DOLAR

36,0683$% 0.16

EURO

37,2336% -0.11

STERLİN

44,7777£% 0.01

GRAM ALTIN

3.328,49%0,62

ONS

2.873,47%0,46

BİST100

9.951,65%1,11

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a

Allah’a yönelişin ilk adımı:Tövbe

Allah’a yönelişin ilk adımı:Tövbe
0

BEĞENDİM

O’nun engin rahmetine açılan böyle bir kapının varlığı bile Allah’a binlerce hamd ve senayı gerektiriyor.

Tövbe, mücella dinimizin tarif ettiği ibadetlerin en efdali, kemalat makamlarını başlangıcı, ilahi hoşnutluğa ulaşmanın en parlak yoludur.

Diğer taraftan tövbe, kul olmanın bir tabiatı olan günahlardan arınmak için farz bir ibadettir. Her ibadetin kendine mahsus vakti olduğu halde, belli vakti olmayan bir ibadettir. Rabbinin hoşnutluğunu arayan herkesin, her anda, her durumda O’nunla gönül irtibatını tazelemesi için tövbe hazırdır.

Ser­ver-i Ci­han Efen­di­mi­z’in (s.a.v) gün­de yet­miş ve­ya yüz de­fa töv­be et­ti­ği­ni bil­dir­me­si, pey­gam­ber­le­rin da­hi töv­be­den uzak ka­la­ma­ya­cak­la­rı­nı iza­ha yet­mek­te­dir. O hal­de genç-ih­ti­yar, has­ta-sağ­lam, âsi-ita­at­kâr bü­tün üm­met-i Mu­ham­med töv­be et­mek­le mü­kel­lef­tir.

İn­san ku­sur­lu ve âciz var­lık­tır. Zâ­hi­rî ve bâ­tı­nî hal­le­rin­de arın­ma­ya, te­miz­len­me­ye muh­taç­tır. İm­da­da töv­be ka­pı­sı ye­ti­şi­yor. Bu sa­ye­de kul her an yü­zü­nü Hakk’a dön­dü­re­bi­li­yor, ezel­de­ki ahid ve mi­sa­kı­nı töv­be ile ta­ze­le­ye­bi­li­yor. Ve töv­be eden, ku­sur ve is­ya­nı­nı gö­rüp boy­nu­nu bü­ken in­sa­nın, “Ey rab­bim! Sen ga­fûr ve ra­hîm­sin. Be­ni ba­ğış­la!” ya­ka­rı­şı­nı yü­ce mev­lâ çok se­vi­yor.

Töv­be, âlem­le­rin rab­bi­ne gi­den ak-pak yo­lun ka­pı­sı­dır. O ka­pı­dan her gi­riş­te kalp­ler fe­rah ve it­mi­nan bu­lu­r, gü­nah kir­le­rin­den arı­nı­r. O ka­pı âlem­le­rin rab­bi­nin hoş­nut­lu­ğu­na açı­lı­r.

Töv­be, ke­li­me ola­rak “in­sa­nın dö­nüp gel­me­si, rü­kû et­me­si; gü­nah ve is­yan­dan dö­nüp Hakk’a yö­nel­me­si­dir.”

Bu dö­nüş­te her­ke­sin ha­li fark­lı: Kâ­fir küf­rün­den, mü­min gaf­le­tin­den, fâ­sık is­ya­nın­dan dö­ner, yo­lu­nu Al­lah’a çe­vi­ri­r. Ni­ce âsi kul­lar gü­nah­la­ra müp­te­lâ iken, bu yol­la kur­biy­yet ma­ka­mı­na ulaş­tı­lar, üm­met-i Mu­ham­med’e ör­nek ol­du­lar.

Rab­bi­miz Kur’ân-ı Ke­rîm’de pek çok âyet-i ce­li­le­de töv­be­yi fer­man bu­yu­ru­yor; Fahr-i Ci­han Efen­di­miz (s.a.v) de da­ima gü­nah­la­ra töv­be­yi emir ve tav­si­ye edi­yor.

