DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ONS

3.334,69%0,33

BİST100

10.219,40%-0,06

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a
Gülnur Gemi

Gülnur Gemi

12 July 2016 Tuesday

Aziz Misafirler

0

BEĞENDİM

Dün gece aziz misafirlerim vardı.Tatlı bir telaş ,heyecanlı bir bekleyiş, vuslata erince ,huzur ve bereket vesilesi oldular.Birileri az oyalandı gitti , diğerleri sabah vakti buruk bir tebessümle ama karşılıklı muhabbet ve memnuniyetle veda etti…
Gidişleri ayrılığın hüznünü yaşatsa da yine vuslat ümidi var . Kendi evlerine dönüyor olmaları ve asıl orada rahat ve mutlu olduklarını bilmek de üzüntüyü hafifletiyor.Geriye kalan hoş bir sada ,beraber geçirilen güzel anlar…

Malumdur ki ; asıl misafirlik ruhlar aleminden yola çıkan, anne karnında ete kemiğe bürünen insanın dünya misafirhanesinde ki muvakkat (geçici) misafirliğidir.
‘’sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden,ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni
dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış.’’(Mesnevi-i Nuriye shf:101)
Evet dünya Allah ‘ın (c.c.) kullarını Ğaniyy-i Mutlak zenginliğiyle misafir ve imtihan ettiği emsalsiz ev.

Maneviyatta büyük zat-ı muhteremler dünyayı içerisinde Sani-i Hakîm’in (her şeyi san’atlı ve hikmetli yapan) sanatını ,ilmini,kudretini ,mülk ve saltanatını, merhametini,ikramını sergilediği büyük bir saray olarak tarif ederler.

Allah O’dur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşının üstünde kuruldu. Güneşi ve Ay’ı hizmet etmeleri için sizin emrinize verdi. Bunlardan her biri belirli bir vakte kadar dolaşmaktadır. Bütün işleri O yönetir. Âyetleri size açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza iman edesiniz. (Rad suresi 2)

Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.(Mü’minun 19)
(Yere) en yakın (görünen) dünya semasını bir süsle –yıldızlarla– süsledik.(Saffat 6)

Dünya sarayın da misafir olduğunu idrak edebilen onun güzelliklerini temaşa edip hayran olur. Davet edilmesinden duyduğu memnuniyetle mülk sahibine minnet eder. Gördüğü, duyduğu ve kendine sunulan her şey’in bir hikmeti olduğunu düşünür, tefekkür eder .Lutf edilmiş nimetlerden istifade ettikçe şükreder.
Benim bir sahibim var beni görür gözetir , şefkatlidir diyerek misafirliğinden lezzet alır mülk sahibinden razı olur , huzur içinde yaşar ve Allah ondan razı o Allahtan razı olduğu halde asıl memleketine(cennet) vakti gelince sevinçle geri döner.
İşte bunlar aziz misafirlerdir.

Ki onlar, (gerek namazda, gerek namaz dışında) ayakta, oturarak ve yanları üzerinde (dilleri ve kalbleriyle) Allah’ı zikreder dururlar ve göklerle yerin yaratılışı üzerinde derin derin düşünürler: (onlardaki hikmeti ve esrarlı manâları sezmişlik içinde,) “Rabbimiz” derler, “Sen, (iki ayrı bölgeli bir memleket gibi duran ve her şeyiyle birliğe işaret eden) bu kâinatı boş yere, sebepsiz, gayesiz yaratmadın. Hayır, hayır, Sen asla boş ve gayesiz iş yapmazsın. (Sen’i, icraatını ve yaratmandaki maksatları idrakte ve bu maksatlar istikametinde davranmakta kusur edip de, neticede) Ateş’in azabına düçar olmaktan bizi koru!(Âli İmran 191)

Dünya da bir misafir olduğunu idrak edememiş ham ruhlar ise kibir içinde her şeyin en güzeli, en iyisi benim olmalı düşüncesindedir …Ne misafirhaneden ne de sahibinden memnun olmaz.Gözü hep kendine verilmemiş olanı arayan, hep daha fazlası diyen bu misafirler misafirhaneye de göz diker o da benim olsun arzusuyla çabalar dururlar…

Etrafında ki her şey ve her hali eleştirir,İsyanlarına rağmen kendisine sürekli yapılan izzet ve ikramları hep eksik görür ,hep şikayet ve itiraz halinde kendini de başkalarını da rahatsız ve mutsuz ederler.

Bu misafirler dünya misafirhanesinden giderken, burada kendilerine lutf edilen hiç bir dünyalığı yanlarında götüremedikleri gibi , geldiklerinde gördükleri ilgi ve alâkayı ,izzet ve ikramı da kaybederek gitmişlerdir.

