Ailede Eş Hz Muhammed (s.a.v)

Ailede Eş Hz Muhammed (s.a.v)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resulüne salat, selam olsun.

 

Ailede Eş Hz Muhammed (s.a.v)

 

Hz. Muhammed (a.s)’ın peygamberlik vasfı ile yaptıkları ve söyledikleri bizim dinimizdir. Beşer/insan olarak yapıp ettikleri ve sözleri ise bizim ahlakımızdır. Zira o üsve-i hasene/ en güzel örnektir. Hz. Muhammed (s.a.v) için kullanılan “güzel örnek” anlamındaki bu Kur’ânî tabir, Ahzâb Sûresi’nin 21. ayetinde yer almaktadır. 

 

İlgili ayetin meali şöyledir: “Andolsun ki, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Resûlullah’ta güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)

 

Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu sene mevlid-i nebi haftası teması, “Peygamberimiz ve aile” olarak belirlendiğinden bizde mütevazı, küçük bir katkı  ile, sizler de okumakla, peygamber efendimize sevgimizi, saygımızı ve onun peygamberliğine İmanımızı yenileyelim istedik.

 

Bir Aile Ferdi Olarak Hz. Peygamber (s.a.v); önce bir  eş (Aile Reisi), sonra baba ve dede pozisyonlarında Aile hayatını yaşamıştır. 

 

Bizim dilimizde, Eş, aynı zamanda ‘Aile Reisi’ demektir.  Aile Reisi, Aile fertlerini idare eden, ailenin yöneticisidir.

 

Resulullahın Aile hayatı incelendiği taktirde, onun en iyi bir eş vasfı ile, Ailenin  yönetiminde altı ana prensip doğrultusunda hareket ettiği görülmektedir.

 

İşte o altı ana prensip:

 

1-Sorumluluk 

 

Aile bireyleri arasında tesis edilmesi gereken önemli bir duygu  sorumluluk hissidir. Bu bilince sahip aile fertleri ancak birbirlerine karşı ciddi bir sorumluluk hissi taşıyacaklardır.

 

Peygamber efendimiz, eşlerin  en önemli vasfının sorumluluk olduğunu çağları delip gelen mesajında şöyle ifade etmektedir.

 

“Hepiniz sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür.”(Buhârî, İstikrâz, 20)

 

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ev içerisindeki halini aile fertleriyle olan münasebetini merak eden Esved (b. Yezîd) şöyle demiştir: “Hz. Âişe’ye ‘Resûlullah (s.a.v.) evinde ne yapardı?’ diye sordum. Hz. Âişe şu cevabı verdi: ‘Kendi ailesinin işinde yani kendi evinin hizmetinde bu- lunurdu. Namaz vakti gelince de namaza çıkardı.” (Buhârî, Ezân, 44.) buyurdu.

 

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sade ev hayatına dair işaretler içeren bu rivayet, Müslümanlara aileleriyle sürdürdükleri gündelik hayat hakkında fikir vermektedir. 

 

Kendi işini gören, günlük hayatı içerisinde aile fertlerine yük olmayan, hatta zaman zaman onlara yardımcı olan bir Peygamber’in (s.a.v.) ümmeti olarak bizler, müşterek bir hayat yaşadığımızı göz önünde bulundurarak aile içerisinde sorumluluklarımızı Allah Resul’ünden 

örnek almalıyız.

 

Aile fertlerinin ihmal edilmesinden sakındıran ve onların ihtiyaçlarını gidermeyi bir sadaka olarak tasvir eden Hz. Peygamber (s.a.v.), “Geçindirdiği kimseleri ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter.” buyurmaktadır. Başka bir rivayette de; “Bir kişi sevabını umarak ailesine harcama yaptığında, bu harcama onun için sadaka olur” buyurmuştur. (Buhârî, Îmân, 41).

 

2-Sevgi- Saygı

 

Sevgi, meyletmek, insanın arzuladığı bir şeye meyletmesi, kalbin ve gönlün  arzu ettiği şeye doğru kayması, akmasıdır. 

 

Sayg; değerli bulmak, değer vermek, önem vermek, önem göstermek, dikkate almak manasına gelir. Saygı; sevginin tazahürü ve korumasıdır. 

 

Karı ve koca, birbirinin sevgisine ve ilgisine ihtiyacı vardır. İnsanlar, Sevgiye ve saygıya  mazhar olmayı isterler. Sevgisiz bir yaşamın cazibesi tadı, tuzu yoktur.

