38,7782$% 0
43,3851€% 0.77
51,5464£% 0.74
4.047,87%0,32
3.249,76%0,42
9.700,17%-0,48
09 June 2016 Thursday
Her konuda olduğu gibi din hizmetlerinde de hedef kitleyi ve muhatabı tanımak çok önemlidir. Niye mi eğer hedef kitleni iyi tanıyabilirsen ona uygun bir din dili geliştirebilir ve onun ihtiyaçlarına cevap verebilirsin. Bu konuda Rabbimiz Taha suresinde şöyle emreder: Firavun’a gidin! Çünkü o, iyice azdı. Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin. Olur ki aklını başına alır yahut hiç değilse biraz çekinir. Buyurarak Rabbimiz Hz. Musa as için muhatabı ve hedef kitleyi tanıtmıştır. Bu tanıtma ona hitap edeceği dili bile söylemiştir ki eğer yanlış bir ifade veya sert bir giriş yaparsa onun küfrünü artıracaktır. Bu sebeple din hizmetinde hedef kitleyi tanımak önemlidir. Onu tanımak bizlere ona hitap üslubumuzu şekillendirir.
### KURAN VE PEYGAMBERİMİZ BİZE HEDEF KİTLEYİ TANIMAYI ÖĞÜTLER:
Kutsal kitabımızın inen emirlerine baktığımızda hedef kitleye göre hareket ettiğini görürüz. Nerede mi ilk inen ayetlere Mekki ayetlere baktığımızda inen ayetler genellikle iman hakkındadır. Çünkü o gün o insanların ihtiyacı olan şey imandır. Eğer içkiden veya zinadan bahsetseydi o insanlar imana girmek için düşünürlerdi. Peki, bahsedilmedi mi? Bahsedildi hem zinadan hem içkiden ama ne zaman Medine dönemindeki medeni ayetlerde hem de aile içi konulara ve mirasa varıncaya kadar anlatıldı. İşte Yüce Kitabımız bu tercihleri ile bize şunu anlatmaktadır: değerli din hizmeti yapan müminler! Hedef kitleyi tanırsanız daha güzel ve verimli din hizmeti yapmış olursunuz. Ayrıca verilen hutbelerde toplumu tanıyabilirsek daha iyi onların ihtiyaçlarını karşılamış oluruz. Nitekim Peygamberimiz irat ettiği hutbelerde toplumun ihtiyacı belirlemiş ve o ihtiyaca göre hutbelerini okuyup toplumunu seçkin bir zümre haline getirmiştir ki bizler ona Sahabi diyoruz. Onu bu hale getiren Peygamberimizin etkili iletişimidir. Ona bunu sağlayan en önemli şey ise hedef kitlesini iyi tanımasından geçer. Bu konuda Amr b.el-As Müslüman olduğunda Halid b. Velid ile Peygamberimiz onlara; ben de sizin gibi zeki insanlar nasıl oluyor da Müslüman olmuyor diyordum diyerek muhataplarını ve hedef kitlesini rencide edip kırmadan gönüllerini okşamıştır. Ayrıca Peygamberimiz Bu konuda bizlere şöyle buyurmaktadır: insanlara akıllarının alabileceği kadar konuşun. Yani farz edelim okuma yazma bilmeyen insanların yanında uzaydan, gök cisimlerinden bahsedersek bize ne diyor diye bakar? Ama onun anlayacağı dilden anlatırsak bizim söylediklerimizi hem dinler hem de anlar. İşte insanların anlayacağı dilden konuşmak için onları iyice tanımamız gerekir onları tanımak da imam-müezzin-müftü ve vaizler için masa başında oturarak olmaz. Ne yapmalıyız onları tanımak için halkın arasına karışmalıyız ki onları tanıyabilelim ve onlarla ortak bir din dili oluşturabilelim. İşte bunun için önemlidir hedef kitleyi tanımak.
