DOLAR

38,4529$% 0.04

EURO

43,9393% -0.06

STERLİN

51,6743£% -0.14

GRAM ALTIN

4.093,15%-0,94

ONS

3.306,88%-1,10

BİST100

9.224,84%-0,88

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI BULUTLU 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a
ATA DURAN

ATA DURAN

28 March 2025 Friday

Nefsin Direnişi …

Nefsin Direnişi …
0

BEĞENDİM

DOKUZUNCU NÜKTE

Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; Firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki:

Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”

Nefis demiş: “Ben benim, Sen sensin.”

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente.” Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene? Ve mâ ente?”

Nefis demiş: اَنْتَ رَبِّى الرَّحِيمُ     وَاَنَا عَبْدُكَ الْعَاجْزُ Yani, “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.

DOKUZUNCU NÜKTE

Giriş: Ramazan Orucunun Nefis Terbiyesindeki Yeri

Ramazan-ı Şerif’teki orucun hikmetlerinden biri de insan nefsi üzerindeki terbiyesidir. Orucun, insanın manevi hayatına kazandırdığı önemli hasletlerden biri, nefsin vehme dayanan rububiyet iddiasını kırması ve kulluk şuurunu pekiştirmesidir. Çünkü nefis, ilahî bir terbiye altına alınmazsa kendisini mutlak ve bağımsız bir varlık olarak görmek ister. Bu yüzden de hakiki Rabbinin kudretini kabul etmeye yanaşmaz. Ancak açlıkla gerçek mahiyetini anlar ve kulluk bilincine erer.


Nefsin Firavunluk Damarı ve Onun Kırılışı

Nefis, kendi kudretine ve benliğine o kadar bağlıdır ki, ona ne kadar azap verilse de bu inat damarı onda kalmaya devam eder. Firavun gibi kendi rububiyetini iddia etmeye meyillidir. İnsanoğlu doymak bilmeyen arzularıyla kendi nefsine bir paye biçer ve zaman zaman Rabbini unutmaya yönelir.

Fakat oruç, bu Firavunluk damarına doğrudan doğruya darbe indirir. Ramazan orucu sayesinde insan, açlığın verdiği acziyetle, ne kadar gücsüz ve muhtaç olduğunu anlar. Midenin açlıkla nasıl bir zayıflık içine düştüğünü görerek, kendi nefsinin hiçbir şeyin sahibi olmadığını ve ancak Rabbine dayandığını idrak eder. İşte bu yüzden Ramazan orucu, insanın nefsine en etkili bir şekilde kul olduğunu hatırlatır.


Nefsin Direnişi ve Açlıkla Terbiyesi

Hadis rivayetlerinde anlatıldığına göre, Cenâb-ı Hak nefse şöyle buyurur:

قَالَ اللَّهُ تَعَالَى لِلنَّفْسِ: مَنْ أَنَا وَمَنْ أَنْتَ؟
Nefis cevap verdi:
قَالَتْ: أَنَا أَنَا وَأَنْتَ أَنْتَ

Cenâb-ı Hak, nefsi çeşitli azaplarla imtihan eder. Onu cehennem ateşine atar, ama nefis yine aynı inatta devam eder:
قَالَتْ: أَنَا أَنَا وَأَنْتَ أَنْتَ

Her türlü azaba rağmen nefis kendi benliğini bırakmaz. Ancak Rabbimiz, nefse en büyük dersi verdiği şekilde ona açlığı tattırır. İşte bu noktada nefis, gerçeği fark eder. Cenâb-ı Hak ona tekrar sorar:

قَالَ اللَّهُ: مَنْ أَنَا وَمَنْ أَنْتَ؟
Bu defa nefis hakikati ikrar eder:

اَنْتَ رَبِّى الرَّحِيمُ وَ اَنَا عَبْدُكَ الْعَاجْزُ
“Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.”

Kaynak: Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/132

Bu hadis, nefsin inatçı doğasını ve onun açlıkla terbiye edilmesini anlatan bir temsildir. İnsan, ilahî iradeye karşı kendi varlığını bağımsız görmek ister, ancak açlık ve ihtiyaç onu Rabbine muhtaç olduğunu anlamaya sevk eder. Oruç da bu terbiyenin en güçlü vesilelerinden biridir.