Töv­be hiç bek­le­til­me­ye­cek ka­dar önem­li­dir. Mü­mi­ne ya­ra­şan ve on­dan bek­le­nen, ya­nı­lıp iş­le­di­ği bir gü­na­hın ar­dın­dan he­men töv­be­ye sa­rıl­ma­sı­dır. Çün­kü töv­be farz­dır. Töv­be yok­sa, so­rum­lu kal­mak var. Bu­nun an­la­mı şu­dur: Bin de­fa tö­kez­le­yip düş­sek de, bin bir kez kal­kıp yo­la de­vam et­me şan­sı­na sa­hi­biz. İş­te Al­lah’a gi­den yol bu ka­dar açık, bu ka­dar gü­zel­dir. Ne bü­yük bir rah­met, ne bü­yük fır­sat!

Töv­be­siz kal­ma­nın iza­hı ise şu­dur: Kul iş­le­di­ği gü­nah­la bir ha­ra­ma gir­miş olu­r. Eğer töv­be et­mez­se, ge­ri dön­me­di­ğin­den do­la­yı ikin­ci bir ha­ram onu bek­ler. Bir gü­na­hı iki­ye kat­la­mak ya da ge­ri dö­nüp o kir­den yı­kan­mak… Han­gi­si ter­cih edi­lir?

Ce­nâb-ı Mev­lâ­mız, töv­be­de ace­le et­me­miz için ba­kın ne bu­yu­ru­yor:

“Al­lah ka­tın­da mak­bul olan töv­be o kim­se­le­rin yap­tı­ğı­dır ki, on­lar ca­hil­lik­le­riy­le bir kö­tü­lük iş­le­dik­le­rin­de, ace­le ola­rak töv­be eder­ler. İş­te Al­lah böy­le kim­se­le­rin töv­be­le­ri­ni ka­bul bu­yu­rur.” (Ni­sâ 4/17)

Gü­nah­tan piş­man­lık du­yup Al­lah’a yö­ne­liş­te­ki bu aci­li­ye­tin en önem­li se­be­bi, hiç şüp­he­siz ölü­mün her an gel­me ih­ti­ma­li­dir. Düş­tü­ğü is­yan ve ha­ta­la­rın ar­dın­dan Al­lah’a dön­me­miş bir kul ola­rak O’nun hu­zu­ru­na git­mek… Han­gi mü­min bu­na ra­zı ola­bi­lir?

Al­dı­ğı­mız her ne­fes, kal­bi­mi­zin her atı­şı bir fır­sat­tır. O fır­sat­lar bit­me nok­ta­sı­na ge­lin­ce ar­tık ka­pı­lar da ka­pa­nı­r. Rab­bi­mi­zin ika­zı çok açık­tır:

“Yok­sa ka­bul olu­nan töv­be, kö­tü­lük­ler ya­pıp edip de, iç­le­rin­den bi­ri­ne ölüm ge­lip ça­tın­ca, ‘Ben şim­di töv­be et­tim’ di­yen­le­rin­ki de­ğil. Kâ­fir ola­rak ölen­le­rin­ki de de­ğil. İş­te öy­le­si kim­se­ler için çok acı bir azap ha­zır­la­dık.” (Ni­sâ 4/18)

Gö­rü­lü­yor ki, ölüm anı­na ka­dar Al­lah’a yö­ne­li­şi ge­cik­ti­rip, tam o an­da ya­pı­lan töv­be için ar­tık çok geç…

Ya­pı­lan ha­ta­la­rın, gü­nah­la­rın ba­ğış­lan­ma­sı­nı is­te­mek­le bir­lik­te, on­la­rı ter­ket­mek töv­be­nin ha­ki­ka­ti­dir. İba­det ve ta­at­le­rin­de­ki nok­san­lık­la­ra ha­ki­ki töv­be, on­la­rın ka­za edil­me­si­ gay­re­ti­ni ge­rek­ti­ri­r. Kul hak­la­rı­na ge­lin­ce, an­cak he­lâl­le­şe­rek töv­be­nin ha­ki­ka­ti ta­hak­kuk eder.

