DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ONS

3.334,69%0,33

BİST100

10.219,40%-0,06

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a
Adem Toprak

Adem Toprak

05 July 2016 Tuesday

Ümran

0

BEĞENDİM

Onların ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin o hiç de önemli değil! Çünkü Allah bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir. ” Tevbe

Medeniyet yol, köprü, köşk değildir. Bunlar medeniyetin alt sıralarında insanın dünyevî işlerini kolaylaştıran bir araçtır. Vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak ve hizmet için idareye talip olmuş idarecilerin de minnetsiz yapmakla mükellef oldukları vazifeleridir. Dünyevî ümranlar medeniyet olsaydı günümüzün sanatkârlarını hayrete düşüren Âd ve Semud kavminin Allah’ın ta’zib ve tekdirini değil de takdir ve tebriğini görmeliydiler.

Allah’ın Krallık, sultanlık ve zenginlikler bahşettiği Ad kavminin torunları Semud kavmi, atalarının hazin akibetinden ders almadıkları gibi ahlaksızlık ve azgınlıkta onları da geçtiler. Ad kavmi yüksek binalar inşa etmişlerdi. Torunları daha yüksek olsun diye dağları bina yapmışlardı. Dağları peynir gibi dilim dilim kesmiş, kayalara kapılar ve pencereler açmışlardı. Hiç ihtiyaç olmadığı halde bu yazlık bu da kışlık diye tepelere ve ovalara da köşkler yapmışlardı. Bununlada yetinmeyip üzerlerine kuleler ve anıtlar dikmişlerdi. Kiminin başını sokacak ev ve yiyecek lokma bulamadığı yerde bukadar müsrif olmak yoldan çıkmış insanların vasfıdır. Bu israfın sebebi kendini büyük gösterme, servet ve ihtişam ile konumunu tahkim etme hevesidir.

Heva ve hevesinin seline kapılmış sürüklenen bu kavmin hayat standartları yükselirken ahlak seviyeleri alçaldıkça alçaldı. Elit tabakanın kibrinden yanlarına bile yaklaşamayan Salih (as) mesajını sadece fakir ve düşkünlere iletebiliyordu. Sonrakilere ibret olsun diye Kur’an’ da yirmi altı yerde bu kavim anlatılıyor. “Hatırlayın ki Allah Âd kavminin sonra, sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anında yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Bunun üzerine hemen onları o sarsıntı yakaladı yurtlarında diz üstü çöke kaldılar” Araf
Hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi. Sonraki, bi sonraki ve en sonrakiler bu hazin duruma düşer miydi. İbret alan azgın ve zengin elitler değilde herzamanki gibi aklı başında olan fakirlerdir.

İnancımızda aslolan dünyadan misafir adabıyla nasiplenmek ahireti ümranlar haline getirmektir. Bizim medeniyetimizin bütün dünyayı aydınlattığı dönemde insanlar patika yollarda at, deve vb. bineklerle Kıtalararası yolculuklar yapıyordu. Dünyaya parmak ısırtan insanların üzerinde doğru dürüst elbise bile yoktu. Bugün öyle armalı, apoletli ve şatafatlı elbiseler var ki içinde insan yok. Gerçek medeniyet Kur’an çizgisinde Hz Peygamber rehberliğinde ahlak-ı aliye ile zinetli bir hayat yaşamaktır. Yakıp yıkmamak, ırza, mala ve haneye tecavüz etmemek, insanları vatanlarından göçe zorlamamak, çevreyi kirletmemek, yaratandan ötürü bütün mahlukatı sevmek en azından saygı duymaktır.

Elitlerimize ve zenginlerimize hergün bayram. Orta direk ve fakirlerimizin bayramı mübarek olsun.