Sonuç: Orucun Nefis Üzerindeki Tesiri

Oruç, insanın yaratılış maksadını hatırlatan, benliğinin hakikatini fark ettiren bir ibadettir. Nefis, büyük bir gaflet içinde, kendi gücüyle var olduğuna inanma yanılgısına düşer. Ancak açlık, ona kendi acziyetini, fakrını ve ihtiyacını hatırlatır.

Ramazan orucu sayesinde insan, nefsinin Firavunluk iddiasını kırarak hakiki kulluğunu idrak eder ve Rabbine yakınlaşır. Bu vesileyle de kendisine bahşedilen nimetlerin farkına varır ve şükür bilincini geliştirir. Oruç, sadece bedeni değil, ruhu da terbiye eden büyük bir ibadet olup insana kulluğunu en derin şekilde hissettiren ilahî bir mekteptir.

Devamını Oku

Nefsin Tahakkümüne Karşı Oruç…

Nefsin Tahakkümüne Karşı Oruç…
0

BEĞENDİM

Bu makalede sekizinci nüktenin aslı ve kısa açıklaması var…

SEKİZİNCİ NÜKTE

Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.

Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kàbiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.

Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.

Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var. Hem onunla alâkadar çok cihazat-ı insaniye var. Nefis, eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında tatil-i eşgal etmezse, o fabrikanın hademelerinin ve o cihazatın hususî ibadetlerini onlara unutturur, kendiyle meşgul eder, tahakkümü altında bırakır. O sair cihazat-ı insaniyeyi de, o mânevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder. Nazar-ı dikkatlerini daima kendine celb eder. Ulvî vazifelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar.

Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler. Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü’minler derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar.

Şimdi kısaca sekizinci nüktenin izahını yapalım:

Ramazan ve İnsan Hayatındaki Hikmetleri

İnsana Maddî ve Mânevî Bir Perhiz
Ramazan-ı Şerif, insanın şahsî hayatına bakan yönüyle pek çok hikmeti içinde barındırır. Bu hikmetlerden biri de insana hem maddî hem de mânevî bir perhiz sunmasıdır. Oruç, insan için tıbbî bir diyet niteliğindedir. Nefis, yemek ve içmek hususunda sınır tanımadan hareket ettikçe, hem beden sağlığına zarar verir hem de mânevî hayatını tehlikeye atarak helâl-haram ayrımı gözetmeden hareket etmeye meyleder. Bu da insanın kalbini ve ruhunu baskı altına alarak, nefsi dizginlemek yerine onu serkeşleştirir.

Oruç, Nefsi Terbiye Eden Bir Eğitimdir
Ramazan-ı Şerif’te tutulan oruç, insanı perhize alıştırarak nefsi disipline eder ve emir dinlemeyi öğretir. Ayrıca, mideyi aşırı yüklemenin sebep olduğu hastalıklardan koruyarak sağlığı muhafaza eder. Helâl olan şeyleri bile Allah’ın emriyle terk eden insan, haramlardan kaçınma konusunda daha hassas bir bilinç geliştirir ve mânevî hayatına zarar vermemeye özen gösterir.

Oruç, Sabır ve Tahammül Kazandırır
İnsanların büyük bir çoğunluğu hayatlarının belirli dönemlerinde açlıkla imtihan edilir. Sabır ve tahammül gerektiren bu hâle karşı en iyi idman, oruçla kazanılır. Ramazan-ı Şerif’teki uzun saatler süren açlık, insana sabır ve tahammül gücü kazandırarak, dünya musibetlerine karşı dayanıklı olmasını sağlar.

Nefsin Tahakkümüne Karşı Oruç
İnsanın midesi, âdeta bir fabrika gibi çalışır ve onunla ilgilenen birçok organ ve duygu vardır. Eğer bu mide fabrikası, Ramazan boyunca belirli bir süre faaliyetine ara vermezse, insanın diğer duygu ve latifeleri ona esir olur. Oruç, bu tahakkümü kırarak insanın ulvî yönlerini besler. Eskiden beri ehl-i velâyetin riyazete yönelmesi ve az yemekle mânevî mertebeler katetmesi de bu hikmete dayanır.