İşte bunlarda zelil misafirlerdir.

Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.(NAHL/107)

Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah’tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur’ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır. (EN’AM/70)

Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez. (MUHAMMED/36)

Evet Mülk sahibi Allah (c.c.)dünya misafirhanesinde herkes bir misafir . İster aziz ister zelil olsun her misafir geldiği gibi gidecek.Dünyadan giderken de amelinden başka bir şey götüremeyecek.Madem öyle: ‘’ Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor’’.(Mesnevi-i Nuriye shf:111

Aziz bir misafir olabilmek ve aziz misafirler ağırlayabilmek duası ile…

Devamını Oku

cennetle müjdelenen kadınlar

0

BEĞENDİM

Allah ( c.c.) ın bedenen ve fıtrat olarak zarif , ince, narin ,duygulu ,şefkatli yarattığı varlık kadın.
Hz..Adem’(a.s.) yaratılan ilk insan .

Kıyamete kadar gelecek insanlığın annesi , Allah (c.c) ın ‘’ bir riş (takva ) elbisesi giydirdik ‘’buyurduğu hz. Havva, İlk insana eş ilk peygambere ilk ümmet kadın.

Lâtifeleri ,duyguları ,zaafları,kabiliyetleri ,sabrı,sevgi , şefkati ve fedakârlığı ile kadın anlaşılması zor muamma bir varlık .

Allah (c.c.) ın Kur’anda ‘’iyi ,Saliha ,itaatkâr ‘’buyurduğu kadınlardan olabilmek ise büyük bir mesele…

İşte Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş cennetle müjdelenmiş dört kutlu kadın .

Yüreği iman dolu Hz. Âsiye…

“Allah (cc) iman edenlere de Firavunun zevcesini bir misal olarak getirdi. O vakit o “Ya Rabbi bana katında cennette bir ev yap! Beni firavundan ve onun kötü amellerinden kurtar! Beni o zalimler gûruhundan selamete çıkar! demişti.” (Tahrim, 66/11)

Kur’an-ı Kerimde böyle anlatılan ASİYE , firavunun mevki sahibi eşiydi O. İbadet vakti geldiği zaman bir bahane bulur, odasına çekilir ve orada Allah’a ibadetini gizlice yapardı .Firavunun zulmünü yüzüne haykırmış ve şehit edilmişti. O imanda samimi ve sebatlı olması ile cennete önce girecek dört kadından biri olmuştu …

İffet ve itaatin zirvesi Hz.Meryem…

Hz.. MERYEM’ Hz.İsa (a.s) ın annesi.. Hz. Meryem’in ibadetiyle meşgul olabilmesi için Hz. Zekeriyya ona mabedte bir mihrap yapmıştı .Gündüz kapısı kilitlenen ,kimselere görünmemek için geceleri çıkıp ihtiyaçlarını gören mabedin temizliğini yapan ve ömrünü ibadetle geçiren , iffette kemale ermiş bir kutlu kadın.

“Gün geldi, melekler ona ‘Meryem! Allah, Kendisi tarafından bir kelime vereceğini sana müjdeliyor. Adı İsa, lakabı Mesih, sıfatı Meryem oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır. Beşiğinde de yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.’ Meryem ‘Ya Rabbî, bana hiçbir erkek eli değmediği hâlde nasıl olur da çocuğum olabilir?’ deyince, Allah şöyle buyurdu: ‘Öyle de olsa Allah dilediğini yaratır; Zira O, bir şeyin var olmasına hüküm verince sadece “ol” der, o da derhal oluverir.” (Âl-i İmrân, 3/45-47) 34

Kur’ân’da ismiyle zikredilen tek kadın. Hz.Meryem,her türlü iffetsiz kelimeye maruz kalacağını bildiği halde Allah’ın emanetini iffetiyle yüklenmeye razı olandı.

Cebrail (a.s.)ın Allah ‘ın selâmını kendisine getirdiği Hz. Hatice …

Kureyş kadınları içinde soyca en üstün, şerefçe en büyük, servetçe en zengin olan , okuma-yazma bilen , akıllı, uyanık, içli ve ince düşünceli, bilgili, görgülü, medeni, donanımlı, dirayet sahibi, TAHİRE lakaplı , Hz. HATİCE . O eşine sadakati ve örnek şahsiyetiyle bütün mü’mine hanımlara örnek olmuştur.
Peygamberlik hayatının en sıkıntılı döneminde Rasulullah(as), kavmi tarafından reddedildiği, işkence ve hakaretlere maruz kaldığında Hz.Hatice (ra) maddi ve manevi destek olmuş ona ilk iman eden olmuştu,servetini hz.Peygamberin davasına feda etmiş yoksulluğu tatmış ama hiç şikayet etmemişti. Allah’ın övdüğü , Hz.Hatice , Peygamberimiz’in övgüsüne de mahzar olmuştur.

