DOLAR

38,5038$% 0.04

EURO

43,9810% 0.19

STERLİN

51,5903£% -0.23

GRAM ALTIN

4.093,13%-0,29

ONS

3.306,34%-0,32

BİST100

%

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI BULUTLU 12°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a
Cemalettin YAZICI

Cemalettin YAZICI

05 November 2019 Tuesday

ÖĞRENMEK NİÇİN SÜREKLİLİK İSTER?

ÖĞRENMEK NİÇİN SÜREKLİLİK İSTER?
0

BEĞENDİM

Değerli dostlar!

“Öğrenmeyi bıraktığında ölürsün” sözü bize birçok şey ifade eder. Hayatta öğrenmenin yaşı yoktur deyip öğrenenler, çoğu zaman kazançlı çıkarlar. Sürekli öğrenenler ve eğitim seviyesini devamlı geliştirenler daha huzurlu, sağlıklı bir hayat sürmektedirler.

Öğrenmenin yaşı olmadığı gibi duruma ve zamana göre bilgi ve görgü artırılabilir.  Bilgili insanlar, çeşitli sosyal çevreye sahip olurlar. Sürekli öğrenenler, öğrendiklerini çocuklarına ve akranlarına aktarabilir, aile huzuru, komşularla, iş çevresiyle geçimi güzel olur.

İnsan öğrendikçe, özgüveni artar. Sürekli öğrenme, hayatta başarılı olmada ve zorluklarla başa çıkmada önemli bir etkendir. Öğrenme sadece kitaplarla olmaz. Hayatın her safhasında ve iş yaptığımız insanlardan öğrendiklerimiz birer derstir. Son yarım yüzyılda dünyada her şey hızla değişmektedir, dünyada meydana gelen yeni gelişmelere ayak uydurmak önemlidir.

Eğitim bir toplumun en büyük temel dinamiğidir. Bilgi sayesinde çevremizdeki dünyayı daha tutarlı ve eksiksiz görmemize katkı sağlar. 

Öğrenmek, bir insanın hayatında sahip olabileceği en önemli işlerdendir. Bilgi ve becerisi olmayanlar, insanlar arasında gezen ruhsuz varlıklara benzer. Beşikten mezara kadar bilgi, görgü ve tecrübelerimizi artırabiliriz. Bu karakterde insanların ailesine ciddi faydası olduğu gibi içinde bulunmuş olduğu topluma da katkısı büyük olur. 

Hele öğrenmeyi ve araştırmayı hem dünya hayatımızın imarı hem de ahiret hayatını kazanma adına birlikte düşünürsek çok yönlü insan oluruz. Esasında evrensel değerleri yaşadığımızda dinimizin en az %80 emrini yerine getirmiş oluruz. Diğer kısımlar ise ibadet ve yasaklarla ilgili bir durumdur. Kendisini Allah’ın emirlerine adamış bir insanın ibadetlerinde gevşeklik, haram-helale uymama gibi bir durumu söz konusu olmamalı. Zaten inandığımız kitabında ilk emri “Oku” değil mi?

 

Devamını Oku

İNANÇLARIMIZ BİZİ NİÇİN KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMUYOR?

İNANÇLARIMIZ BİZİ NİÇİN KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMUYOR?
0

BEĞENDİM

Kıymetli dostlarım;

Bir arkadaşım şöyle bir soru sordu: “Müslümanlar, namaz kıldıkları halde her türlü kötülük, tembellik, aldatma ve yaptıkları işin hakkını vermemenin yanında, Kur’an’a uymayan vasıflarla donanmış durumdalar. Acaba inandıkları kitapta ve Peygamberin öğretisinde bir problem mi var?”

