40,1726$% 0.21
47,1174€% 0.13
54,6783£% 0.28
4.291,65%0,22
3.325,80%0,07
10.331,31%1,61
22 March 2016 Tuesday
Bilindiği üzere insanın dünyaya gönderilme sebebi imtihandır. İnsanın dünyada imtihanı kazanabilmesi Allahın emirlerine itaat ederek yasakladıklarından uzak durabilmesine bağlıdır. İnsan bunları kendi salahı için yapar. İnsan iyiliği kendisi için yaptığı gibi kötülüğü de kendi aleyhine yapar. Allah insanlara haksızlık yapmaz. Hâlbuki dünyada insanın başına gelen musibetler çoğunlukla; insanın yapıp ettiği günahlar yüzünden gelmektedir. Bazen de Allah insanı denemek için belalarla imtihan eder. Ancak Ahirette sadece işlenen günahın karşılığı vardır. Çünkü ahiret insanın yaptıklarıyla karşılaşma yeridir. Günahkâr; ister dayansın, ister dayanmasın, cehennemde ancak işlediği günahların karşılığı olarak yanacaktır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.
Bilindiği üzere Allahü Teâla isteseydi insanın işlediği günahlarının karşılığını hemen verirdi. Ancak Cenab-ı Allah çoğunlukla günah işleyenleri belirli bir süreye kadar erteler. Ayetlerde; “Onlar kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helâk emrinin gelmesini bekliyorlar. İfadesiyle beraber “Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.” Ayetleri bu gerçeği hatırlatmaktadır. Ancak insanın işlediği günahın cezasının ertelenmesi neden insanın günaha daha fazla dalmasına sebep olur. İnsan günahtan neden geri dönmeyi istemez. İnsan neden aldanır… Ahirette tövbe etmenin pişman olmanın bir anlamı olmadığı halde insanlar; neden dünyada tövbe etmeye mesafeli durur. Kendisine verilen mühleti neden doğru yönde kullanmaz. Neden cezanın geciktirilmesi insanı iyice günaha sokar. Ancak “günah işleyenlere neden mühlet veriliyor” denecek olursa Sorduğumuz soruya Kur’an’dan cevap aradığımızda şu ayetler bizim imdadımıza yetişir. “Eğer Allah, insanları zulümleri sebebiyle sorgulayıp (derhal) cezalandırsaydı, onun (yeryüzünün) üzerinde yürüyen canlılardan bir canlı bırakmazdı. Fakat onları, belirli bir zamana kadar tehir eder (erteler). Öteki dünyada cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” denilir.
Ancak insan bile bile neden günah işler, aklını neden kullanmak istemez. Neden geleceğini mahveder, dirileceğine inanmaz; neden kıyametten korkmaz, neyine güvenir bilinmez. Ayette “İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı hâlde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. İfadeleri yer almaktadır. Günahların kaydedildiğini neden aklına getirmez. Ancak Allah bir takım günahların cezasını dünyada da insana ödetir. Buna kimse engel olamaz. Eğer sakınsalar onları el üstünde tutar; “onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık” (7/A’raf-96) ifadesi yeralırken günahın cezası olarak ta “onları yakaladık” buyruğu neden gözden gelinir. Allah’ın insana günahın dünyalık karşılığınıda ödeteceği fikrini insan neden unutupta neden günah işlemeye devam eder. İnsan kendini düşünmezde neden dünya karşısında aldanır… Neden peşin zevklerin mukabilinde geleceğini mahveder. Neden uzak görüşlü davranıpta geleceğini kurtarmak istemez. Neden kendisine verilen aklını kullanmaz da duygularının arzularının esiri olur. Allah’a karşı gelme cesaretini nasıl gösterir? İnsan neden başkalarının yanlışlarını görüpte kendini unutur acaba… Allah’ın insanı bildiğini, gördüğünü neden unutur. Zararı kendisine olduğu halde neden günahta diretir? İnsan neden “Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?” ayetlerini görmezden gelir.
Günahın cezasının çoğunlukla derhal verilmediğinden insanın günah işlemeye devam etmesi akıl işi midir? İnsana mühlet verilmesi onun günaha devam etmesine yeter sebep midir? İnsan cezadan kaçabilir mi? Günahın karşılığı bazen kıyamete; gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne ertelendiğinde insan kendini kurtulmuş mu farzediyor. Ancak belli bir süre dünyada mühlet versede yine de dünyalık cezası da vardır. Öncekilerden sadece bir sayha (şiddetli ses dalgası) ile helak olanlar olduğu gibi alçaltıcı azap yıldırımının çarptıkları (Semud) kimselerde vardır. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Allah’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimseler var. O halde önceki ümmetlerin başına gelenlerden neden ders almayız. Halkı zulmetmekteyken helak ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem saraylar vardır. Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur. Ayetinden yeterli dersler çıkarılmaz.
Allah vermiş olduğu mühlete binaen işlenen günahlar yüzünden dünyanın kıyametini koparmıyor ve Halim olduğunu haber veriyor. Bu yüzden insanlar için belirlenen süre bitmeden onların canı almaz. Kur’an’da “Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.” ifadesi yer almaktadır. O halde insan neden aldanır. Verilen mühletin neden günahkâra faydası olmaz.