 

Aileyi ayakta tutan insani ve ahlâki değerlerin belki de en güçlüsü sevgidir. Muhabbet, meveddet, ülfet gibi kavramlarla da anılan sevgi, koşulsuz ve karşılık beklemeden olduğunda gerçek anlamına kavuşur. 

 

Her yaşta sevgiye muhtaç olan insanoğlu ise en yakınında nefes alan aile bireylerinin sevgisiyle beslenir, mutlu olur ve umutlanır. Bünyesinde adalet ve merhameti de barındıran bir sevgi, aileye her anlamda şifadır.

 

Bu amaç doğrultusunda eşlerin birbirleri için ruhsal ve bedensel sükûneti tesis ettiğine ve bu sekinet halinin Allah’ın varlığına dair bir delil olduğunu ifade eden şu ayeti zikretmek uygun olacaktır: “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler  yaratıp aranıza sevgi ( meveddet) ve şefkat (rahmet) duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır.”(Rum,30/ 21) Başka bir ayette; “İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyar.” (Meryem, 19/96) buyurulur.

 

Allah’ın Elçisi Hz Muhammed (a.s)  buyuruyor ki: “Kişi sevdiğine (eşine) “Seni seviyorum” desin. Hiçbir zaman onun kalbinden çıkmaz.” .” (el-Kafi, 5/569)

 

Allah Resul’ünün aile hayatında sevgi, saygı ve vefa esaslı pek çok örneğe şahit olunan, karı-koca ilişkilerinin sünnet ve hadisler üzerinden tespit edilip ortaya konulması, günümüz toplumunda büyük yaralar alan aile kurumunun kendi dinamiklerine kavuşmasını sağlayacaktır. 

 

Resulullah’ İnsanlar arasında en çok kimi sevdiği sorulduğunda tereddüt etmeden Hz. Âişe validemizi söylemesi, hatta ikinci sırada söyleyeceği kişiyi dahi birincisi üzerinden tanımlayarak, birinci sıradakiyle ilişkilendirerek ‘Babasını’ diye cevap vermesi,( Buhârî, Fedâilü Ashâb, 4.) Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) eşlerine olan derin muhabbetini tarif eden örneklerden sadece biridir. 

 

Vefâ;, Vefa, sevgide devamlılık demektir. Dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkat… Sözünde durma, verilen sözü yerine getirme mânâlarına gelir.

 

Sevgisiyle, inancıyla, malıyla her daim Allah Resûlü’nü (s.a.v) destekleyen Hz. Hatice’yi vefatından sonra hayırla yâd eden, onun hatırasına vefalı bir şekilde davranan Hz. Peygamber (s.a.v) sevgili eşi için şu ifadeleri zikretmiştir: 

 

Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes beni inkâr ederken o, bana iman etti. Herkes beni yalanlarken o, beni tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken o, bana arka çıktı. Ve Allah Teala bana ondan çocuklar nasip etti.” (İbn Hanbel, VI, 117-118)

 

Eşine yönelik muhabbetini ve vefasını, Hz. Hatice’nin vefatından sonra da sürdüren Hz. Peygamber (s.a.v.), onun dostlarına bazı hediyeler göndererek, (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 19) eşinin aziz hatırasını canlı tutmuştur. 

 

Vefatı öncesinde Hz. Peygamber’in (s.a.v) sevgili eşi Hz. Âişe validemizin göğsüne yaslanarak son nefesini vermesi, bizler için hem muhabbet/sevgi, hem sadakat hem de vefanın en iyi örnekliğidir.

 

3-Sadakat 

 

Sadakat; bağlılık, güvenirlilik, doğruluk, doğru sözlü, samimi, dürüst olmak, sözünü yerine getirmek, ihaneti, yalanı, yanlışı, hilesi, ve aldatması, bulunmayan demektir.

 

Aile için vazgeçilmez değerlerden birisi de sadakattir. Sadakat; özü sözü bir olmak, doğru ve dürüst davranmak, düşüncede, niyette ve inançta dosdoğru olmaktır. Böyle bir duruşun hem ahlâki hem de hukuki açıdan aile için ne kadar hayatî öneme sahip olduğu açıktır. 

