Anne İnleyen Bir Ney

Anne İnleyen Bir Ney

Kainatın mayası sevgiydi, muhabbetti. Sevdiğin için yaratmıştın bizleri Rabbim, sevmeseydin yaratmazdın. Sevgi ile yoğrulmuştu kainat. Sevgi ile yoğrulmuştu insan. Bir oyun ve oyalanmadan ibaret olan, Rabbimin katında sinek kanadı kadar değeri olmayan bu imtihan dünyasında ancak sevgi le ayakta kalabilirdi insan. Hava gibi, su gibi muhtaçtık sevgiye. Sadece insan mı? Bir çiçeği bile soldurmuyor muydu sevgisizlik, ilgisizlik, değersizlik. Günümüzdeki solmuş çehrelerimizin, katılaşmış kalplerimizin, şüphe duyan akıllarımızın, kimselere güvenememeizin, kimseyi sevemememizin, sevildiğimize inanamamamızın altındaki nedende bu değil miydi? Kutsal kitabım “O’na dayan, O’na güven…” (Hud Süresi 123) diye ferman ederken bizleri solduran bu fermana iman edemememiz değil miydi? Temel sorun Rabbimiz’i bilmememiz, bildiğimizi sanmamız yanlış bilmemiz, sevdiğimizi zannederken sevmememiz, O’na dayanmak yerine masivaya dayanmamız, O’na güvenmek yerine fani şerlere güvenmemiz, güvendiğimiz dağlara karların yağması umutlarımızın kırılması, yıkılmamız değil miydi? Ancak Senin sevginle doğrulabilirdim ey Rabbim. Ancak Senin sevginle solan yüzüme renk gelirdi tekrar, kıştan sonraki baharda dirilmesi gibi kainatın bende Senin sevginle dirilebilirdim yeniden, Senin sevginle kurtulabilirdim şüphelerimden, vesveselerimden, Sana güvenerek, senin rızan için ‘’Bismillah’’ diyerek başlayabilirdim her işime, senin adınla güvenebilirdim insanlara. ‘’Beni sen kaldır ki kimseler yıkamasın.’’ diyor ya Sadi Şirazi, Sana dayanıp güvenirsem kimseler yıkamaz beni bilirim ey Rabbim. Senden geldiğini ve Senin iznin ile geldiğini bilirim her şeyin. Senin görevli bir memurun gibi beni Sana yaklaştırmak için geldiğini bilirim.‘’Bizi bu çöllerde mahvettirme.’’ diye dua ederken dilim ancak Senin sevginle tutunabilirim hayata ey Rabbim, ancak Senin sevginle bu çöllerde mahvolmaktan kurtulabilirim. Senin katındaki değerimi, Seninde beni sevip sevmediğini merak ederken, Hz Enes (r.a)’nın rivayet ettiği Sevgililer Sevgilisi Efendimiz (s.a.s.)’nin fermanı yetişiyor imdadıma. ‘’Allah katındaki hissesini öğrenmek isteyen kimse, Allah’ın kendisinin yanındaki hissesine baksın.’’ (Suyuti, CamiusSağir 6/49). Benim kalbim ki izin verdiğin için sevebilir Seni. İzin verdiğin için teşekkür ederim Ey Rabbim, sevdirdiğin için, tam duyamasam da kalbimde sevgini bu kadar da olsa duyurduğun için teşekkür ederim.

Sevildiğim için yaratılmıştım latif bir surette. Rabbimin dünyadaki en nazik, nazenin misafiriydim. Dünya yolculuğumda ana rahmine düştüm ilkin. Rabbim yarattığı en şefkatli varlığın rahmini durak yaptı bana. Şefkat kahramanına emanet etti. Canını canıma katacak olan, canını evladı uğruna hiç düşünmeden feda edebilecek olan Rahim sıfatının kainattaki muhteşem tecellisi olan anneme. Annem, senin rahmin oldu ilk durağım, sığınağım, korunağım. Sevginle sardın minicik bedenimi. Kalbinle beraber atan minik bir kalp vardı rahminde. Sevginle büyüttün minicik kalbimi. Ve ilk muallimim oldun annem. Bu dünya imtihanımdaki ilk rehberim, öğretmenim. Tıpkı bir binanın temellerinin atılması gibi senin rahminde seninle beraber atıldı temellerim. Bembeyaz bir kumaşın üzerindeki nakışlar gibiydi bilinçaltım. Rabbimin sevgisinin nakşedildiği, iman nakışlarının bulunduğu bembeyaz bir kumaş. Sonrasında seninle beraber şekillendi bilinçaltı kodlarım. Senin kişiliğin, yaşayışın, hissettiklerin, senin her şeyin benim hayatımın yapı taşları oldu annem.