Peki, insan neden tövbe etmede güçlük yaşar. Çünkü günahlar, öncelikle insanda kalp katılığına, gözlerin körelmesine, kulakların sağırlaşmasına yol açar. Evet, insanın işlemiş olduğu günahlar, kişinin kalbini paslandırır. Sonra adalet sahibi Allahü Teâla’nın hiçbir kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını haber vermesi de onun kalbini yumuşatmaz ve onu günahtan uzak tutmaya engel olmaz. Zaten kalbi katılaşan insan tövbeyi de aklına getirmez, getiremez. Çünkü onun dostu şeytandır. Dünyayı ona süslü gösterir. Dünyanın cazibesi de, insanı kendine meftun eder. Şeytan onu bu sayede kapıp cehenneme sürüklemeye kadar götürür de insanın önünde yaşayacağı hayatı yani geleceğini mahveder. Aklını kullanmasına da imkân vermez. İnsan dünya nimetlerini ebedi hayata orada kavuşacağı nimetlere tercih eder. Dünyanın süsüne, eşyasına aldanır. Ahirettte hesapla karşılaşmayı unutur; imtihanda olduğunu unutur. Bazen Kitabın bir kısmına inanıp, diğer bir kısmına inanmadığı olur. Bu kimselere dünya hayatında ancak horluk, kıyamet gününde ise onlar için daha çetin bir azâp söz konusudur. Kıskançlık sebebiyle de Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkâr ederek ahiretini kaybeder. Bazen körlüğü hidayete tercih ederek, insan isyan eder de aşırı gider. Hâlbuki “Allah bu kimselerle kıyamette konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temizlemez.” İfadeleri de ona fayda vermez. Yoldan çıkanlara “Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler orada kurtulmaları söz konusu değildir.” Ayetleri de insanların birçoğunun orada pişman olacaklarını ancak orada ki pişmanlığın fayda vermeyeceğini bizlere haber verir. İnsan ölürken kendisine fırsat verilmesini ister ancak fırsat kaçmıştır. Fırsatı bu dünyada değerlendirebilen dostlara, binlerce selam olsun…
Allahu Teâla dünyada insanları farklı imkanlara sahip yaratmıştır. İnsanların servet sahibi olmaları Zengin anne-babadan dünyaya gelmesi Allah’ın (cc) elinde cebridir. Zuhruf Sûresi, 32. ayette “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık.” buyurması Rabbimizin, insanlara çeşitli imkanları kendisinin dağıttığını beyan etmesinden anlaşılmaktadır. Ancak dünyada imkanların çokluğu insanları Allah’a yaklaştırmaz. Çünkü insanın en büyük zaafı imkanların çoğaldığı zamanlarda yoldan çıkabilmesi söz konusu olduğundan nimetlerin varlığı esnasında da insanların istikametli yaşaması arzu edilmiştir. Dünya hayatının insanı yoldan çıkarmaması gerekmesine rağmen insan geniş zamanlarda yoldan çıkabilmekte ve yanlış yollara sapabilmektedir. Cenabı Hak nimetlerin hatırdan çıkarılmamasını hatırlatarak “Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Ayetine dikkatleri çekmektedir. Ancak nimetin devamlılığı şükürle olacağı; şükrün nimeti artırdığı haberleri de mevcuttur. Ancak Allah’ü Teala nimet verdiği gibi o nimetleri elden alabilir. Nimet elden çıktığı takdirde de insan Allah’a nankörlük yapamaz. “Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir.”
Ümitsiz olmamak ve Allahı suçlamak doğru bir davranış değilidr. Çünkü insan hep imtihan içerisindedir. “Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer.” Ehli Sünnet akaidine göre “ümitsizlik” küfürdür. Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır. Ancak kaderde yazılı olan şeyler insanın başına gelir; bu gerçeği gözardı etmek doğru değildir. Kur’an’da bu gerçek şöyle dile getirilmiştir. “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” Ancak başa gelen musibetlerin Allah’tan geldiğini imtihan meydanında olduğumuzu aklımızdan çıkarmadığımız takdirde aklımızı muhafaza etme imkanı söz konusu olabilir. Geniş zamanda olduğu gibi sıkıntılı anlarda Allah’ın yardım ve desteğine ihtiyaç var. Kendisine yalvarılmasını çok isteyenin kapısında kul olduğumuzu haykırarak “Hoştur bana senden gelen, Ya gonca gül, yahut diken Ya hayattır, yahut kefen. Narın da hoş, nurun da hoş Kahrın da hoş, lütfun da hoş.” Diyebilme gerçeğinin kitapların arasında kalmaması gerekiyor. Bu durum senin aklına havsalana sığmıyorsa bunu da rabbinin nimeti sayesinde atlatabilirsin. Bu gerçek “Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.” ayetinde açıklığa kavuşur. Çünkü bitmek tükenmeyen sıkıntılar, zorluklar insanın aklını zayi etmesine sebep olabilir. Anacak insanın kendisine bahşedilen hayata sahip çıkması gerekir. Halbuki dünya bir basamaktır. Aslolan ise ahiret yurdudur. “Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.” Ancak cennet nimetlerine kavuşmak biraz zordur. Bu bazen kandan-irinden deryaları geçip gitmedir. “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı pek yakındır. “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir. Cennet nimetleri ve Allah’ı görebilme nimeti çok önemlidir. Cennette elde edilen nimetlerin en önemlisi Allah’ın rızası’dır. Bu gerçek Kur’an’da şöyle müjdelenmektedir. “Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.” Ancak bu büyük başarıya imza atmak dünyanın gerçek değerini bilmekle mümkündür. Peygamberimiz “Dünya ve içindekiler melundur, Allah lanet etmiştir. Allah rızası için yapılan işler bunun dışındadır.” Buyurarak Peygamber Efendimiz’in bizlere dünyanın değersizliğini anlatmak istediği görülmektedir.
Son olarak dünyanın geçiciliğini anlatan şu ayeti yeniden okuyalım. “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap veya Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.