Oruç, Kalp ve Ruhun Terakkisine Vesiledir
Ramazan-ı Şerif’te oruç tutan mü’minler, nefislerini terbiye ettikçe farklı derecelerde mânevî nurlara, feyizlere ve huzura erişirler. Kalp, ruh ve akıl gibi latifeler, bu ayda mânevî olarak yükselirken, midenin şikâyetine rağmen mâsumâne bir huzur ve mutluluk hissederler. Ramazan-ı Şerif, insana sadece aç kalmayı değil, nefsin esaretinden kurtularak ruhî bir yükseliş kazanmayı da öğretir.

Devamını Oku

RAMAZAN AYI VE ÂHİRET TİCARETİ

RAMAZAN AYI VE ÂHİRET TİCARETİ
0

BEĞENDİM

YEDİNCİ NÜKTE

Ramazan’ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl, bire bindir. Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var;1 on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir.2 Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.3 Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır. İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla.

İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyâni ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir.

Evet, Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet, birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kàtıadır.

Evet, nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında, belki her senede, ya cülûs-u hümayun namıyla veyahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini, o günde umumî kanunlar dairesinde değil, belki hususî ihsânâtına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur’ân-ı Hakîmi, Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir.

Madem Ramazan o bayramdır. Elbette bir derece süflî ve hayvanî meşagilden insanları çekmek için, oruca emredilecek. Ve o orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan, mâlâyâniyattan çekmek ve herbirisine mahsus ubûdiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; meselâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır. Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruçla ona tatil-i eşgal ettirilse, başka küçük destgâhlar kolayca ona ittibâ ettirilebilir.

Ramazan: Âhiret İçin Kârlı Bir Ticaret Mevsimi

Ramazan ayı, sadece oruç tutulan bir ay olmanın ötesinde, insanın âhireti için en büyük kazançları elde edebileceği bir zaman dilimidir. İnsan, dünya hayatında bir misafir olup âhiret için ziraat ve ticaret eden bir yolcu hükmündedir. Ramazan-ı Şerif ise bu ticaretin en bereketli ve kazançlı mevsimidir.

Ramazan’da Amellerin Kat Kat Artan Sevabı

Ramazan ayında işlenen amellerin sevabı bire bindir. Kur’ân-ı Kerîm’in her harfi, normal zamanlarda on sevap getirirken, Ramazan ayında bu sevap binlere ulaşır. Özellikle Âyetü’l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binlerce sevap kazandırırken, Ramazan ayının Cuma günlerinde bu sevap daha da artar. Kadir Gecesi’nde ise her bir harf otuz bin hasene olarak yazılır. Bu, müminler için büyük bir manevi kazanç kapısıdır. Kur’ân’ın her harfi, adeta ebedî âlemde meyve verecek olan bir Tuba ağacına dönüşerek, müminlere milyonlarla bâkî meyveler kazandırır.

Ramazan: Âhiret İçin En Bereketli Hasat Zamanı

Ramazan, âhiret ticareti için en kazançlı bir meşher, uhrevî hasılat için en verimli bir tarla ve mânevî amellerin neşvünemâ bulduğu en mübarek mevsimdir. Tıpkı baharda yağan Nisan yağmurlarının toprakta hayatı canlandırması gibi, Ramazan ayı da müminin ruhunda ve kalbinde mânevî diriliş meydana getirir.

Oruç: Dünyevî Bağlardan Kurtulup Melekleşmenin Vesilesi

Ramazan ayında mümin, oruç ile nefsin gafletle sürüklendiği dünyevî arzulardan uzaklaşarak, âhiret ticaretine daha bilinçli bir şekilde yönelir. Oruç sayesinde insan, geçici dünyadan sıyrılıp âdeta bir melek gibi kulluk şuuruna erer. Geçici olarak dünya ihtiyaçlarından sıyrılarak ruhaniyetini ön plana çıkarır ve Samediyet’e bir nevi âyinedarlık eder.