– “Halk, beni, inkarla karşıladığı zaman,O; bana inandı. Halk beni yalanladığı zaman, O, beni tasdik etti, doğruladı. Halk, beni mahrum ettiği zaman, O, beni malına ortak etti. Kadınlar, beni, evlattan mahrum ettiği zaman, Allah bana O’ndan evlat da nasip etti.”

– “Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı: İmran kızı Meryem idi. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatice’dir.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kızlarının en küçüğü. FATIMATÜZ ZEHRA …

O bir peygamber kızı.İlim ,edep, Kur’an terbiyesi altında yetişen Hz.Fatıma yüce bir ahlâka sahipti. Üstün bir zekâsı, halîm ve selîm bir yapısı vardı. Son derece mütevaziydi. Söz ve davranışlarında vakurdu. Çok az konuşurdu. Cömertti, zâhidâne yaşamayı severdi. Ev işlerinde de maharetli ve becerikliydi.

Küçük yaşta çok çileler çekti. Çocukluğu Kureyş’in zulum, baskı ve ambargoları altında geçti. Henüz on yaşında iken anneciğini kaybetti.
Ailesi ile birlikte Medineye hicret etti.Medinede hz.Ali ile evlendi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) yoksul ve fakirlik içerisinde bir hayat sürdü.

Birgün arpa öğütmek için el değirmenini çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Bunu Hz. Ali’ye göstererek bir çare aramasını arzu etti. Hz. Ali (r.a.) da dilersen babacığına durumu açabilirsin dedi. Medine’ye esirlerin getirildiğini duyan Hz. Fâtıma (s.a.) babacığından bir hizmetçi vermesini istedi. Rahmet Peygamberi (s.a.) Efendimiz kızına: “İstediğinden daha hayırlısını size haber vereyim mi?”

Cebrâil’in bana öğrettiği şu kelimeleri her namazın sonunda okursan, hizmetçiden daha iyidir. Bunlar: Otuz üç defa: “Subhânallah” otuz üç defa: “Elhamdülillâh” otuz üç defa da: “Allahü Ekber” demenizdir.

Çocukluk ,gençlik ,kadınlık heveslerinden hazzetmeyen Cennet hurilerinin hanımefendisi Hz.Fatıma..

Allah dünya ve ahiretin huzurlu ve emniyetli olması için kadın ve erkeğe yapmaları gerekenleri her ikisini birlikte zikrederek buyurduğuna göre …

Bilmeliyiz ki ; emir ikisine de emir ,yasak ikisine de yasak…

Ve ortada bir aksaklık varsa bu ya ikisinin ya da ikisinden birinin eksikliği sebebiyledir?

Hayatı güzelleştiren ,payeler kazandıran;

Seks Hattı Numaraları

İman,itaat,ibadet ,ahlâktır ….

Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab suresi 35.ayet)

Allah’ın selâm ,rahmet ve bereketi ebediyyen ayet-i kerimenin gereğini yerine getiren kadın ve erkeklere olsun…

Devamını Oku

Kula Minnet Eyleme!