Gü­nah­la­rın­dan do­la­yı rab­bin­den ha­yâ et­me­si töv­be­kâr in­sa­nın özel­li­ği­dir. Yok­sa dil­de, söz­de kal­mış ve piş­man­lık du­yul­ma­dan söy­len­miş bir is­tiğ­far cüm­le­si ger­çek töv­be ola­bi­lir mi?

Töv­be ka­dar, töv­be­de sa­bit kal­mak da önem­li­dir. Bu­nun en gü­zel yo­lu ise, Al­lah dost­la­rı­nı şa­hit tu­ta­rak töv­be et­mek­tir. Son­ra on­lar­la be­ra­ber ol­mak, Hakk’a gi­den ker­van­da bir­lik­te yol al­mak­tır… Bu, gön­lü Al­lah’a bağ­lı, il­miy­le âmil ule­mâ­nın, ârif­le­rin ter­bi­ye­si­ne gir­mek de­mek­tir.

Rab­bi­miz bu­yu­ru­yor ki: “Ey iman eden­ler! Sa­mi­mi ve ke­sin bir dö­nüş­le Al­lah’a töv­be edi­niz.” (Tah­rîm 66/8)

Bu âyet­te tav­sif edi­len töv­be­ye “na­suh töv­be­si” de­nir ki, bir da­ha gü­na­ha dön­me­mek üze­re ya­pı­lan töv­be­dir. Önem­li olan da iş­te bu ha­li el­de et­mek­tir. Tam, kâ­mil bir töv­be­den söz ede­cek­sek, bu töv­be-i na­suh­tur.

İş­te bu nok­ta­da rab­bâ­nî âlim­le­rin ya­nın­da, on­la­rı şa­hit tu­ta­rak ya­pı­lan töv­be­nin öne­mi or­ta­ya çı­kar. Al­lah dost­la­rı­nın ya­nı­na gi­dip, on­la­rın mâ­ne­vî ter­bi­ye­sin­de ve ke­mâ­lât­la­rı­nın hi­ma­ye­sin­de, Al­lah’ın ni­ha­yet­siz rah­me­ti­ni bi­le bi­le, o rah­me­tin ga­za­bı­nı kat kat aş­tı­ğı­nı id­rak ede ede, O’nun ce­mâ­li­ne ta­lip ola­rak töv­be-i na­su­ha ula­şı­lır.

Her tür­lü ilim ve hü­ner­de bir üs­tat-ta­le­be iliş­ki­si na­sıl ge­re­ki­yor­sa, töv­be ma­ka­mın­da da töv­be­sin­de sa­bit ol­muş te­miz in­san­lar­la hem­hal ol­mak şart­tır. Han­gi ilim üs­tat­sız, han­gi sa­nat us­ta­sız ele ge­çer? Töv­be­yi hak­kıy­la ya­pıp, o hal üze­re sa­bit kal­ma hü­ne­ri­nin üs­tat­la­rı da, pey­gam­ber vâ­ri­si ule­mâ-yi izâm ve ev­li­ya-i ki­râm­dır. Bu zat­lar­la hem­hal olan­lar, tıp­kı on­lar gi­bi töv­be­le­rin­de sa­bit ka­lır, gü­nah iş­le­mek­ten ha­yâ eder­ler.

Yü­ce rab­bi­miz, her gü­na­hın töv­be­si­ni ka­bul bu­yu­ra­ca­ğı­nı be­yan et­mek­te­dir. O hal­de yap­tı­ğı töv­be­nin ka­bul edi­le­ce­ği­ne da­ir mü­mi­nin şüp­he­si ol­maz. Onun şüp­he ve en­di­şe­si, yap­tı­ğı töv­be­nin ger­çek bir töv­be ol­ma­dı­ğı­na da­ir­dir.