Devamını Oku

KEŞKE

0

BEĞENDİM

KEŞKE
Hz. Adem (as)’ın evlatlarına mirası olan keşke çok derin anlamlar ihtiva eden bir kelimedir. Bazen bağrına saplanan bir sancı, bazen boğazına düğümlenen bir nefes, bazen derinden bir hıçkırık, bazen yürekten bir âah, bazen gözden dökülen yaş, bazen de yüzde allık, alında boncuk boncuk terdir.
Bazen o anları hiç yaşamasaydım denilen hayatın utancıdır.
Bazen yollar çatallaştığında kendi tercihinin isabetli olup olmadığının endişesidir keşke. Ölüm döşeğindeki ağlayan Amr ibn As’ a başında bekleyen dostu; ‘ölümden mi korkuyorsun’ diye sorunca Mısır’ın fatihi şöyle cevap verir: “Hayatımda üç dönem var. Her fırsatta Resullah’ın karşısına çıkıp cefada bulunduğum şirk dönemi. Bu dönemde ölmediğime şükrediyorum. Sonra Allah iman nasip etti. Resulullah’la en saadetli günleri yaşadım. Keşke o günlerde ölmüş olsaydım. Beni endişeye sevk eden dönem Allah rasulünün vefatından sonra ne kadar doğru olduğundan emin olamadığım değişik kararlar verip icraatlarda bulundum”
Bazen kaçırılan fırsatların, kadir kıymet bilmezliğin pişmanlığıdır keşke.
Bazen umduğunu bulamamanın hayal kırıklığı bazen de aç gözlülüğün, doyma bilmezliğin isyan homurtusudur keşke.
Bazen başa gelenler karşısında iman zayıflığının ve kadere rıza gösterememenin feryadıdır keşke. Bu durumda Efendimiz (sav) şu tavsiyede bulunmaktadır: “Başına bir iş gelirse keşke şöyle yapsaydım o zaman şöyle olurdu deme. Allah’ın takdiriymiş de. Keşke şöyle yapsaydım sözü şeytanın vesvesesine yol açar.”
Bazen günahtan tevbeye, kaybedilenlerin telafisine vesile olduğu muhasebedir keşke.
Bazen de mesuliyetin ağırlığı altında “Keşke kesilen doğranan bir kütük olsaydım. Keşke anam beni doğurmasaydı. Keşke daldan dala konan bir kuş olsaydım” şeklinde bir inlemedir keşke.
Bazen de içinde bulunduğun cemiyetin, kendi kavminin sorumsuzluğu, azgınlığı, taşkınlığı ve laubaliliği karşında “Keşke kavmim bilseydi” niyazıdır.
Bazen isyanın nedametidir. “Ateşte o yana bu yana çevrildiklerinde; âah keşke Allah’a, peygambere itaat etseydik”
Bazen de aklını çalıştırmayıp körü körüne zulum, sefalet, rezalet gibi karanlıklara sürüklenenlerin iç yangınıdır. “Keşke gerçeği işiten, aklını çalıştıran kimseler olsaydık bu alevli ateşe girenlerden olmazdık.”
Bazen de rahmet yüklü bir ikazdır keşke. “Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmekten hoşlanmayıp bu sıcakta sefere çıkmayın dediler. De ki cehennem ateşi çok daha sıcaktır ona nasıl dayanacaksınız? Keşke bilip anlasalardı.
Keşkenin en ıstıraplısı yolun sonuna gelindiğinde akibetin belli olduğunda geri dönüşünde mümkün olmadığında söylenilendir. Ayeti kerimelerde odurumdaki insanın nedameti şöyle ifade edilmektedir. “O gün zalim, parmaklarını ısırıp keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım. Keşke falanı dost edinmeseydim. Keşke dostumu iyi seçseydim.”
Keşkenin en acısı kazanma kuşağında kaybeden, tam zirveye tırmandığında tepe taklak yuvarlanan, yılların birikimi hayır hasenatını heba eden, kaç kırk fincan kahve içtiği kırk yıllık dostlarının hatırını kıran ve hatırasını çiğneyen müsriflerin keşkesidir.
Bütün sırların açığa çıktığı hesap gününde daha kim bilir kimler nelerin hacaletiyle keşke keşke diyecek.

Devamını Oku

Hoş Geldin

0

BEĞENDİM

Kim bilir kaç ramazan sayfaları koparıldı takvimlerden ve gün gün üzeri çizildi imsakiyelerden. Kaç insan ona kapısını hoş açtı. Acaba kaç Ramazan hoş geldi ama yaslı gitti. Kan döktü yine Kabiller. Kabuslar gibi çöktü Şeddatlar. Kuruttu fakirin yüreğindeki umutları Karunlar. Ağladı yine analar.
Öyle zannediyorum ki aziz bir misafir olarak gelen şehr-i Ramazanın günümüzdeki hali; sağına bakıp tebessüm eden soluna bakıp hüzünlenen Adem (as) gibidir.

