Allah’a Verilen Sözün Unutulması

Allah’a Verilen Sözün Unutulması

Kalu Bela’da bir ruh idik. Her şey güzel ve her şey yolundaydı. Günah işlemez, gıybet yapmaz, kul hakkı yemezdik. Yaratılışımızın gereğini tam olarak yapardık. Orada kötülük, **ibadet**lerde aksaklık ve dünya sevgisi de yoktu. Orada o kadar mutluyduk ki, oradan ayrılmak dahi istemiyorduk. Hatta **Rabb**im bizleri dünyaya gönderdiği zaman oradan ağlayarak ayrıldık. Ama birde söz verdik “Ya **Rabb**i ben dünyada senin emir ve yasaklarına harfiyen uyacağıma söz veriyorum! ”

Dünyaya gözümüzü açtık ve ağladık. Günler hızlıca geçmeye başladı. Bir de baktık ki dünyaya alışmaya başlıyoruz. Önce tebessümler sonra gülmeler derken bir baktık ki kahkahalar atmaya başlamışız. O dünyaya gelirken ki ağlamamızdan eser kalmamış. Ve günler geçti, genç bir delikanlı olduk. Günah işlemeye ve dünyaya daha bir aşk ve şevkle daldık. Nefsi duygular, şehevi istekler bizi çepeçevre sardı ve melek halimiz yavaş yavaş kaybolmaya, simamız değişmeye başladı. Günler hızlıca geçiyor ve biz Kalu Bela’daki hayatımızı ve **Allah**’a verdiğimiz sözü, git gide unutuyoruz.

Olgun bir yaşa geldik. Ama halen **Allah**’a verdiğimiz sözü hatırlamıyor ve şeytanın askerliğinden terhis olmuyoruz. Çünkü dünya zevki **Allah** aşkının önüne çoktan geçmiş durumda. Evlat sevgisi, para kazanma hırsı, makam v.b. şeyler daha cazip ve rahat geliyor. Nefsimizin de bir o kadar hoşuna gidiyor.

Evet yaş kemale erdi. Saçlar beyazladı, kalbimiz tekledi, tansiyonumuz da aldı başını gidiyor. Tabi diz kireçlenmesi ve bel bükülmesi de çabası. Göz ucuyla bakınca ayağımızın birinin de kabre doğru kaydığını görüyoruz. Eeee, dilenciye verilen sadakalar hafiften artmaya başlar. ’’Biraz da sakal bırakayım ne de olsa **sünnet**tir.’’ düşüncesi akla gelir. Maldan zaten eser kalmadı, mirasçılar biz ölmeden çoktan paylaştı bile . Haaaa birde mahallemizde bir caminin varlığından haberimiz olur. Üstelik arka sokaktaymış 50 yıldır yolunu da bilmediğimiz. Ne aksilik ise yıllardır dikkatimizi çekmemiş ve** imam** efendiyi de zaten tanımayız. Ayağımız yavaş yavaş o tarafa kayar ve kendimizi caminin içinde buluruz. **Vaiz** efendi vaaz verir “Kalu Bela’da tüm insanlar söz verdi.’’ biz aval aval vaiz efendinin ne demeye çalıştığını anlamaya çalışırken bir baktık ki meğer o sözü biz vermişiz. Üstelik gelmek istemediğimiz yerden şimdi oradaki halden eser dahi kalmamış bir şekilde dünyaya dalmışız. Yaş geçmiş, iş bitmiş, günah yığınla ve hastalıklar diz boyu.

Evet geldik ince çizgiye. ’’Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşr olursunuz…’’ **hadis-i şerif**i bize ölüm anımızın şeklini anlatsa da başka hadiste de tövbe kapılarının açık olduğunu ve sınırsız günahımız dahi olsa rabbim bizleri af edebileceğini müjdeliyor. Ye’se kapılmadan ve günahlarda da ısrar etmeden o kapıya yönelmeli, af ve mağfiret dilenmeliyiz. Rahmet deryasından bir damla bize verilince biz ihya oluruz fakat, onun deryasından hiç bir şey eksik olmaz. Bu bilinçle Rabbimize yalvarıp yakarmalıyız.
 

Kadir GÜNEŞ( kadir.gunes@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.