Sonuç: bir toplumu oluşturan şey bireylerdir. Ve bu bireylerin ihtiyacı olan şeyler vardır. Bunlardan bir tanesi de o toplumun dini gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Bu karşılama da onları camide beklemekle olmaz onların gelmediği yerde bizler onlara gitmeli ve ihtiyaçlarına cevap vermeliyiz. Bu da ancak toplumla bütünleşmiş, toplumun içinde olan insanlarla mümkündür. Bunu sağlayan şey ise hedef kitleyi tanımakla olur. Oturup insanların bize gelmesini bekleyemeyiz. Peygamberimiz Mekke’ye 80 km uzaklıkta olan Taif şehrine niye gidiyor onları ayağına beklemiyor? Hem de araba yok uçak yok. Ona bunu yaptıran tebliğ aşkıydı. O aşk bizi oturduğumuzdan yerden kaldırmalı ve insanlara Rabbimizi tanıttırmalı. Onun yolu da hedef kitleyi tanımaktan geçer. Hedef kitleyi tanımak ise onlarla beraber olmaktan geçer. VESSELAM.
Havaların ısınması baharın ve yazın habercisi olmaya başladı bizlere. Ancak bu yaz ile birlikte dikkat edilmesi gereken bazı durumlarda ortaya çıkıyor. Örnek mi bazı kardeşlerimizin terzilerinde kumaş azaldığı için elbiselerine kumaş yetmiyor ve bu sebeple elbiselerinin önü, arkası, sağı ve solu açık kalıyor. Bizlerde harama bakmak zorunda kalıyoruz. Bu günahtan uzak durmak için kendimizi korumalıyız.
### KUR’AN HARAMA BAKMA KONUSUNDA NE DİYOR?
Kur’an’da Rabbimiz Nur suresinin 30. Ayetinde şöyle buyurmaktadır: Mü’minlere söyle gözlerini haramdan korusunlar. Bu ayet diyor ki kadın da erkek de olsan gözünü, kulağını, dilini ve dudağını haramdan korumalısın. Yine Fecr suresinin 41.ayetinde: Rabbin seni gözetmektedir. Buyurarak nerde olursan ol ve ne yaparsan yap Rabbim senin her halini görmekte ve bilmektedir.
### PEKİ, ALLAH RESULÜ NE DİYOR?
Ebu Hureyre(Ra) bir hadiste Peygamberimiz(SAV): Âdemoğluna zinadan bir pay vardır o da: gözün zinası harama bakmak, kulağın zinası haramı duymak, dilin zinası ise haram konuşmak, elin zinası harama dokunmak, ayağın zinası harama yürümek olup kalp ister ve temenni eder zinayı, kişi zina ederse bu harama bakanları doğrular, eğer zinadan vazgeçerse organları yalanlamış olur(muttefekun aleyh). Buyurarak sadece kişinin zina yapması değil gözün, kulağın ve diğer azalarında zina ettiği bu vesile ile bize anlatmaktadır. Demekki dili, gözü, kalbi bu harama bakmaktan ve haram duymaktan uzak tutmalıyız ki kurtuluşa erelim.
Ebu Said el-Hudri(Ra) Peygamberimizden anlatıyor: yola oturduğunuzda hakkını verin buyuruyor Peygamberimiz. Biz sorduk nedir yolun hakkı Ey Allah’ın resulü? Peygamberimiz: gözünü haramdan koru(yani yoldan geçen senin olmayan başkasının karısı, kızı olan harama bakma), kulağını harama tıka( gıybet ve dedikodudan yapmaktan kulaklarını koru), selam verenleri selamını al ve iyiliği emredip insanları kötülükten koru(muttefekun aleyh). Buyurarak yollara oturmaktan men etmiş eğer oturulursa da bu maddelerle yolun hakkının verilmesi gerektiğini bizlere hatırlatmıştır. Görüldüğü gibi Peygamberimiz hem harama bakmayı hem de haramı konuşmayı bizlere yasaklamıştır. Ayrıca harama gidecek yollardan da bizleri engellemeye çalışıp set çekmiştir.