Yolculuğum o sıcacık yuvadan dünyaya gözlerimi açışımla devam etti. Yine yanımda hep sen vardın annem. Geceleri ağladığımda ilk sen duydun sesimi, sen koştun yanıma, sen bastın beni sıcacık bağrına. Rabbimin engin şefkat ve merhametiyle lütuf ve kereminden gönderdiği anne sütüyle besledin beni. Büyüyebilmem için senin sütüne, sütünden de öte sevgine ihtiyacım vardı annem.

Küçücük ellerimle sarılmaya çalışırken boynuna, dünya meşgalesiyle yanımdan ayrılmak zorunda kaldığın anlarda gitmeni istemezken, güvendiğim sendin, sığınağım senin sevgin ve şefkatindi ve en büyük korkum seni kaybetmekti annem. Sana bağlanmıştım, sana dayanmıştım, sana güvenmiştim, bütün güzellikleri senden bilmiştim ve belki de sana iman etmiştim annem.
Tüm varlık Cenab-ı Hakkın sıfatlarını yansıtan bir aynaydı. Rabbim tanınmak ve bilinmek için yaratmıştı kainat sarayını. Annem ki Rabbim’i tanımama vesile. Rabbimin sevgisi annemin sevgisinin kat kat üstündeydi.Sen ki ilk muallimin, sendeki tüm sevginin, şefkatin, merhametin asıl kaynağının o ulvi sıfatların sahibinin Rabbim olduğunu bana bildirecek ilk öğretmenim. Sahibimin sen değil Rabbim olduğunu ve sana sadece emanet edildiğimi sevginle bana duyuracak olan annem. Annem ki kıyamazken evladına, gecelerini gündüzünü hatta ömrünü adarken ömrüme, Rabbim ki anneme o sıfatları yerleştiren o güzelliklerin asıl sahibi. Hiç yalnız bırakır mı kulunu, zaten buyurmuyor mu ‘’ Kuluma şah damarından daha yakınım.’’ (Kaf Süresi 16).
Cahiliye devrinde diri diri toprağa gömülürken çocuklar, günümüzde de Allah’tan uzak kendi arzu ve isteklerimiz için dünyaya getirilen çocuklarda diri diri toprağa gömülmüyor muydu? Farkında olmadan kendine kul evlatlar mı yetiştiriyordu anne? Anne emanetin bilincinde miydi? Anne Allah’ın bilincinde miydi? Binanın kurtuluşu nasıl temellere inilerek temellerin düzeltilmesi sağlamlaştırılması ile mümkünse, insanlığın kurtuluşu, hepimizin temellerini atan annenin bilinçlenmesi ile olmayacak mı?Allah aşkına ulaşmış bir annenin Allah aşkına ulaşmış evladı. Hz. Meryem ki Hz. İsa gibi bir evlada anne olma şerefine nail. Peygamber sevdalısı annelerin peygamber sevdalısı evlatları.. Ne kadar çok örnek var.. Bilimsel araştırmalarda kanıtlamıyor mu bunu?Toplumun mimarları başta ilk muallim anne değil mi? Su andaki perişaniyetimizin sorumlusu yine bizler insanoğlu değil mi? Öyle buyur muyor mu Rabbimiz: ‘’Muhakkak ki Allah insanlara zulmetmez lakin insanlar kendi kendilerine zulmediyorlar.’’
Annenin Allah ile kurbiyeti tam olursa, nesli yok etmeye Allah’tan koparmaya çalışanların karşısında bu kadar kolay devrilmeyecek, yıkılmayacak, iman gücüyle dik durabilecektir toplum.O’na dayansak O’na güvensek O’na emanet etsek her şeyimizi. O emanette emin, asla zayi etmeyecektir bizleri.

Anne inleyen bir ney misali, anne hicrandan bir yumak… Gözleri hep buğulu nemli ve her zaman zârzâr. Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak. Anne evlat emanetinin ağırlığıylaızdıraplı, iki büklüm. Rabbinin en nazik, nazenin misafirinin emanet edilme şerefine nail. Cennetler serili annenin ayaklarının altına, cennetlere dilbeste nurani bir varlık anne.

Rayiha KAYA( rayiha.kaya@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.