Sonuç: Ramazan’ın Kıymetini Bilmek

Ramazan ayı, sadece yemek ve içmekten uzak durulan bir ay değil, aynı zamanda insanın âhiret sermayesini en bereketli şekilde artırabileceği bir ibadet mevsimidir. Bu yüzden, Ramazan’ın kadrini bilmeyen ve ona gereği gibi değer vermeyenler, büyük bir kayıp içinde olduklarını fark etmelidirler. Bu mübarek ayın feyzinden en üst seviyede istifade etmek için, Kur’ân’ın tilaveti, oruç, dua ve ibadetle geçirilmesi gerekir.

Dipnotlar:

Dipnot-1

Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 16; Mecmeu’z-Zevâid, 7:163.

Dipnot-2

Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 3:130.

Dipnot-3

bk. Kadr Sûresi, 97:3.

Devamını Oku

RAMAZAN AYI KUR’AN-I KERİMİN NÜZULÜNE ŞÜKÜR MÜ?

RAMAZAN AYI KUR’AN-I KERİMİN NÜZULÜNE ŞÜKÜR MÜ?
0

BEĞENDİM

ALTINCI NÜKTE

Ramazan-ı Şerifin sıyâmı, Kur’ân-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Hakîmin en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

Kur’ân-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş. O Kur’ân’ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile, o semâvî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcât-ı süfliyesinden ve mâlâyâniyat hâlâttan tecerrüt ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitâbât-ı İlâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekremden (a.s.m.) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezelîden dinliyor gibi bir kudsî hâlete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur’ân’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.

Evet, Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde o Kur’ân’ı, o hitab-ı semâvîyi arzlılara işittiriyorlar. Her Ramazan, شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِۤى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاٰنُ âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; Ramazan Kur’ân ayı olduğunu ispat ediyor. O cemaat-i uzmânın sair efradları, bazıları huşû ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri kendi kendine okurlar.

Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesâtına tâbi olup, yemek içmekle o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkinse ve o mesciddeki cemaatin mânevî nefretine ne kadar hedef ise, öyle de, Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyâma muhalefet edenler de o derece umum âlem-i İslâmın mânevî nefretine ve tahkirine hedeftir.

RAMAZAN AYI VE KUR’AN-I KERİMİN NÜZULÜ

Ramazan: Kur’ân’ın Nüzul Ayı

Ramazan ayı, yalnızca bir oruç ayı değil, aynı zamanda insanlığa en büyük hidayet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu mukaddes bir zaman dilimidir. Bu yönüyle Ramazan, Allah’ın insanlığa olan en büyük lütuflarından birinin hatırlanması ve en güzel şekilde idrak edilmesi gereken bir aydır.

Kur’ân’ın Nüzulüne Hürmeten Oruç Tutmanın Hikmeti

Ramazan orucu, Kur’ân’ın bu ayda indirildiğini göz önünde bulundurarak nefsin süflî arzularından arınmayı ve mâlâyâni işlerden uzaklaşmayı sağlar. İnsan, yemek ve içmek gibi dünyevî ihtiyaçlardan uzaklaşarak, melekiyet sıfatlarına yaklaşır ve sanki Kur’ân-ı Kerîm yeniden nazil oluyormuş gibi bir halet-i ruhiye içine girer. Bu da Kur’ân’ı huşû içinde dinlemeyi ve ilahî hitabı bizzat Resûlullah’tan (s.a.v.) veya Cebrail (a.s.) aracılığıyla Rabbimizden işitiyor gibi bir hâlet-i kudsiyeye bürünmeyi mümkün kılar.

Ramazan’da Kur’ân’ı Okuma ve Dinleme Geleneği

Her Ramazan, İslâm âlemi bir mescid hükmüne geçer. Milyonlarca hâfız, Kur’ân’ı tilavet ederek gökyüzünden inen bu ilâhî hitabı yeryüzündekilere işittirir. Şehadet âleminin her köşesinde yankılanan bu mukaddes kelâm, Ramazan’ın Kur’ân ayı olduğunu en parlak şekilde gösterir.

Bu büyük mânevî mecliste bazıları hürmetle Kur’ân’ı dinler, bazıları ise huşû içinde tilavet eder. Böylece tüm İslâm âlemi tek bir cemaat gibi bir araya gelir ve Kur’ân’a yönelir.