Cerir(Ra) Peygamberimize şöyle sordum: Ey Allah’ın Resulü kadına bakmanın hükmünü nedir? Peygamberimiz(helalin olmayan yabancı kadına bakmanın hükmü olarak): bakışlarını çevir bakma demiştir(Müslim). Yani bizim olmayan kadına bakmak hem haram hem de başkasının bizim eşimize, çocuğumuza ve annemize bunu yapsa biz memnun olur muyuz? Bu konuda Peygamberimiz hem amcasının oğlu hem de damadı olan Hz. Ali’ye şu altın tavsiyede bulunmuştur: Ya Ali! Birinci bakış lehine ikincisi aleyhinedir. Diyerek gözün haramdan korunması gerektiğine işaret etmiştir.
Ümmi Seleme validemiz anlatıyor: ben ve Meymune beraber Allah Resulünün yanında idik. Ümmi Mektum biz yanındayken içeri geldi. Bu olay örtünme emrinden sonra olmuştur. Peygamberimiz(SAV) bize: örtünün dedi. Bizde o ama(gözleri görmeyen) deyince, Peygamberimiz(SAV) : siz de mi amasınız dedi(Ebu Davut). Demek ki mesele kişinin görmesi değil bizim nasıl gördüğümüz. O görmüyor ama biz görüyoruz o halde müminler gözlerini haramdan korumalıdır ki kurtuluşun anahtarı olsun.
SONUÇ:
Yaz aylarıyla birlikte bize düşen sağını ve solunu açan insanların haram yerlerine bakmamalıyız. Hem kendimizi hem de eşimizi dostumuzu harama bakmaktan korumalıyız. Zira çok harama bakmak unutkanlığa sebep olur. Niye unutuyorum diyen kardeşim hem gözünü haramdan koru hem de kitap oku. UNUTMAYALIM Kİ MÜ’MİNİN ŞUURLUSU DÜĞÜNDE BELLİ OLUR CAMİDE DEĞİL. VESSELAM.
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan uzak durulması gereken günahlar anlatılırken hem zinadan hem de livata denilen(hem cinsellik) uzak durulması anlatılmış ve bunu anlatırken de Lût as kavminden bahsedilmiştir. Zina kâfir sıfat olarak isimlendirilmektedir. Kişi mümin olsa bile yapılan hareket bir küfür sıfatı olarak belirtilmiştir. Ve yapılan bu günahların sonucunda meteor ve göktaşları ile helak olmuştur Lût kavmi. Bu iman etmeme ve livata günahı sonucunda helak edilmişlerdir. Bu yapılan günahı hayvanlar bile yapmamıştır.
**UZAK DURULMASI GEREKEN;**
Bu konuyu anlatırken Peygamberimiz sav bir hadislerinde 7 günah vardır bunlardan uzak durmak gerektiğini söylemiştir: Bu günahlardan bir tanesi ise zina olarak tanımlamıştır(buhari vasiyet). Ebu Talip El-Mekki eserinde zinadan kastedilenin ne olduğunu anlatırken: büyük günahları sayarken İkisi de edep yeriyle alakalıdır onlar Zina ve livatadır(cinsi sapıklık).
**KUR’ANIN YASAĞI:**
Bu günahları anlatılırken Enam suresi 86. Ve 87. Ayetlerde: İsmail’i, Elyesa’ı, Yunus’u, Lut’u da nübüvvete erdirdik; her birini de yaşadıkları asrın insanlarından üstün kıldık. Onların babalarından, zürriyetlerinden, kardeşlerinden kimini de, aynı şekilde etraflarındaki insanlara üstün kıldık, onları seçtik, onları doğru yola götürdük. Demek ki peygamberlerin yolundan gitmeleri önerilmiş peygamberlik yolundan gidilmemesi ise dalalet olarak isimlendirilmiştir.