Bu tür soruları çok sıkça duyarız. Hatta biz çocukken yetiştiğimiz çevrede bulunan bazıları hocalar için; “Hocanın dediğini yap, yaptıklarını yapma” bu tür konuşmalar çocukluk anlayışımla çok canımı sıkardı. Nasıl olur toplumun önünde bulunan imam ve hocaların söylediklerini yapmamaları. Zamanla bu fikirlerin kısmi de olsa hayatta olduğunu görür ve çok üzülürdüm. Üzülmeye de devam etmekteyim. Dostumun dikkatini çeken bu hususla ilgili problemin kitapta ve sünnette olmadığını, bu iki kaynağa tabi olanların yaptıkları ibadetlere, uygulamalara kendilerinin inanmadıklarını, inansalar; insan haklarına, başta Allah ve Resulullah haklarına riayet edeceklerini çok rahatlıkla ifade edebiliriz. Günümüz Müslümanlarında şekilcilik had safhada. Mahalle baskısı, menfaatler, korkular, peşin olana tabi olmalar maalesef zaafları arasında. Bir inanca, felsefeye veya öğretiye en büyük zararı ona tabi olanlar verebilir. Hariçten kimse kolay kolay müdahale edemez. 

Kur’an ve Peygamberin öğretileri tatlılıkla, güzellikle anlatılmasının yanında, yaşanması gerekmektedir. Anlayış, feraset, basiret ortadan kalkınca, sadece insanımız içine konan inanma ihtiyacını tatmin ederek ömrünü tüketmektedir. Gelelim bizim Müslüman kardeşlerimize, ben bu hususu iki türlü değerlendiriyorum;

1-Kur’an ve Peygambere tabi olanların problemi, bu iki önemli kaynakta ifade edilen hususları iyi bilip hayatlarına tatbik etmemeleridir. Her şeyden önce insan bir şeye inanıyorsa, tam inanması gerekmektedir. İnancını doğru bilgiyle taçlandırması lazımdır. İçselleştirilmeyen bilgi ve inançlar, geçici olmanın yanında, kurtarıcı bir özelliği olmaz. Davranışa ve hayata aksetmeyen inancın, dünyada faydası olmadığı gibi ahirette de faydası olmaz.

2-Günümüz Müslümanlarının üç büyük problemi vardır. Cehalet, tefrika ve zarurettir. Bunların birincisi, bilgi ve eğitimle çözülür. İkincisi birlik ve beraberlikle yani Kur’an ve Peygamberimizin (sav) öğretilerinde ifade edilen kardeşlik, dostluk ve akrabalık bağlarının kuvvetlenmesiyle hallolur. Üçüncüsü ise; zanaat-ticaret, üretim ve çalışmakla çözülür.

 

 

Değerli dostlarım;

Müslümanların çok okuyarak cehaleti yenmeleri, yukarıda ifade ettiğimiz problemlerin çözümünün ana unsurudur. Bilgilerin kavranıp içselleştirilmesi, rol modellerin inançlarını iyi temsil etmeleri, gençlerimizi ve dış dünyayı cezbeder. Şekilci, menfaatçi, egoist ve narsist insanların din anlayışı, Müslümanların yanlış tanınıp, yanlış bir hayat sürme sebebidir. 

İslam’ın günümüz ihtiyaçlarına cevap veremediğini iddia edenlere sormak isterim, Kur’an ve Sevgili Peygamberimizin (sav) öğretilerinde; “Tembellik yap, çalışmadan yatarak hayat sürdür, cahil ol, insanlara zulmet, düşünüp başarılı olma, pis ve miskin bir hayat geçir. Her şeyden önemlisi, doğru olma, yalan söyle, iftira at, zalim ol, insanların mallarını gasp et gibi davranışlara sevk etmemiş aksini tavsiye etmişlerdir.” 