İslam’ın huzursuz coğrafyasına, çilekeş evlatlarına safalar getirmen duasıyla bir kere daha hoş geldin yâ şehr-i Ramazan.
Sadece ayların ve zamanların değil rahmete susamışların sultanı hoşgeldin.
Içimizdeki çocuk, geçmişin tatlı hatırası, geleceğin aydınlık muştusu hoş geldin.
Kavrulan bağrımıza, kuruyan bağımıza cansuyu hoş geldin.
Cenab-ı Hakkın lutfu ihsanıyla berekât (bolluklar, uğurlar ve hayırlar) la geldin.
İnşaallah, günümüzün en büyük felaketi tefrika gibi onulmaz derdimize derman, kul hakkı gibi affonulmaz günahımıza mağfiret olursun.
Gönül bostanımızda bir yeşillik, yüzümüzde bir tebessüm olsun diye güzel bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.
Halil ve İbrahim adında çiftçilik yapan iki kardeş vardır. Halil evli ve çocukları var. İbrahim bekâr ama evlilik hazırlığında. Hasat zamanı harmanlar döğülür buğdaylar harmanın bir köşesine dökülür. Adaletle ikiye bölünür. Ve herkes kendi payını ambarına taşımaya başlar. Halil, kardeşim düğün yapacak benden daha çok ihtiyacı var diyerek her seferinde kendi buğdayından kardeşinin tarafına gizlice bir miktar aktarır. İbrahim de abimin çoluğu çocuğu var benden daha çok ihtiyacı var diyerek oda her seferinde gizlice kendi tarafından abisinin tarafına bir miktar atar. Günler ve geceler iki tarafta buğdaylarını taşırlar, ambarlarıda dolar taşar ama bir türlü buğdaylarını bitiremezler. O günden bugüne Halil İbrahim bereketi dillerde hoş bir ifade olur.
Efendimiz (sav) de bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır: “Üç şey vardır ki onlarda bereket vardır. Belli bir vade ile olan satış, mukaraza denilen ortaklık, satmak için değilde evin ihtiyacı için olan buğday ve arpa.”

Şehr-i Ramazan, yıllık arızaların tamiri, kirlenen zihnimizin temizliğidir. İnancın davranışa dönüşmesidir. Bu anlamda Ramazan-ı şerifi değerlendirebilirsek, kaybettiğimiz değerlerin en askarisini bile elde etsek çok şey kazanmış oluruz.

Devamını Oku

İyileşmeyen Yara

0

BEĞENDİM

Hayatımın biricik meyvesi
Güneşi, yaşam ateşi
Boynuma sarılması
Kulağımdaki “babam!”sesi
Gitti dünyamın safası,
Evimin neşesi
Dinmez feryadı, yası
Bitmez ağrısı, sızısı
İyileşmez yarası
Kesilmez kanaması
Yok bu derdin devası
Nasıl söyleyeceksiniz? der anası
Buna dayanamaz ki babası
Başımın derin yarası
Karnımın iç kanaması
Yitmiş böbreğim, dalağım, ciğerimin yarısı
Kırılan kemiklerimin sancısı
En acısı evlat acısı
Var mı tesellisi
Doğrudur, ana yüreği sızlar
Gözyaşı çağlar
Babanın külleri de yanar
Ayakta ölür ya bazı ağaçlar
Sessizce kurur ya otlar
Günler, haftalar, aylar,
Kış, yaz, baharlar,
Hayaller, rüyalar, anılar
Her yanı ağrır, her ânı ağlar
Derinden akan ırmaklar
Debisini kim hesaplar

Hastane kapısı
Yoğun Bakım odası
Birden kasavetlenir havası
En zayıf anımda
Dikilmişte ayak ucumda
Siyah bir bezde
Betül’üm kucağında
Allah düşmanı, insanın da baş belası
Yüzü, elleri sönmüş ateş karası
Üşüten ve ürperten sesi
Bunun ne suçu var tekrar tekrar
Bir bana bir de yavruma bakar
Derdime dert katar
Vesvasın vesvesesi
Bir de ölenle ölünmüyor tesellisi

Toprağa düşen Mehmetçik
Sahile vuran bedencik
Gördüğüm mezarcık
Sallanan beşik
Sokaktaki kedicik
Oyuncak tepsicik
Minicik birkaç bilezik
Pembe bir tokacık
Hepsi yaramda kıymık
Her yanım tırmık tırmık

Çok görmeyin bu yası
Yakup (as)’ın kayboldu da
On ikide bir tanesi
Yas oldu gündüzü, gecesi
Kapandı dünya penceresi
Rabbisine içten içe duası
Rabbî eşku bessî..