0

BEĞENDİM

Kardeşlerin ile beraber yiyin diyerek eline bir paket şeker vermişti babası. Fakat şekerler çok güzeldi. Çocuk bir kısmını yedi bir kısmını da sakladı. Kardeşleri onu iç çekerek izledi. Sonra gidip babalarına sitem ettiler bize de şeker alsaydın diye. Babası kardeşleri ile birlikte yemesi gerektiğini ,onların hakkını neden onlara vermediğini sorunca çocuk pişkin pişkin ‘’bana ne onu sen bana verdin onlar benim dedi’’ Kardeşleri kırıldı ,babası çok kızdı …
İşte Allah’ın bazı kulları bu şımarık çocuk gibi olabiliyor bazen. Kendisine emaneten verilen türlü lütuf ve ihsanları öylesine sahipleniyor ki ben dairesinde dönüp duruyor bunlar benim, ben çalıştım, ben kazandım…
Emanetçi oldukları nimetin asıl sahibi Allah’ın (c.c.) iman edenler‘’verdiğimiz rızıklardan infak ederler ‘’dediğini unutmuş bu kullar.
Gerçekte malın bütünü Allah’ındır. Allah malın tamamını vermeyi emretmemiştir ama kul az bir kısmını verebildiği için utanarak vermeli der İmam Gazali.
Karun misali sahiplenen, benim diyen ,cimrilik yapan kişinin Allah’ın malını temellük ettiğini ifade eder Bediüzzaman .Cimriliğin ilacı vermek için nefsi zorlamaktır.
Bilinmelidir ki kişinin kendine sakladığı Allah yolunda harcadığıdır. Gerisi başkalarınındır. Son nefesi verince hepsi varislere kalır. Dünyaya gelirken yanında bir şey getirmediği gibi…
Fani hayattan bekaya götürdüğü rızık Allah yolunda harcadığıdır ancak.
İşte bu sebepten fırsatını bulunca , kalbine verme isteği gelince hemen vermeli .Yoksa kalp çok çabuk değişebilir. Bu esnada Şeytan insanı fakir olmakla korkutur. Aldanmamak önemli. Ğaniyy-i mutlak Allahtır.(c.c.) Zül Celali Vel-İkram Allahtır (c.c.)
Kul hatırlamalı ‘’ bizzat sevdiğiniz mal, bilgi, eşya…vb.den infak etmedikçe gerçek fazilete ve kâmil manâda iyiliğe ulaşamaz, ebrardan olamazsınız. Bununla beraber, her ne infak ederseniz, Allah onu mutlaka bilir’’.buyurulduğunu.
Hani kitapta Habil ve Kabil’in imtihanı anlatılmıştı da sonra insanlığın kıyamete kadar imtihanlarından biri olmuştu. Kabil Rabbinin rızasını kötü menfaatlerine değiştirmiş , istemeyerek ,şikayet ederek malının en kötü, en çürük olanını ortaya koymuş, ama verdiğine hayvanlar dahi yaklaşmamıştı. Çünkü Allah verdiğini kabul etmemişti. Habil mülk sahibini unutmamış , ver emrine itaat etmiş ,gönülden ,isteyerek , malının en güzelini seçerek Rabbine sunmuş, O’nun katında kabul görmüştü.
Kul malın nereden geldiğini unutmamalı Habil gibi. Değil mi ki aklı ,bedeni ,çalışma şevkini ,ve çalışma imkanlarını lütfedip rızkına bereket ihsan eden O’dur. Şükür gerekir. Şükür nimetin cinsinden olur. Öyle ise O Mün’imi Hakiki veriyorsa kul da istenileni geri vermeyi bilmeli.
Dinen zenginlik ölçüsü olarak belirlenmiş nisap miktarı mala sahip olanın vermek zorunda olduğu zekat ,artmak, çoğalmak, güzel olmak, düzelmek gibi farklı anlamlara gelir.
Kur’an-ı Kerimde 32 defa zikredilen zekatı vermeyenlerin azaba müstahak olacakları belirtilmiş.
Doğru söz söylemek, sözünü tutmak, samimi olmak gibi anlamlar ihtiva eden sadaka ise Kelamullahta 153 defa geçmiştir
‘’Gizli verilen sadakanın Rabbin gazabını söndüreceği ‘’müjdesi günahlara batmış ümmete bir inşirah vesilesidir.
Allah yolunda malının yarısını veren Hz. Ömer (r.a.), tamamını veren Hz.Ebu Bekir ve daha nice sahabe-i kiram iman, teslimiyet ve cömertlikte ümmeti Muhammed için örnek alınması gereken mümtaz şahsiyetlerdir.
Allah için vermek zarar değil kârdır.
‘’Mallarını Allah yolunda infak edenlerin hali, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dane bulunan bir tohum gibidir. Allah, kime dilerse ona kat kat verir. Allah, rahmet ve lütfuyla her varlığı kucaklayan, merhametiyle kullarına genişlik gösterendir; kullarının halini hakkıyla bilendir.’’
‘’Sadaka fakirin eline girmeden önce Allah’ın eline düşer.’’buyuran Efendimiz (s.a.v.) ihtiyacı olana verdiğini zanneden Müslümanın aslında zekatini ,sadakasını Allah’a(c.c.) verdiğini hatırlatıyor.
‘’Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakma ve gönül incitici hareketlerle heder edip de, ne Allah’a ne de Âhiret Günü’ne inanan ve malını sırf insanlara gösteriş yapmak için infak eden kişinin durumuna düşmeyin. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer ki, üzerine şiddetli bir sağanak iniverince toprağı kayar gider de, aslında kaskatı bir taş olduğu ortaya çıkıverir. Bu şekilde onlar, yaptıkları infaktan ahiret’e ait sevap ve mükâfat olarak hiçbir şey elde edemez; işledikleri amelin neticesini alamazlar. Allah, öylesi kâfirler güruhuna hidayet vermez, onları emellerine ulaştırmaz.’’