Problem İslam’ın ana kaynaklarında değil, dine tabi olanlarda olup, yanlış temsil eden insanlar büyük vebal altındadırlar. Din gösteriş değil, merhamettir, saygıdır, paylaşımdır, doğruluktur, çalışmaktır, üretmektir, iyi geçinmektir. Kısacası evrensel değerlere herkesten çok sarılmaktır. İşin ibadet kısmı, insanın şahsi hayatıyla, yaratıcıyla olan irtibat ve sorumluluğunu yerine getirmeyle ilgilidir. Sadece ibadet yaparak insan, Allah’ın rızasını kazanamayabilir. Evrensel değerler; Kur’an ayetlerinin ve Peygamberimizin (sav) getirdiği öğretilerin açılımıdır. Birkaç ayeti ve hadisi şerifi örnek olması açısından arz etmek istiyorum;

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşu ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir. Onlar kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini bilen kimselerdir.” (Bakara, 2/45-46)

“Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45)

“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara Suresi, 2/188)

 “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!” (Bakara Suresi, 2/177)

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helalleşsin!” (Buhari, Mezalim, 10)

Allah Resulü (sav) bir gün ashabına:

“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştu. 

Onlar:

“Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” şeklinde cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelir fakat şuna sövdüğü, buna zina isnat ve iftirasında bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilir ve neticede Cehenneme atılır.’” (Müslim, Birr 59)

Ayet ve hadislerde de ifade edildiği şekliyle İslamiyet insanları, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa, çalışmaya, adil davranmaya, kul haklarına riayet etmeye kısacası bizi erdemli birer varlık olmaya davet etmektedir. 

 

Devamını Oku

Sahip Olduğumuz Nimetlerin Kıymetini Biliyor muyuz?

Sahip Olduğumuz Nimetlerin Kıymetini Biliyor muyuz?
0

BEĞENDİM

Değerli dostlarım, yakın zamanda televizyon kanallarının birinde duygusal bir filim izledim. Konusu dilsiz bir anne, baba ve iki kardeş. Sadece büyük kardeş konuşabiliyor. Zeki bir çocuk, bundan da önemlisi ailesine ve değerlerine bağlılığıyla ön planda. Çiftçilikle ve hayvancılıkla geçimini temin eden aile, işlerini en güzel şekilde yapmaya çalışıyor. Konuşabilen büyük kardeş olan kız çocuğu hem anne-babasıyla ve kardeşiyle ilgilenmesi, sevgisi, saygısıyla gözlerimi yaşarttı. Dilsiz anne-baba kendi kültürel değerlerini çocuklarına verebilmesi birbirine bağlı bir aile ortamı oluşturmuş olması, takdire şayan bir davranıştı. Diyebilirsiniz ki bu bir filim bunda ne var? Ben şahsen filmleri sadece film olarak görmem çünkü yazılan birçok senaryo hayatın içinden olaylardan elde edilmiştir. Velev ki senaryo olarak düşünelim her türlü imkana sahip olan bizler, herhangi bir engeli olmayan fertler ve aileler olarak çocuklarımıza kültürel değerlerimizle, başta inandığımız değerlerle donatabiliyor muyuz?

 Yüce Rabbimiz insanları farklı imkanlarla dener, imtihan eder. Kimi insan varlıklı olmasıyla, kimi yakışıklı veya güzelliğiyle, kimisi de engelli olmasıyla hayatın çarkları içinde ömrünü tamamlar. Burada üç husus büyük önem arz etmektedir. Birincisi; vücudunda herhangi bir engeli olan kardeşlerimizin kendilerini eksik görüp asla aşağılık kompleksine kapılmamalarıdır. Bizim yaratılışımız tamamen Rabbimizin takdiridir. İmkanlarımız ölçüsünde hayattan kopmamak, çalışmak, sosyal hayatın içerisinde olarak normal bir birey gibi hareket etmeli. 

İkincisi; toplum olarak bizler engelli kardeşlerimizi ayrıştırmamak, kendimizi bir yerlere koyup gurura ve kibire girmemeliyiz. Allah’ın bizi ne ile imtihan edeceğini, nasıl bir şeyle sınanacağımızı bilemiyoruz. Şu an biz sağlıklı olabiliriz Allah korusun bir kazayla, hastalıkla engelli hale gelebiliriz. Çocuklarımız veya torunlarımız bu tür bir denenmeye maruz kalabilir. Hiçbirimiz kimseyi engelinden dolayı hor görmemeliyiz. Burada şunu ifade edeyim ki pejmürdelik, pis yaşama, dilenme bu tür davranışlar asla onaylamadığım hayat tarzıdır. Her fert toplumun ayrılmaz bir parçasıdır hiçbirimiz başkasından üstün değildir. Üstünlük ölçüleri Kur’an ve sünnette vurgulanmıştır.