Aynı şekilde Araf suresi 80 ve 84. Ayetlerde: Lut’u da gönderdik. Halkına dedi ki: “Daha önce hiç kimsenin yapmadığı pek çirkin bir işi siz mi yapıyorsunuz. Siz kadınların ötesinde, şehvetle erkeklere gidiyorsunuz ha! Yok, yok anlaşıldı! Siz haddini aşmış bir milletsiniz. Halkının ona verdiği cevap şundan ibaret oldu: “Çıkarın bu adamları memleketinizden! Çünkü bu beyler pek temiz insanlar. Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak eşi geride kalıp helâk olanlardan oldu. Üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, suçlu kâfirlerin sonu nice oldu!
Hud suresinde ise: Esasen kötü işler yapagelen halkı, kötü niyetle koşa koşa Lût’a geldiler, Lût: “Ey halkım! Dedi, işte kızlarım! Onlar sizin için nikâh akdi ile daha temiz, şaibeden daha uzaktır. Öyle ise Allah’tan korkun, emirlerini, çiğnemekten sakının da, bari misafirlerimin yanında beni rüsvay etmeyin! Yok, mu içinizde aklı başında bir adam?”
Melekler: “Lût! Dediler, Biz Allah’ın elçileri seninleyiz, hiç merak etme, onlar size hiçbir kötülük yapamayacaklardır. Haydi, öyleyse, gecenin bir vaktinde ailenle yola çık, yürü! Beraberindekilerin hiç biri geri dönüp bakmasın, yalnız eşin bunun dışındadır. Zira ötekilere ulaşan hangi rüsvaylık varsa, ona da gelecektir. Onların helâk olma zamanı sabah vaktidir. Sahi! Sabah da pek yakın değil mi?”
**GÜNÜMÜZDE İSE:**
Günümüzde ise maalesef bu günahlar beraber işlenmekte ama bizlerin o kavimler gibi helak olmamasının sebebi bizlerin içinde ıslahçıların olmasıdır. Kuranda bu konu ifade edilirken: sen onlarla olursan helak olmayacaklar. Onlar istiğfar etsinler(ENFAL SURESİ) demek ki hem ıslahçılar hem de istiğfar edenler sayesinde bizler helak olmuyoruz. Allah Resulü müjdele garipleri onların en önemli özelliği ise insanların bozduğu yeri düzeltirler. O gün Lût as kavmi helak oldu hem de meteorlar ve göktaşları ile yerin dibine batırıldılar, keza sodom- gomore öyle yanardağla helak oldular. Demek helak olmamanın yolu ISLAHÇILIK faaliyetleridir. Rabbinizden af, mağfiret dileyin ve de ıslaha devam edin ki, sonra günahlarınızdan tövbe edip O’na sığının. O sizi affeder ve korur. Çünkü Rabbim rahimdir, veduddur (pek merhametlidir, kullarını çok sever).vesselam.
Yazımıza münafık kelimesinin ne olduğu tarif ederek hem de surenin tanıtımını yaparak başlayalım. Ebu Hureyre Peygamberimizden şöyle rivayet etti; münafığın tarifi şöyle bilinir selamları lanetlidir-selam vermez beddua eder- yemekleri yağmadır, talandır, malları kindir, mecbur kalmadıkça cami-mescitlere- yaklaşmazlar, zorlamazsan namaza gelmezler, kibirlidir-gururludurlar-kimseyi sevmez ve kimse tarafından sevilmezler, geceleri odun gibidirler, gündüzleri ise velvele edip gürültü çıkarırlar buyurarak münafığı anlatır bizlere. Bir başka yerde münafığı tarif ederken Peygamberimiz iki sürü arasında gidip gelen koyundur der. Ne orada ne buradadır ikisi arasında hiçbir yerde değildir. Allah Resulü diğer bir tarifte münafığın alameti 4tür: konuştuğunda yalan söyler, emanete ihanet eder, sözünden döner ve düşmanlık yaptığında sonuna kadar gider şeklide arif etmektedir bunlardan biri veya birkaçı olan mümin, münafık olmamak için Allah’a yalvarmalıdır.
