile başlayan bu tavır, eğer hemen gıpta veya hayırda yarışma şekline dönüştürülemez ise kısa sürede, “Bende yoksa onda da olmasın.” hissine dönüşüverir. Bunun da bir adım ilerisinde, “Başka kimsede değil sadece bende olsun!” aşaması vardır. İşte bu his, hasettir . Ve kıskanmakla kanmaz böyle bir hissi içinde taşımakla yetinmeyip arzusunu gerçekleştirmek üzere onun gereği olan hile , gıybet, kötü söz ve fiillere yer vererek faliyete geçip karşısındaki insana zulum ve haksızlık yapar . Böyle olduğu zaman ayetede buyurduğu gibi ‘’ Dünyayı da ahiretide kaybeder ‘’. ( Hac süresi 11. Ayet )
Bugünkü dünya hayatına baktığımız zaman kin, nefret , haset ve bunlar gibi bir çok hastalıklar başını almış gidiyor . Güçlü insanların güçsüzleri ezmesi , hakkını yemesi ve bu gibi bir çok olaylar göz önündedir .
HASEDİN ÇARESİ
Bir mümine yakışan haset hissi içine doğduğu zaman bundan nefret edip aklen ve kalben uzaklaşması gerek ve bunu gıbtaya dönüştürmesi gerekir ki sevap kazana bilsin.
Bu duyguyu tedavi hususunda Bediuzzam Hazretleri şu tavsiyede bulunmaktadır: ‘ Hasid adam hased ettiği şeylerin akibetini düşünsün ta anlasın ki rakibinde olan dünyevi hüsün , kuvvet ,mertebe ve servet fanidir , muvakkattır faidesiz az , zahmeti çoktur’
Allah bizi bu gibi hastalıklardan muhafaza etsin , dinimizin emrettiği gibi yaşamayı hepimize nasip etsin inşallah. Hayırlısıyla onbir ayın sultanı olan ramazan ayına girmek üzereyiz, Allah bu ayın bütün ümmeti müslümana barış , mutluluk , huzur ve mağfiret vesilesi kılsın .
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.