Üçüncüsü; Allah (cc) insanları farklılıklarıyla yaratmış ki ibret alalım ve halimize şükredelim. Gözü olmayan, sağır, dilsiz, eli, ayağı vs. olmayan kardeşlerimiz eğer zihinsel problemi yoksa onlar da Rabbimizin emirlerine muhatap bireyler olarak hayatlarını devam ettirirler. Allah (cc) her birimize imkanlarımız ölçüsünde sorumlu tutacağını unutmayalım. 

Değerli dostlarım, Peygamberimiz (sas) özürlülere pozitif ayrımcılık yapan ilk insandır. Sevgili Peygamberimizin (sas) engelli sahabelerle şakalaştığını, onlara özel bir şefkat ve ilgi gösterdiği ile ilgili birçok anekdot vardır. Asr-ı Saadette engelli olup bizim engelli olarak bilemediğimiz birçok sahabe vardır. 

Sevgili Peygamberimiz (sas) özürlülere iltifat etmiş, ikramda bulunmuş, onlarla birçok kere şakalaşmış, onların sosyal hayata katılımlarını sağlamıştır. Mesela gözleri görmeyen Hz. Abdullah bin Mektum’a (ra) hem müezzinlik hem de idarecilik görevi vermiştir. Ayrıca bacağından engelli olan Hz. Muaz bin Cebel (ra), bizzat Peygamberimiz (sas) tarafından Yemen Valisi olarak tayin edilmiştir. Abdurrahman bin Avf (ra) ve Abdullah bin Mesud (ra) yine bacağından engelli ashaptandır. Yine birçok sahabe engelli olmasına rağmen faziletleriyle ön plandadırlar. Hayatlarını teferruatlı incelediğimiz zaman, durumlarını öğrenmiş oluyoruz.

Değerli dostlarım, her insan bu hayata denenmek ve sınanmak için gelmiştir. Hayat bir müfredat ve nereden nasıl imtihan olacağımızı bilemiyoruz. Her ne ile imtihan olursak olalım mutlaka bunların sabırla ve metanetle aşabileceğimizi unutmayalım.

Rabbimiz: “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): ‘Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.’” (Bakara, 2/286) 

Eğer sıkıntılarımızdan bunalırsak, mutlaka Allah’ın tarif buyurduğu şekilde dua edelim…

 

Devamını Oku

Namaz Bir Vakittir Her Müslüman Eda Edebilir

Namaz Bir Vakittir Her Müslüman Eda Edebilir
0

BEĞENDİM

Değerli dostlarım, başlığa bakıp hemen bana kızmayın, izahını yapacağım sizde bana hak vereceksiniz. Yaşarken çeşitli zaman dilimleri bizim hayatımızın zarfı mahiyetindedir. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve içinde yaşadığımız an yani şimdiki zaman. Biz geçmişten ve içinde bulunduğumuz andan sorumluyuz fakat gelecekten sorumlu değiliz çünkü gelecek gelmemiş ve yaşayacağımıza garantimiz yok.

Asıl mesul olduğumuz zaman dilimi şu an yaşadığımız anlardır. Allah (cc) yaşadığımız anın değerlendirilmesinin yanında, geçmişte yapmış olduğumuz hatalara tevbe etme, pişman olma ve hakları geçmiş olan insanlarla helalleşme adına önemli fırsatlar sunmaktadır. İnsan, maalesef her faninin başına gelen hadiseyi kendisine yakıştıramamakta, ahirete hazırlanma noktasında gevşeklik göstermekte, tembelliğinin kurbanı olmaktadır.