Devamını Oku

Niçin İmtihan Oluyoruz?

0

BEĞENDİM

Müslümanlar olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Yol kenarında ölmüş bir kedi, tavuk vb kadar Müslüman’ın kıymetinin olmadığı günler. İmanın avuçta kor olduğu günler. Hak söz söylemenin mangal değil bir manga kadar yürek istediği günler. İnsanın tahammülde zorlandığı günler.

Her şeyden önce mülk O’nun, dilediğini hiç güldürmez, dilediğini hiç ağlatmaz. Dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar. Kadere iman eden kederden emin olur. Hayır, Allah’ın seçtiğindedir. Kader hükmünü icra edince ne atomun gücü ne de ışığın hızı kalır. Müslüman’ın bunu söylemesi imanının, Yelkenine güvenmiyorsan deryada dolaşma,Elindeki metreyle kilometreleri ölçmeye kalkışma demesi de aciz bir kul olmasının gereğidir. Bununla beraber insanın imtihan olmasının çok hikmetleri vardır.

Kabiliyetlerinin inkişafı için imtihan olur insan. Madenler işlenmeden değeri düşüktür. İnsanlar madenler gibidir. İbrahim (as), hanımı Hacer’i, semasında vahşi kuşların uçuştuğu, arzında canavarların koşuştuğu, güneşinin başını, kumunun ayağını kavurduğu ıssız vadiye kundaktaki yavruyla bırakmakla, ateşe atılmakla, yıllarca hasretini çektiği evladını bıçak altına yatırmakla imtihan oldu. Ondaki tevekkül, teslim, tefviz cevheri inciler gibi ortaya çıktı. Yusuf (as) güzelliği ve Zeliha’yla imtihan oldu. Ondaki iffet ve ismet cevheri parıl parıl bir pırlanta gibi ortaya çıktı.

İyi ile kötünün, elmas ile kömürün ortaya çıkması, Ebu Bekir’i sıddık ile Ebu Cehil-i lainin farkının anlaşılması, hakiki mümin ile münafığın belli olması için imtihan olur insan.

Allah (cc) bize bizim ne olduğumuzu, ne kadar dayanıklı olduğumuzu, kaç ayar olduğumuzu göstermek için imtihan eder. “Böylece onların bazılarını bazılarıyla imtihan ettik ki; ‘Allah’ın aramızdan kendilerine lütufta bulunduğu kimseler bunlar mı?’ desinler” Enam/53

Günahlarının affı için imtihan olur insan. Ayrıca bela ve musibet için, ille de önceden günah işlenmiş olması şart değildir. Her başa gelen şeyin arkasında hemen bir günah aramak doğru değildir. İbadetler müspet ve menfî diye ikiye ayrılır. Müspet ibadetler namaz, oruç vs.. menfiler ise bela ve musibetlerdir.

Gerçek dost, talebe, arkadaş vb ortaya çıkması için imtihan olur insan. Osmanlı, Hacı Bayram Veli’nin müritlerini askeriyeden muaf tutar. Sayı çok yükseldiğinde durum Hazrete bildirilince benim bir buçuk müridim var der. Benim müridim olan herkes falan yere toplansın diye ilan eder. Herkes toplanır. Hazret, ben bu gün müritlerimden bir kısmını kurban edeceğim. Şimdi sırayla sizleri çağıracağım der. Önceden hazırladığı çadırında bağlı olan koçu keser. Çadırdan akan kanı gören herkes kaçar gider. Sadece bir erkekle bir kadın kalır.