 

Sadakat, nikâh gibi “mesuliyeti ağır bir söz” vererek birbirine bağlanan eşlerin (Nisâ, 4/19) bu bağı korumasını ve güven duygusuyla yaşamasını temin eder.

 

Sadakat, yalandan uzak durmayı, dürüst ve iffetli davranmayı gerektirir. Pembe yalan gibi asılsız bir bahaneyle eşinden ve çocuklarından gerçeği saklamak, onları kandırmak ve oyalamak iyileşmesi zor yaralara sebep olur. 

 

Aile içinde büyük-küçük, kadın-erkek her birey doğru sözlü ve güvenilir olmaya özen göstermelidir. Hz. Peygamber’in bu husustaki tavsiyesi herkes için bağlayıcıdır:

 

 “Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip yalanı söyleye söyleye  Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 105)

 

Sadakat ayrıca evli bir insan için namusunu korumak, özel hayatın sınırlarını muhafaza etmek ve eşi dışında bir kimseyle meşruiyeti olmayan ilişkiye girmemek anlamı da taşır. Allah Re- sûlü (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde bu hususu şöyle dile getirmiştir: 

 

“Dikkat edin! Sizin, hanımlarınızın üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin hanımlarınız üzerindeki hakkınız, namuslarını muhafaza etmeleri ve hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin vermemeleridir. Dikkat edin! Hanımlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı ise onların giyim ve gıda ihtiyaçlarını güzelce karşılamanızdır.” (Tirmizî, Radâ’, 11)

 

3-İstişare

 

İstişare: Birinin veya bir heyetin fikrine müracaat etme; fikrini, görüşünü alma; danışma anlamına gelmektedir. 

 

Eşlerini seven ve değer veren, onların görüşlerini önemseyen Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ilk vahiyde karşılaştığı zorluğu Hz. Hatice validemizle paylaşarak aşmaya çalışmıştır.

 

Allah Resûlü’nün  sevgili eşinden aldığı cevap da Müslüman ailenin iki temel unsuru olan (saygı/değer vermek ve istişare)  karı-koca için örnek mahiyetindedir. 

 

Yine aynı şekilde Hudeybiye Barış Antlaşması’ndaki bazı maddeleri Müslümanların aleyhinde görerek hayal kırıklığı yaşayan ashâbına karşı nasıl davranması gerektiği konusunda sevgili eşi Ümmü Seleme validemizle istişare ederek onun kanaati doğrultusunda saçını tıraş edip kurbanını kesen Peygamber Efendimiz (s.a.s.),( Buhârî, Şurût, 15) eşlerine danışan, onların fikirlerini önemseyen yönleriyle Müslüman çiftlere örnek olmuştur. 

 

Ayrıca bu hadiseler, öncelikle ailede neşv ü nema bulması gereken ve toplumsal meselelerde de pek çok problemi gideren istişarenin önemini de dikkatimize sunmaktadır.

 

4-Merhamet ve şefkat

 

Merhamet; yardım, lütuf, acıma, mağfiret etme, esirgeme, yardımcı olma gibi anlamlara gelir. Yakınlık ve merhamet manasından hareketle, ana rahmine “rahm” denilmiş, kan bağıyla birbirlerine bağlı olan akrabalık ilişkileri için de sıla-i rahm ifadesi kullanılmıştır. 

 

Merhameti yüzeysel bir acıma, tek defalık bir şefkat ya da geçici bir sevgi gösterisi olarak okumak yanlış olur. Aksine merhamet, gayret edilerek kazanılmış ahlâki bir duruşu, hayata ve mahlukata dair bir bakış açısını ve zihniyeti ifade eder.

 

“Allah Resûlü’nün Hz. Âişe’nin odasında bulunduğu bir vakit, Hz. Safiyye,  hizmetçisini göndererek pişirdiği yemekten Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ikramda bulunmayı arzu etmiştir. 

 

Hz. Âişe validemiz, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kendi odasında iken Hz. Safiyye’den gelen yemek ikramından hoşlanmamış ve hizmetçinin elinde bulunan ikram tabağına vurarak kabın düşüp kırılmasına ve içindeki yemeğin etrafa dökülmesine neden olmuştur. 

Allah Resûlü (s.a.v.), sabırla ve sükûnetle yerinden kalkıp etrafa saçılan yemeği ve kırılan kabı toplamaya çalışmıştır. 