Biz Müslümanlara, Rabbimiz insanların haklarına riayet etmenin yanında bir kısım ibadetler emretmektedir. Bu ibadetlerin başında da namaz ibadeti gelmektedir. Bu ibadetinde vakti giren kısmından sorumluyuz. İnsan tembellik yaparak, sonra yaparım duygusuyla hareket etmektedir. Nefsimize şunu soralım; “Ey tembel nefsim! Acaba ömrümüz sonsuz mudur? Garantimiz var mı ki gelecek seneye, belki yarına kadar yaşayacağız?”
Değerli dostlarım, bize usanç veren, sonsuz yaşama ve ibadet etme mecburiyeti duygusudur. Eğer anlasaydık ki ömrümüz kısadır, hem faydasız gidiyor; elbette günde yirmi dört saatten bir saatini, Allah’ın rızasını kazanma, mutlu bir dünya ve ahiret hayatını kazanma adına; güzel, hoş, rahat ve rahmete vesile olacak bir hizmete sarf etmek, usanmak, tembellik yapmak şöyle dursun, ciddi gayrete sebep olurdu.

Nefsimize şunu soralım; her gün ekmek yeriz, su içeriz, havayı soluklarız bunlar bize üşengeçlik verir mi? Çünkü bunlarsız hayat olmaz aynen bunun gibi ahirette bize azık olacak, başta Rabbimizin emirlerini yerine getirerek kullukta kusur etmemeliyiz.
Değerli dostlarım nefsimize yine şunu sormalıyız; “Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazın meşakkatini ve zahmetini bugün düşünüp ıstırap çekmek; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini, sıkıntısını bugün hayal edip sabırsızlık göstermek, akıllı bir iş midir?”

Değerli dostlarım, acaba namaz ibadetinin bir ücreti yok mudur? Ücreti az mıdır ki biz ibadet yapmaya üşeniyoruz? İster istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve binek olacak bir namaz neticesiz midir? veyahut ücreti az mıdır?

Değerli dostlarım, acaba ibadetteki gevşekliğimiz ve namazdaki kusurumuz dünya meşgalesinin çokluğundan mı ya da geçim derdinden midir? Velev ki böyle olsa bile ibadetlerimizi yapmakla beraber çalışmamız da ibadet sevabı kazandırır. Şu meşhur söz çok hoşuma gider; “Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?”

Değerli dostlarım, bilmeliyiz ki, geçmiş elimizden çıktı, yarın ise elimizde senet yok ki ona malik olabilelim. Öyle ise gerçek ömrünü, bulunduğun gün bil; her gün, günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakiki ahiret hayatı için çalış ve alnını seccadenle buluştur. İçinde yaşadığımız anı namazla değerlendirmezsek, o günün ve ömrün perişan bir halde gider. Senin aleyhine âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden başka bir hususi âlemi vardır.
Değerli dostlarım, görüldüğü üzere insanın namazla ve diğer ibadetlerle, insanlıkla ilgili sorumluluğu içinde bulunmuş olduğu zaman dilimidir. Bu da her vakit girdikçe ibadetimizi yerine getirmekle olur. Demek ki gerçekten de namaz sorumluluğumuz içinde bulunmuş olduğumuz andır. Rabbim ömrünü istikametli ve meyveli hale getiren kullarından eylesin…( min)

Devamını Oku

Yalan Söylemek mi Yoksa Domuz Eti Yemek mi Daha Çok Haramdır?