”Bir şey ya bizzat güzeldir, ya neticesi itibariyle güzeldir. Hakikatinin esprisini anlaya bilmek, Kur’anın ifadesiyle, teakkul, tefekkuh, tefekkürle te’vilat-ı ehadisi kavrayabilmek için imtihan olur insan. Teakkul, aklı kullanma; tefekkür, bilme, bildiğini bilme ve bir de bilgiyi kullanma; tefekkuh da işin özünü kavrama, illet-malûl, sebep-netice arasındaki münasebeti görme demektir. Bunların en üst seviyesi de te’vîlat-ı ehâdîstir. Te’vîl-i ehâdîs, sadece rüya yorumu demek değildir. Hayatının tümünü şuurlu yaşayan, her hadiseye sebep-netice çerçevesinde bakabilen, her şeyden bir manâ çıkarmasını bilen ilhama açık, basiret ve firasetli bir bakış açısıdır. Günübirlikçi düşünen, moda tabirle büyük resmi göremeyen, küllî düşünemeyen, küll-cüz’ yani bütün-parçayı beraber okuyamayan neticeyi de göremez.

Nimetlerin kıymetini bilmesi için imtihan olur insan. Şükür, sabır ve ibadet meyvelerini vermesi için. Sabır ve sadakat ancak imtihanlarla belli olur. Allah az verir sabredecek mi, çok verir azacak mı diye sınar insanı. Şan şöhret, makam mansıp hep imtihan içindir. İnsanın gerçek karakterinin ortaya çıkması için bu çok önemlidir. Gurur ve kibir kuru tahtada otururken değil tahta çıktığında belli oluyor.

Allah’ın (cc) katındaki derecesinin yükselmesi için imtihan olur insan. Yakınlık derecesine göre de imtihanın seviyesi artar. Özel insanlar önemli imtihanlara tabi tutulur. Hususi görevler özel imtihanlarla verilir. Efendimiz (as) şöyle buyurmuştur. “İnsanlardan en çok belaya müptela olanlar peygamberler, sonra büyüklükte onlara yakın olanlardır.” İmtihanların en ağırına da Efendimiz (sav) maruz kalmıştır. Sıkıntının her türlüsünü çekmiştir. Daha dünyaya gelmeden babasını, dört yaşında annesini, sekiz yaşında dedesini kaybetmiştir. Yirmi beş yaşında evleninceye kadar amcasının yanında kalmıştır. En sıkıntılı zamanında çok sevdiği hanımı Hadice validemizi, kaybetmiştir. Yedi tane çocuğundan altısını kendisi hayatta iken kaybetmiş evlat acısı yaşamıştır. Hakaretin her türlüsüne maruz kalmıştır. Hanımına iftira edilmiştir. Bir sözünde şöyle buyurmaktadır: “Öyle bir ay yaşadım ki ne şimdiye kadar kimse yaşadı nede benden sonra kimse yaşamayacaktır.” Savaşlarda kazandığı da oldu kaybettiği de. Develeri sürüyle, altını kantarla infak edecek derecede zenginliği de, karnına taş bağlayacak kadar fakirliği de gördü. Otuz erkek gücünde kuvveti hissettiği de, baş ağrısından başına sıkıca sarık sardığı da oldu. Hanımlarıyla boşanma durumuna gelecek kadar aile sıkıntısı yaşadı.

“Her şey zıddıyla bilinir”. Meselâ, karanlık olmazsa ışık, soğuk olmazsa sıcak zevksiz kalır. Acı olmazsa tatlı, açlık olmazsa yemek lezzetsiz olur. İlletsiz âfiyetin, marazsız sıhhatin kıymeti bilinmez. Hayat, imtihanlarla sıradanlıktan kurtulur ve renklilik kazanır.

Bilemiyoruz ki! Belki de Allah seni inleyip ağlarken daha çok seviyordur. Kardeşlik ve dayanışmayı artırarak, daha çok tebliğ ve irşad vazifesinde bulunarak, Allah dostlarının ve gerçek kahramanların tarihçe-i hayatlarını okuyarak zor günler daha kolay geçirilebilir. Allah’ın gülü dikenli yarattığından şikayet edeceğimize, dikenler arasında gül yarattığına şükredelim.

Efendimiz (s.a.v.) bir bela veya musibete maruz kaldığında hemen abdest alır ve namaza dururmuş. Kur’an da “Sabır ve namazla Allah (c.c.)’tan yardım isteyin” buyuruyor. Öyleyse zor zamanlarda namaza daha çok dikkat etmek lazımdır.

Devamını Oku
porno porno izle porno doeda ramadabet girişsloticaleograndslotdayvenombetdeobetritzbetexonbet girişbetwildradissonbetpashagamingpalacebetmaxwinspinco girişbetsinbetsalvadorpalazzobetroyalbetgrandpashabetgrandpashabet juww.com

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.