Mü­min töv­be edil­me­yen bir gü­nah­tan rab­bi­nin in­ti­kam ala­bi­le­ce­ği­nin id­ra­ki için­de ya­şar. Çün­kü rab­bi­mi­zin ga­za­bı gü­nah­lar için­de sak­lı­dır. Al­lah Te­âlâ her şe­ye ga­lip ve in­ti­kam alı­cı­dır.

Kur’ân-ı Ke­rîm’de bun­la­rın mi­sal­le­ri biz­le­re bil­di­ril­mek­te­dir. Bin­ler­ce yıl iba­det ve ita­at eden İb­lîs, Hz. Âdem’e (a.s) sec­de em­ri­ne is­yan ve bu is­ya­nın­da ıs­rar et­ti­ği; töv­be et­me­di­ği için ebe­dî ola­rak ko­vul­muş ve lâ­net­len­miş­ti.

İlk in­san ve ilk pey­gam­ber Hz. Âdem’in (a.s) oğ­lu da iş­le­di­ği ci­na­ye­te piş­man olup töv­be et­me­di­ği için ko­vul­muş­tu.

Hz. Mu­sa (a.s) dev­rin­de ya­şa­yan Bel‘am b. Bâ­ûrâ, çok sa­lih bir zat ol­du­ğu hal­de, son­ra­dan ha­ram­la­ra mey­let­miş­ti. Fa­kat piş­man ol­ma­dı­ğı, töv­be­ye sa­rıl­ma­dı­ğı için o da tar­de­dil­di. Hz. Nuh’un (a.s) oğ­lu da is­ya­nın­da ıs­rar et­ti­ği, töv­be et­me­di­ği için he­lâk edil­di.

Hz. Pey­gam­ber (s.a.v) za­ma­nın­da­ki müş­rik­ler, ta­rih­te da­ha ni­ce­le­ri… Mu­kad­des ki­ta­bı­mız is­yan ve gü­nah­la­rın­da ıs­rar­cı olan, töv­be­ye ya­naş­ma­yan ve bu se­bep­le de pe­ri­şan ve he­lâk olan­la­rı bi­ze ha­ber ve­rmek­te­dir. Bi­ze ve kı­ya­me­te ka­dar ge­le­cek bü­tün in­san­la­ra… İb­ret için, yü­zü­mü­zü bir an ön­ce Hakk’a dön­me­miz için…

Kur’ân-ı Ha­kîm’de ha­ber ve­ri­len bu bed­baht in­san­la­rın he­men ya­nı­ba­şın­da bir pey­gam­ber var­dı. Hat­ta o pey­gam­ber iç­le­rin­den bir­çok­la­rı­nın ya­kın ak­ra­ba­sı, ki­mi­nin de ba­ba­sı idi. Ama on­lar he­lâk ol­mak­tan kur­tu­la­ma­dı­lar.

Evet, Ce­nâb-ı Mev­lâ’nın en­gin mer­ha­me­ti var. Fa­kat o rah­met der­ya­sı­nın ke­nar­la­rın­da do­la­şıp, bir yu­dum iç­mek­ten im­ti­na eden­le­rin na­si­bi ne ola­bi­lir? Ha­ta­sı için özür di­le­mek­ten inat ve ıs­rar­la ka­çı­nan­la­rı kim af­fe­de­bi­lir?

Oy­sa ka­pı açık. Can bo­ğaz­da dü­ğüm­le­nin­ce­ye ka­dar, kı­ya­met sa­ati­ne ka­dar açık. Ye­ni­den doğ­mak is­te­yen­le­ri, ya­şa­ma şev­ki­ni yi­ti­ren­le­ri, ebe­dî cen­net yur­du­nu öz­le­yen­le­ri bek­li­yor. Ve o ka­pı­dan gi­rip ge­ri dön­me­yen­ler, bir kut­lu yol­cu­luk­ta âlem­le­rin ve kalp­le­rin sa­hi­bi­ne doğ­ru, ger­çek va­tan­la­rı­na doğ­ru yü­rü­yor­lar.

Muhammed Saki ELHÜSEYNİ

Kaynak: HAYAT DENGEMİZ

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.