Demek kul ‘’ sağ elinin verdiğinden sol elin haberi olmasın ki mahşerde gölgelenecek olanlar içinde olabilsin’’.
Süfyan-ı Sevri ‘’minnet edenin sadakası fasittir’’ der. Minnet ikidir. Birincisi eza yani dil ile sıkıntı vermek, verdiği sadakayı orda burda konuşmak, fakire karşı kibirlenmek, fakiri azarlamak ,kovmaktır.
İkincisi cefa yani sadakadan dolayı fakirden hizmet beklemektir .
Öyleyse kula minnet eyleme çünkü ‘’Allah çokca minnet edenin sadakasını kabul etmez’’ diyor Efendimiz(s.a.v.) .
Halbuki kişi infak etmekle fakire değil kendine iyilik etmiş , Allah’a asi olmaktan ,O’nun gazabına uğramaktan, cehenneme düşmekten ve nefsinin cimriliğinden kurtulmuştur.
Bu sebepten sadakasını verdiği kişiye kibir göstermemeli ,rencide etmemeli bilakis verdiğini kabul ettiği için teşekkür etmeli.
Verilecek kişiler kitap ve sünnet ile sabittir.
‘’ Zekâtlar, ancak fakir oldukları bilinenler, gerçekten muhtaç fakat kendilerini belli etmeyen düşkünler, onu toplamakla görevli memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar ve dostlukları veya kötülüklerinin def’i umulanlar, esir ve kölelikten kurtulacak veya kurtarılacaklar, borçlarını ödeyemeyecek durumda olanlar, Allah yolunda O’nun adını yüceltme uğruna gayret ve cihad eden, (ilim tahsili ve hac yolculuğunda bulunup da bunlara güç yetiremeyenler) ve yolda kalmışlar içindir. Bu konudaki Allah’ ın kesin hükmü budur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.’’
Zikredilenlerden kimlere öncelik verileceğini, nasıl verilmesi gerektiğini Efendimiz (s.a.v.), sahabe ve ilim erbabı yaşayarak göstermişlerdir.
Mesela verilenin verenden değil Allahtan olduğunu bilen, şükreden, takvasında ve tevhidinde sadık olan kimseye vermek gerektiğini ,’’Sen ancak muttaki bir kimsenin yemeğini ye ve yemeğini de sadece muttaki kimseye yedir.’’ Hadisi şerifinden anlamak gerekir.
‘’Allah yolunda sevdiğin bir kimseyi misafir et yemeğini yedir.’’ Hadisi şerifi bunu destekler niteliktedir.
‘’İlim ehline vermek ilim tahsiline yardımdır’’diyen İmam Gazali, ibni mübarek sadakalarını ilim erbabına tahsis ederdi çünkü sahih bir niyetle ilim tahsil etmek ibadettir diye kaydetmiş İhyasında.
Ayrıca sadakayı gizli vermek, insanların kalp ve dilleri için, daha selâmetlidir. Şeytanın avanelerinden birinin vazifesi sadakayı verenin onu duyurmasını sağlamaktır. Böylece kul kazandığı sevaplarının yüzde doksan dokuzu silinsin iflas etsin ister.
Demek başkaları görsün ,bilsin ,cömert desinlergibi beklentilerle değil, Allah (c.c.)yolunda ve sadece O’na ulaşmak için verilenin kabul göreceği ilâhi bir gerçektir.
Hz.Aişe ve Ümmü Seleme bir elçi ile bir fakire sadaka gönderdiklerinde fakirin duasını ezberle diye tenbih ederlerdi . Sadaka karşılığında dua beklentisi dahi olmasın diye fakirin yaptığı duanın aynısını onlarda fakire yaparlardı.
‘’Mallarını, Allah’ın rızasının nerede yattığını, O’nun nelerden razı olduğunu kollayarak ve içlerindeki imanı takviye edip kökleştirmek için infak edenlerin durumu ise, yüksek bir yerde bulunan güzel bir bahçeye benzer. Bir bahçe ki, üzerine bol yağmur yağar ve ürününü iki kat verir. O kadar ki, bol yağmur düşmese bile bir çisinti yetişir. Allah, her ne yapıyorsanız onu çok iyi görmektedir.’’
Madem öyle dostlar işte şimdi vermek zamanı !
‘’Yarım hurmayla bile olsa sadaka vererek cehennemden sakınmak’’Cennetin sadaka kapısını açmak isteyenlere işte fırsat. Sevapların binlerle kat kat hesaplandığı Ramazan ayı.
Zaman su gibi akıp gidiyor. Hayat ağacının yaprakları bir bir dökülüyor ve hesap yaklaşıyor. İdrak etmeli ,ben kulum demeli. Vazifeyi yerine getirmeli.
‘’Hanginize olursa olsun, ölüm gelip çatmadan önce, size bahşettiğimiz imkânlardan Allah yolunda ve muhtaçlar için harcayın. Harcayın ki, ölüm başa gelince , “Rabbim, ne olur bana biraz daha süre tanısan da, bol bol hayır yapsam ve salihlerden olsam!” dememek için henüz vakit varken vermek lâzım.
Allah cümlemizi nimetin şükrünü ifa eden cömert kullarından eylesin.
Amin