Gelelim suremizin tanıtımına Münafikun suresi Medine’de inen surelerdendir çünkü Mekke döneminde şartlar çetin olduğu için münafıklar yoktur ama Medine rahattı münafıklarda rahat zeminde ortaya çıkardı. Suremiz 11 ayet olup surede genel olarak münafıklar ve durumları anlatılmaktadır.
### SURENİN SAKINDIRDIKLARI:
-Birinci olarak bizi sure; yalan söylemekten ve yalan yere yemin etmekten sakındırmaktadır. İnanmıyor ama inanıyormuş gibi söylemekle kalmıyor sözünü yeminle teyit ediyor.
-İkinci olarak ise; yeminlerini kalkan yapıp insanları Allahtan uzaklaştırmaktan da bizleri men etmektedir. Münafıklar yemin ederek insanları dinden soğutmak isteyen ve bu sebeple kalpleri hakikate kapanan kişilerdir. O halde bizlerde bu durumdan uzak durmalıyız.
-Üçüncü olarak ise; onları gördüğünde kılık, kıyafetine imrenirsin, konuşmasından etkilenirsin ama gerçekte onlar ruhsuz kütüklere benzer ayrıca kalpleri hasta olduğu için konuşulan her şeyi kendi aleyhlerinde sanırlar. Peygamberimiz bu durumu; ahir zamanda ümmetim için en çok ağzı güzel laf yapan münafıklardan korkarım demiştir.
-Dördüncü olarak ise; onlara gelin Allah Resulüne tabi olun dendiğinde dışlarından bir şey söylemezler ama kalplerindeki kibir nedeniyle imanı ve İslam’ı kabul etmezler. Demek ki bizlerde hem içimiz hem de dışımız bir olmalıyız zira küpte ne varsa dışarı o sızar.
-Beşinci olarak ise; fakirlere yardım edin -zekât veya sadaka verin- denildiğinde onlar vermeyelim de dinden dönsünler demektedirler. Demek ki mümin malından ihtiyaç sahiplerine vermeli ki münafık özelliklerinden uzak durmuş olsun.
– Altıncı olarak ise; onlar için af dilesen veya dilemesen fark etmez onları Allah asla affetmez. Cehennem dereceleri tarif edilirken cehennemin en alt basamağında münafıklar bulunur, yani cezaları kâfirlerden bile daha şiddetlidir.
SONUÇ:
Suremiz müminlere şu tavsiyelerde bulunarak bitmektedir: öncelikle iman edenler mallarınız ve evlatlarınız sizi Allahtan alıkoymasın ve Allahın size verdiği mallardan onun yolunda harcayın zekât verin sadaka verin. Yoksa ölüm bize geldikten sonra asla bizi beklemez. Ölüm gelmiş ben hayır yapacaktım deme hayrını ömür varken yap kıymetli din kardeşim. Ecel gelince ne bir adım geri ne de bir adım ileri bunu unutma. Yazımızı bir dua ile noktayalım; Rabbimiz ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl ve bizleri nifaka düşmekten koru. Âmin
Allah yolunda yurdunu, yuvasını ve malını arkada bırakıp yola çıkarak kendilerine barınacak başka memleketler aramaya hicret denir. Allah resulü as insanları Mekke’nin çıldırtıcılığından kurtarmak için onlara hicreti, mukaddes göçü tavsiye etmiştir. Müslümanlarda bu emre uymuşlar önce Habeşistan’a daha sonra Medeniyetin merkezi olan Medine’ye hicret etmişlerdir.
