Annem Babamın Nesi Olur, Yada Noel Baba Neyimiz Olur?

Annem Babamın Nesi Olur, Yada Noel Baba Neyimiz Olur?

Yakın bir zamanda yılbaşı münasebetiyle yaşadığımız, içinde “Noel Baba”nın da bulunduğu bazı lüzumsuz tartışmalardan henüz kurtulmuşken, yeni bir lüzumsuz tartışma malzemesiyle karşı karşıyayız: 14 Şubat Sevgililer Günü…

Aslında işin özü, tüm bu sembolleri kapsayan basit tartışmalardan ziyade, manevi alanda gelişme sağlamak ve manevi alanda kazanımlar sağlamaktır. Yoksa birkaç görsel ve sembolik öge vesilesiyle ne dinden çıkılır, ne de kamil bir mü’min olarak rıza-i ilahi makamına ulaşılır. Ama yine de yeri gelmişken birkaç kelam etmeden geçmeyeceğim.
Henüz çocukken, bir ara annemin moralinin birkaç gün bozuk olduğunu müşahede ettim ama nedenini anlayamadım. Kısa bir süre sonra mesele anlaşıldı. Meğer sevgililer günü gelmiş ve geçmiş, babam hiç farkında olmamış ve anneme en ufak bir hediye ve taltifte bulunmamış. Zaten böyle şeyler bizim kültürde dikkate alınmazdı ya, nereden aklına geldi bilmem ama, annemi o sene ilgilendirmiş… Beni ilgilendiren ve şaşırtan kısım ise daha başkaydı. Aklımın almadığı şey, annem babamın nereden sevgilisi oluyordu? Onlar karı-koca değil miydi? Ne zaman sevgili olmuşlardı?

O zamanlarda karı-kocanın sevgili olabileceği fikri bana çok uzak gelmişti. Çünkü etrafımızda sevgili gibi davranan, hatta bundan ileri, nezaket çerçevesinde ilişkileri olan karı-koca bile neredeyse görmemiştim. Koca, hep bir amir ve patron edasında, karı ise emir kulu bir hizmetkar edasında olurdu. Peki bu doğru muydu? Hayır!

Şimdi anlıyorum ki, aslında sevgililer günü denilen o şey, bir vesile olarak değerlendirildiğinde, bu sevgi-saygıya dayalı evlilik müessesine güzel bir katkı sağlayabilirmiş. “Bizim geleneğimizde sevgililer günü olmaz. Bu bid’attır.” Diyenlere şu soruyu sormadan edemeyeceğim: “Geleneğimizde hanımlara karşı kabalık, nezaketsizlik ve despotluk mu var da, bunları hemen her gün icra ediyoruz?”

Evet, “sevgililer günü”, tıpkı “yılbaşı” gibi bizim kültürümüzün ögesi değildir. Ama bir değer olarak, eşler arası ülfet ve muhabbet, nezaket ve hoşgörü bizim kültürümüzün bir ögesidir. Eğer bu “sevgililer günü” denilen şey, yılda bir bile olsa kaybettiğimiz bu değeri bize hatırlatıyorsa buna itiraz etmek, hatta lafını bile etmek bize yakışmaz.
Meşru ölçüleri aşmamak kaydıyla, ne yılbaşı kutlayan bir kimse Aziz Nikolay’ı tanır, ne de Sevgililer gününü kutlayan kimse Aziz Valentin’i! Global dünyanın belki de en sıradan ortak kültürleri olmuş bu ögeleri sürekli dile dolayarak, asıl büyük bela olan küfür, şirk, isyan, fuhuş, zina, faiz, yalan, talan vb. gibi içimizde yaşayan onlarca musibete ses etmemek ancak bir yenilmişlik psikolojisiyle açıklanabilir. Manevi dünyadaki mağlubiyeti, sembolik ögelerle uğraşarak kapatmaya çalışmak acizliğimizin bir göstergesidir.

Tüm bu ifadelerimden, yılbaşı kutlamalarını savunduğum anlamı da çıkmasın. Bir vakıaya nasıl yaklaşmamız gerektiğinin sosyolojik tahlilinden başka bir gayem bulunmamaktadır.

Özetle, dünya insanının genel kültür ögelerinden olmuş bazı meşru sembolik ve insani adet ve alışkanlıkları, inatla bir dine veya dinsizliğe hasretmek, yaşadığımız dünyanın gerçeklerine uymamaktadır. Bir durum karşısında Müslüman kimse, prensiplerle hareket eder. Genel insani ve ahlaki prensiplerde sorun yoksa o işle mücadele etmeye gerek görmez. Zaten hepimizin bildiği gibi, ameller niyetlere göredir.

Köprüler kurmak, gönüller yapmak için yola çıkan bir kimse, basit bahanelerle binlerce gönül yıkmamalıdır. Okyanusları geçmek için çıkılan yolda, ufak bir derede boğulmamalıdır.

Hacı İhsan ŞAHİN( haciihsan.sahin@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.