Devamını Oku

Göz’de Değil Öz’de

0

BEĞENDİM

Settâr ismi şerifi kelime olarak “örtmek, kapatmak, gizlemek”anlamlarını ifade etmektedir.Dini terimlerde Allah’ın bir ismi olarak örten, gizleyen, kullarının günah ve ayıplarını, hatalarını örten ve bağışlayan anlamına gelmektedir.
Settarul-uyub(ayıpları örten) Settar-üzzünub (günahları örten ifşa etmeyen) Allah; kullarının Settar isminin tezahür ettiği bir ahlâk ile ahlâklanmalarını, edepli ve hayâlı olmalarını ister.
’’EddebeniRabbi (Beni Rabbim terbiye etti)’’
Rabbimizin bizden istediği; edep ve ahlâka aykırı çirkin sözler söylememek, kötü işler yapmamak, günaha yaklaşmamak. Şayet kul bu yanlış davranışlardan birine düştü ise, hata ve günahları örtmek, dillendirmemek, işlenen günahı açığa çıkartmamak bununla beraber alenen günah işlememek başkalarının o günahı basit veya hoş görmelerine sebep olmamak.
Demek ki Settar isminin tecellisi gönlü, aklı, hayali günahtan uzak tutmak, bazen dile hâkim olmak, bazen gözü kapatmak veya çevirmek suretiyle olurki, bunların hepsine birden iffet denir. İffet ise iman ile olur.
İman en selametli yoldur. Kul o yolda bir kutlu yolcu. İman ettiği dinin esasları bellidir. Helâl haram bellidir, ikisinin ortası yoktur.“Ben böyle anlıyorum, şöyle yorumluyorum” olmaz.
‘’Allah ve Resûlü bir meselede hükmünü verdiği zaman mü’min bir erkek veya mü’min bir kadının kendileriyle alâkalı o meselede başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş demektir’’.
Ohalde Allah’ın sınırlarını çizdiği, Resulullah’ın tabi olduğu yolu değiştirmeye çalışmak kendini kandırmak ve yoldan çıkmaktır.
Settar Allah kusurları örttüğü gibi güzelliklerinde üzerini örterek hem değerini artırmış hem de zarar görmesine engel olmuştur.
Hatta yarattığı her mahlûkatına farklı bir fıtratla vücut veren Allah, her birini de fıtratına uygun bir şekilde setretmiş.
Kâinatta çiçekten, yaprağa, yediğimiz elmadan, muza kadar meyve, sebze, bütün ağaç ve bitkiler ya kabuk veya bir zar ile sarılıp, örtülmüş, muhafaza edilmiş.

Bütün hayvanatın da mahrem yerleri (görülmesi hoş olmayan) ya kuyrukla veya tüylerle veya bacak ve gövdesi ile örtülmüş.

Muhakkakki; Allah’ıngüzel isimleri en fazla insan denen varlıkta tecelli etmiştir.
O halde, Settar ismine de en güzel ayna insanolmalıdır.
Zira o Ahsen-i takvim üzere yani Allah’a muhatap olacak kabiliyet ve potansiyelde yaratılmıştır.
İffet, mahremiyetvegüzelliklerini muhafaza en çok ona yaraşır.
Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederek, iffet ve mahremiyetini muhafaza etmekisteyene tesettürmükemmel bir zarftır ve büyük bir nimettir.
Allah (c.c.) ilk tesettürü Hz. Âdem ve Hz. Havvavalidemize cennette lütfetmiş ve “Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır.”ayeti ile de bizlere bildirmiştir.
Tesettür kelime olarak örtmek, gizlemek, korunmakmanasına gelir.
Dini terimde ise: kadın ve erkeğin ırz ve namusunun korunması, ortaya çıkabilecek fitnelerin önlenmesi, toplum içinde yaşanması istenmeyen ahlâksızlıklarınengellenmesi gibi birtakım hikmetlere binaen, erkek ve kadının beden olarak açması, göstermesi helâl olmayan ve ziynet yerleri, veya avret diye tarif edilen kısımları için giyim, kuşamda gözetilmesi gereken vasıflar ve sınırlar belirlenmiş buna da tesettür denilmiştir.
Aslında bir insanın beden ile beraber , oturma ,kalkma,yatma,konuşma,gülme,yeme ,içme gibi şahsi edebini ve aile hayatı,komşuluk,anababa,evlat,iş arkadaşlığı vs. gibi içtimai yani toplum edebini de koruması için tesettür gereklidir.Bunların sınırları da Kur’an ve sünnet ilebelirlenmiştir.