Ramazan’ın Manevî İklimine Muhalefet Edenlerin Durumu

Böylesine mukaddes bir atmosferde, nefsin arzularına uyarak yemek ve içmek, bu nuranî mescidin manevî iklimine uygun düşmez. Ramazan orucunu tutmayanların, bu mukaddes ayın ruhuna muhalefet etmeleri, yalnızca bireysel bir eksiklik değil, aynı zamanda tüm İslâm âleminin mânevî birlikteliğine karşı bir saygısızlık olarak görülür.

Bu sebeple, Ramazan ayında oruç tutmak sadece bir ibadet değil, aynı zamanda Kur’ân’a olan hürmetin bir tezahürü ve İslâm ümmetinin manevî atmosferine dâhil olmanın bir gereğidir. Şu hâlde, Ramazan-ı Şerif’in kıymetini bilerek, bu mübarek ayı Kur’ân’ın feyziyle ihya etmeye gayret etmek her müminin en büyük şiarı olmalıdır.

Devamını Oku

RAMAZAN: RAHMET VE BEREKET MEKTUBU

RAMAZAN: RAHMET VE BEREKET MEKTUBU
0

BEĞENDİM

BEŞİNCİ NÜKTE

deneme bonusu veren siteler

Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevâle maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tamahla ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemâl-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.

İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve mütemerridlere, zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin Firavunluğunu bırakıp, kemâl-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü mânevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır—eğer gaflet kalbini bozmamışsa!

RAMAZAN: RAHMET VE BEREKET MEKTUBU

BEŞİNCİ NÜKTE

Ramazan-ı Şerif, müminlere adeta bir rahmet ve bereket mektubu olarak gelir. Oruç, insanın nefsini tezkiye etmesine, ahlâkını güzelleştirmesine ve serkeşâne hareketlerinden vazgeçmesine vesile olan en büyük ibadetlerden biridir. Bu nükte, insan nefsinin gafleti ve orucun bu gafleti nasıl giderdiği üzerine derin bir hakikati bizlere sunar.

Nefsin Gafleti ve Kendini Unutması

İnsan nefsi, dünya hayatının içinde gaflete dalarak kendini unutur. Kendi varlığının zayıflığını, faniliğini ve kusurlarını görmek istemez. Ölümü kendisine uzak bir ihtimal gibi görerek sınırsız bir ömür hayal eder. Bu gafletle birlikte, dünyaya aşırı derecede bağlanır, onu tüm benliğiyle sahiplenmek ister. Lezzetlere, menfaatlere ve dünyalık zevklere tutkuyla sarılır.

Hakkı Unutmak ve Nefsin Azgınlığı

Bu gaflet içinde nefis, kendisini terbiye eden, şefkatiyle rızıklandıran Cenâb-ı Hakk’ı unutabilir. Hayatın aslî gayesini düşünmez, dünya hayatının gelip geçici olduğunu idrak etmez. Ahlâkî zafiyetlere meyilli hâle gelir, kötülüklere sürüklenir ve hakikati görmek istemez.

Oruç, Nefsin Firavunluğunu Kırar

Ramazan’daki oruç, en gaflet içinde olan ve nefsine boyun eğmiş kişilere bile zayıflığını ve acizliğini hissettirir. Açlık sayesinde insan, midesine ve bedenine yönelir, kendi ihtiyacını ve çaresizliğini anlar. Zayıf vücudunun ne kadar çürük ve fanî olduğunu idrak eder.

İlâhî Rahmete Sığınma Şuurunu Uyandırır

İnsan oruçla, ne kadar merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu fark eder. Oruç, nefsin isyanını ve Firavunvari büyüklenmesini kırar. Kul, kendi aczini ve fakrını anlayarak Allah’ın dergâhına iltica etme arzusunu hisseder. Gönlü bozulmamış ve kalbi hâlâ hakikate açık olan kişi, bu şuurla manevî şükrün kapısını çalar ve Rabbine yönelir.

İşte, Ramazan-ı Şerif’in orucu, insana gafletten kurtulup hakiki kulluk şuuruna ermesi için bir fırsattır.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.