0

BEĞENDİM

Değerli okurlarım bu nasıl başlık diye içinizden kızdığınızı duyar gibiyim. Bu başlığı atmama yurt dışından ziyaretime gelen bir dostumun anlattığı hatıra vesile oldu. Arkadaşım Ali Bey, kendisi çok okuyan, yazan ve düşünen, düşüncelerini açıklıkla ifade eden bir arkadaşımdır. İnandığı değerleri kulaktan dolma bilgilerle değil, Kur’an ve Peygamberimizi (sas), O’nun sünnetini okuyarak, öğrenerek hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bana kendisinin yaşadığı ve şaşkınlığını gizleyemediği şu hatırasını nakletti:
“Çalışmış olduğumuz firma hem dinlenmek hem de çalışanların birbirleriyle kaynaşması adına bir gezi düzenledi. Gezilecek yerler arasında bir hayvanat bahçesi de vardı. Hayvanat bahçesinde hayvanları tek tek incelerken, sıra domuzun olduğu yere geldi. Beraber çalıştıklarımız arasında, Afganistanlı bir hanımefendide vardı. Buraya gelince hanımefendi hemen peçesini yüzüne çekti ve hayvana bakmak istemedi. Ben sordum; ‘Niçin bakmıyorsunuz bu hayvana?’
Hanımefendi şu manidar cevabı verdi:
‘Ben şu an abdestliyim, abdestim bozulmasın!’ dedi.
Ben: ‘Domuza bakmak abdesti bozmaz, ona bakmak haram değil, etini yemek haramdır’ dedim. Hemen şu soruyu sordum hanımefendiye:
‘Yalan söylemek mi daha çok haram yoksa domuz eti yemek mi’” konuşma bu minval üzere devam etti…
Değerli dostlarım şu daha çok haramdır, değildir tartışacak değilim ancak bir şeye Allah (cc) haram ve yasak dediyse haramdır. Burada bahsedilen iki haramla ilgili Kur’an-ı Kerim’de şu ayetleri nazarlarınıza arz etmek istiyorum. Öncelikle domuzla ilgili ayetlere bakalım:
“Allah sizlere yalnız leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı.” (Bakara, 2/173)
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen… hayvanlar sizin için haram kılınmıştır.” (Maide, 5/3)
“Ey Muhammed de ki: Bana vahyolunanlar arasında, yiyen bir kişinin yediği herhangi bir şeyin haram olduğuna dair bir hüküm bulamıyorum ancak leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti ki bunlar pistir yahut doğru yoldan çıkarak, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanların yenmesi haramdır…” (Enam, 6/145)
“…Allah kime lanet eder ve gazabına uğratırsa ve kimlerden de maymunlar, domuzlar ve tağûta kullar yaparsa, işte bunlar, makamları en kötü, yolları da en sapık olanlardır.” (Maide, 6/60)
Yalancılığın Haram oluşuyla ilgili ayetler ise:
“Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab 33/70)
“Pis putlara tapmaktan sakının, bir de yalan söz söylemekten sakının.” (Hac, 22/30)
“Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir ki?” (Nisa, 4/122)
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde bu hakikati şöyle ifade ediyor:
“Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da Cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari, Edep 69)
“Muhakkak ki doğruluk, insanı iyiliğe, güzelliğe yöneltir, iyilik ise, Cennete iletir. Kişi doğru konuşa konuşa nihayet-Allah katında- sıddîk/çok dürüst olarak yazılır. Şüphesiz yalan fücura, kötülüğe yönlendirir, fücur ise, ateşe/Cehenneme iletir. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet-Allah katında-kezzap/çok yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr 103-105)
Kur’an ve Peygamberimizin (sas) sözlerinin üzerine laf edecek değilim ancak şunu vurgulamak istiyorum ki Müslümanlar, domuz eti yemenin haramlığı ve tiksindirici olmasını ne kadar doğru kabul ediyor ise aynı şekilde yalan söylemenin, iftiranın, dedikodunun ve tembellik gibi davranışların kötülüğünü, haramlığını göz ardı etmemelidir. Domuz etinin tiksindirici oluşu, bizi teyakkuza sevk ediyor aynı şekilde ifade etmiş olduğum davranışların çirkinliği bu ayarda tiksindirici olursa, o zaman Allah’ın rızasını elde etmiş ve kalkınmış milletlerden oluruz. Unutmayalım ki Allah (cc), sıfatlara değer veriyor…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.