Bununla beraber günümüzde tesettür sadece kadının başını örtmesi ve elbisesi gibi basit bir düşünce haline getirilmiş ve ne yazık ki değerini kaybetme noktasına gelmiş, modaya malzeme olmuştur.

SANILDIĞI GİBİ TESETTÜR YALNIZ KADINA DEĞİL ERKEĞE DE FARZDIR.
‘’Mü’min erkeklere söyle: (Kendilerine nikâh düşen kadınlar ve başka erkeklerin avret yerleri gibi, bakmaları haram manzaralar karşısında) bakışlarını kıssınlar ve mahrem yerlerini açmaktan ve gayrı meşrû ilişkilerden korusunlar. Böyle yapmaları, kendileri için en nezih ve en uygun davranış şeklidir. Muhakkak ki Allah, onların her davranışından, yaptıkları her hareketten hakkıyla haberdardır.’’.
Ayeti kerimeden anlaşılan oki; mü’min erkeklerde kadınlar gibi mahremleriniyani bakılması haram olan ,gizlenmesi gereken yerlerini korumak,iffetlerine sahip çıkmak mecburiyetindedirler.
Ayetin mahremiyet ve iffeti muhafaza da önce erkeğe seslenilmesi manidardır.
Zira o kendisine emanet edilen eş ve evlatlara, hatta bakıma muhtaç hale gelen ana, baba, ve kardeşlere de kendisiyle beraber bakmak ve korumakla vazifelidir.
Ne yazık ki bugün erkekler de gerek kendilerinin gerekse mahşerde her hallerinden sorguya tutulacakları eş ve çocuklarının, olması gereken tesettüründen bi-haberdirler.
Toplum içinde; “erkeğin elinin kiri, sen erkeksin kadın kendini korusun, erkeğin tesettürü gözlerinde, güzele bakmak sevaptır vs.“gibi çirkin, basit, zillete düşüren söz, davranış ve inançlar maalesef erkeğin iffet ve tesettür anlayışını da bozmuştur.
Bu sebeple günümüzde iffet ve tesettür, aile, akraba, komşu, işyeri, arkadaşlık mahremiyeti vb.konularda ortaya çıkan sorunlarda vazifesinin farkında olmayan erkeklerde kadınlar kadar suçludur.
Sonra ki ayette :‘’Mü’min kadınlara da de ki: Onlar da, bakmaları haram manzaralar karşısında bakışlarını kıssınlar ve mahrem yerlerini gayrı meşrû ilişkilerden korusunlar; mecburen görünen kısımlar müstesna olmak üzere güzelliklerini ve süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerini göğüslerinin üzerine kadar indirsinler. Güzelliklerini ve süslerini kocaları, babaları dedeleri, amcaları ve dayıları, kocalarının babaları, öz oğulları, üvey ve sütoğulları, torunları, öz, süt veya üvey erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, Müslüman kadınlar ve hizmetçileri gibi bir arada bulundukları sağlam karakterli kadınlar, ellerinin altında bulunan cariyeler, erkek hizmetçi veya kölelerinden artık kadınlara ihtiyaç duymayanlar ve henüz kadınlıktan ve kadınların mahrem yerlerinden habersiz çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı güzelliklerine, süslerine ve cazibelerine dikkat çekecek ve erkeklerde arzu uyandıracak şekilde davranmasın ve dışarıda dolaşmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz tek bir kalb gibi ve cemaat şuuru içinde tevbe edip Allah’a yönelin ki, kurtuluşa eresiniz.’’
Kadınlara tesettüremredildiği için sadece kadını ilgilendiriyormuş gibi yorumlanan ayette tesettürleberaber kadın veerkek hermü’minin uymak zorunda olduğu mahremiyet sınırlarının da çizildiği ve bundan erkeğinde sorumlu olduğu çoğu zaman gözden kaçmakta ve tamamen kadın sorumlu tutulmaktadır.
Aslında kadının fıtratı da bu İlâhi emre uygunluk arzeder. Çünkü kadın, yaradılışı gereği bir sakınma duygusu hisseder ve örtüsüne sığınır. Böylece nâmahremlerin dikkatini çekmekten, onların kem bakış ve kötü düşüncelerine hedef olmaktan kurtulur. Zira kadının kalesi ve siperi örtüsüdür.
Fakat unutmamak gerekir ki ‘’Kadın ve erkek birbirinin örtüsüdür’’ve birbirinden sorumludurlar.
İffet, mahremiyet ve tesettürü yalnız gözde değil öz’deemr-i İlâhi olarak hisseden, ve emrin gereğini hayatlarına tatbik edebilen Müslümanlar, Allah’ın rızası ile beraber ,huzur ,mutluluk ve emniyet bulacakları müjdesi ayetlerle sabittir.