Kur’an onların bu hicretini Nisa suresinde 97.ayette şöyle ifade etmektedir: İman edip de hicret etmeyerek kendi öz nefislerine zulmeder vaziyette olanların canlarını alırken melekler onlara diyorlardı ki: “Ne işte idiniz?”Onlar da: “Biz bu ülkede, dinin emirlerini uygulayamayan, baskı altında yaşayan kimselerdik” deyince, melekler bu sefer şöyle dediler:”Peki Allah’ın dünyası geniş değil miydi? Siz de orada hicret etseydiniz ya?” İşte onların durağı cehennemdir. Ne fena bir dönüş yeridir orası! Burada bahsedilen onların durağı cehennem denilen grup iman etmiş ama Medine’ye hicret etmeyip Mekke’de kalan zümredir. Bedir savaşında karşı tarafa iman edenlerin safına geçeriz demişler ama yer değiştirmeyip müşriklerin safında Müslümanlar tarafından öldürülen zümredir, cehennemlik olmuşlardır saflarını belli etmedikleri için. Bu ayet Allah ve Resulünün emirlerine uymamızı bize tavsiye etmektedir yani hicret deniyorsa bunu yapmalı aksi halde akıbet hayır olmuyor. Ayrıca bu olay Peygamberimizin hadisini haklı çıkarır: kişi arkadaşının dini üzeredir.
### Hicret etmeyene gücü yetmeyenler?
Hicret imkânı olmayan kadınları, çocukları ve erkeklerin ise Allah tarafından affedileceği surenin devamındaki ayetlerde anlatılmakta ve şöyle denilmektedir: Ancak, her türlü imkândan mahrum ve hicret için yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadırlar. Çünkü bunları Allah’ın affedeceği umulur. Allah gerçekten afüv ve gafurdur (affı ve mağfireti boldur)(nisa 98). Bazıları var ki hicret etmek istemiş ama Mekkeliler hapsedip onlara musade etmemiştir. İşte bu zümre kadınlarla beraber Allah’ın affına mazhar olmuşlardır.
### HİCRET EDENLERİN MÜKÂFATI NEDİR?
Nisa suresinde bu mükâfat şöyle anlatılmaktadır: Kim Allah yolunda hicret ederse dünyada gidecek çok yer, genişlik ve bolluk bulur. Kim evinden Allah’a ve Resulüne hicret niyetiyle çıkar da yolda ecel gelip kendini yakalarsa o da mükâfatı hak etmiştir ve onu ödüllendirme Allah’a aittir. Allah gafurdur, rahimdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur)(nisa100). Hicret eden bolluk bulur. Peki bizler? Ayetin devamında bizlere seslenmektedir Rabbimiz: kim evinden çıkarsa muhacir olma duygusuyla bizler her evden çıkışta bu niyeti korursak –Allah bilir- muhacir sevabı kazanabiliriz. Yeter ki niyetimiz bu ölçüde olsun. Evden camiye giderken, pazara giderken veya okula giderken Rabbimizin rızası eksenli hareket edersek mükâfatımız o yönde olacaktır. Yeter ki niyetimizi sağlam yapalım. Ne demiş Peygamberimiz: müminin niyeti amelinden hayırlıdır.
### HİCRET EDENLERE VERİLEN KOLAYLIK NEDİR?
Nisa suresinin devamında ise: Sefer esnasında kâfirlerin size bir fenalık yapmalarından endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Gerçekten kâfirler sizin besbelli olan düşmanlarınızdır(nisa 101). Demek ki Rabbimiz hicrete o kadar değer vermektedir ki bu uğurda namazların seferi olarak farzlarının kısaltılması gerektiğini söylemektedir. Bu sadece muhacirler için değil yolcu olan herkese verilen bir kolaylık olmuştur.
SONUÇ:
Hicret eden kişilere muhacir demiştik ama peygamberimiz muhaciri tarif ederken: Asıl muhacir günahından uzak durabilendir. Buyurarak günahtan dolayı yer değiştirmeyi de hicret saymıştır. Demek ki hem imani zorluklardan hem de günahtan dolayı kişi muhacir olabilmektedir. Niyetimiz bize bu sevabı kazandıracaktır. Biz de niyetlerimizi bu yörüngelerde şekillendirmeli ve Rabbimizin rızası eksenli yaşamalıyız. Günahtan uzak durmalı yeri geldiğinde hicret dahi edebilmeliyiz. Bunun evimizdeki televizyon günahından kaçmak için diğer odaya geçmeyi bile hicret sayabiliriz. Vesselam
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.