‘’Bütün bunlar, Allah’ın çizmiş olduğu sınırlardır. Kim, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder ve bu sınırlar içinde kalırsa, Allah onu içlerinde sonsuzca kalmak üzere, ağaçlarının arasından ve köşklerinin altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte budur çok büyük kazanç, çok büyük başarı’’.
Not: Tesettür ve mahremiyetin uygulama alanları ve şeklini bir daha ki yazıda işleyeceğiz inşa Allah

Devamını Oku

Anne

0

BEĞENDİM

Rahmeti sonsuz Allah ; sebepler dairesinde dünyaya gönderdiği insanı vazifesine müdrik yaşa gelene dek hem muhafaza hem terbiye edecek bir kucağa emanet eder.
O emanetciye Rahim ismi ile tecelli buyurur. Onu sevgi ,şefkat ve merhametle donatır . Emanetine sahip çıksın diye…
Artık o bir annedir. Kucağına verilenve adına evlât denen emanet hayatının en değerli hazinesi ve her şey’idir.
Gece uykusu ağırdır ama cocuk ıgh dese diğer odadan kalkar anne nasıl hisseder bilinmez.
Kendinden başkasıni düşünmez iken çocuk eksenli bir hayat yaşamaya başlar.Fedakârlığının derecesi ölçülemez.
Ona göre yer, içer, giyinir, uyur, kalkar ,gezer, pişirir ,yıkar. (kendi dahil ) herkes evlâdından sonra gelir.
Evlâdının her haline inleyen bir ney gibidir anne. Özü,sözü,yüreği ,hayali hep onu söyler.
Çocuğunun önünde hep bir siperdir .
Hatalarını gizler, eşinden bile sakınır kimi zaman ,kimse zarar vermesin ,üzmesin ister.
Başarılarının ise dellâlıdır ki sağır sultan bile duyar.
Anne kucağı insana, bebek ,çocuk,genç hatta yetmış yasında , bir ömür boyu en sıcak ,en güvenli sığınak.
Ne care anne degeri yaşarken bilinmeyen , ölünce aah edilen varlık.
Bütün bir sene annesine eziyet eden, hakaretlerle seslenen ,annesinin cahilliğinden dem vurup onu aşağilayan, arkadaş ,eş ,komşunun yanında kendisine yakıştırmayan, arayıp sormayan, hastalığında bakmayan, hele birde ana, babasını huzurevine (aslı huzursuzluk evi) gönderen evlâtlar da vardır .
Allah ıslah eyleye…
Böyle evlât senede birgün dünyanin en pahalı hediyesini alsa ne fayda… Ne kırilan kalbini tamir edebilir ne de mutlu edebilir.
Annelerin istediği ne hediye ne de paradır. Onun derdi evlâdınin saygısı,sevgisi ve yakınlığidır.
Kıymet bilen ,edepli ,mütevazi ,saygılı evlâdı olana her gün anneler günü…
Allah buyurmuyor mu ki ;anne babanıza üf bile demeyin.
Sizin yanınızda yaşlandiklarında onlara alçakgönüllülükle muamele edin.
Tevazu kanatlarınizi onlarin uzerine indirin. Yumuşak söz söyleyin.
Ve söyle dua edin
“”Allah’im onlar beni küçükken nasıl sefkatle büyüttülerse Sen de onlara merhametinle muamele et “”. BÜTÜN ANNELERİN VE ALLAH’IN KENDİSİNİ BİR EVLÂT İLE İMTİHAN ETMEDİĞİ AMA BAŞKA EVLÂTLARA ANNE ŞEFKATİ İLE SAHIP ÇIKAN MANEVİ ANNELERİN ,YALNIZ BU GÜNÜ DEĞİL HER GÜNLERİ HAYIRLI MUTLU ÜMİTLI BEREKETLI VE KUTLU OLSUN İNŞAALLAH.

Devamını Oku
porno porno izle porno doeda ramadabet girişsloticaleograndslotdayvenombetdeobetritzbetexonbet girişbetwildradissonbetpashagamingpalacebetmaxwinspinco girişbetsinbetsalvadorpalazzobetroyalbetgrandpashabetgrandpashabet güncel giriş

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.