 

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.), odada kendileri dışında bulunanlara yönelerek Hz. Âişe validemizin davranışının tam da sebebi olan duyguya çok kısa ve çok açık bir şekilde işaret ederek ‘Anneniz kıskandı!’ buyurmuşlardır. 

 

Yaşanan duruma üzülen ve pişmanlık içerisinde ne yapması gerektiğini soran Hz. Âişe’ye de merhametle,  ‘(Kırılan) tabak gibi bir tabak, (dökülen) yemek gibi bir yemek’ şeklinde cevap vermiştir.” (Buhârî, Nikâh, 108; Nesâî, Işratü’n-nisâ, 4)

 

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) aile fertleriyle ilişkisini üzerine tesis ettiği bir ilke de şefkattir. Onun  bizzat aile içindeki tutumunu yakından müşahade eden Enes b. Malik, Allah Resûlü’nün (s.a.v) bu halini şöyle tarif etmektedir: “Aile fertlerine karşı Hz. Peygamber’den (s.a.v) daha şefkatlisini görmedim.”Onun  şefkat içerisindeki söz ve fiillerine muhatap olan bütün aile fertleri, bu temel ilkenin tesiriyle kendi tutumlarına yön vermişlerdir. (Müslim, Fedâil, 63)

 

Hz. Peygamber (s.a.v.), aileden başlayıp topluma yayılan bir merhamet medeniyeti inşa etmiştir. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhîd, 2) şeklindeki sözü, toplumsal hayatta merhamete dair atılacak her adımın Rahmani bir karşılık bulacağını söyler. Dolayısıyla Rahman ve Rahim olan Allah’ın yarattığı merhamet duygusu, Yüce Yaratıcı ile kul arasında bir bağa dönüşür.

 

Aile içi ilişkilerde de merhametin anlamı, muhatabını anlamak ve onun tarafından anlaşılmak için şefkatli ve zarif bir tavır geliştirmektir. Merhamet, ailede hoyrat ve bencil bir tavrı, güce ve maddiyata dayalı bir davranışı kabul etmez. Aksine fedakârlığı, hoşgörülü ve affedici olmayı, zorluklar karşısında el birliği yapmayı ve empati kurabilmeyi sağlar. 

 

 “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15) buyuran Rahmet Elçisi (s.a.v.), eşleri, çocukları ve torunları ile geliştirdiği iletişim dilinde daima merhametten, şefkatten ve nezaketten yandır.

 

Allah Resûlü  aile içi ve dışı şiddeti, kabalığı ve zorbalığı hayat tarzı olarak benimsemiş olan cahiliye toplumuna merhameti öğretmiş, Hz. Âişe annemizin ifadesiyle “Bir kadına ya da bir hizmetçiye bir tek tokat bile atmamıştır.” (Müslim, Fezâil, 79) 

 

Kendisine gelerek, başkalarına daha hoşgörülü olduğu hâlde ailesine karşı kırıcı konuştuğunu söyleyen ve bu konuda ne yapması gerektiğini soran Ebû Huzeyfe’ye, bunun için günde defalarca Allah’tan af dilemesi gerektiğini söylemiştir (İbn Mâce, Edeb, 57). 

 

Kadına yönelen şiddete müsaade etmemiş, “Allah’ın kadın kullarına vurmayın!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 41-42), “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun! Çünkü siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adıyla (nikâh kıyarak) onları kendinize helâl kıldınız.” (Müslim, Hac, 147) buyurmuştur.

 

Ailede eşler arasındaki merhamet ilişkisinin bir benzeri anne- baba-çocuk arasında kurulmalıdır. Küçüklüğünde çocuğuna karşı merhametli ve affedici olması gereken anne-babaya karşı büyüdüğünde de evladın şefkatli ve hürmetli olması beklenir. 

 

Çünkü çocuklar tarafından ebeveyne gösterilen şiddet de anne-babanın çocuğuna karşı merhametsizliği kadar ciddi bir problemdir. Allah Resûlü (s.a.v); “Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.” diyen Akra’ b. Hâbis’e “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” buyurmuştur (Buhârî, Edeb, 18). 

 

Bunun yansıması olarak da anne-babaya ihsan ve ikramın önemini her fırsatta dile getirmiş olan Peygamberimiz, onlara karşı saygısızlığı ve kötü muameleyi büyük günahlardan biri olarak saymıştır (Buhârî, İsti’zân, 35; Müslim, Îmân, 144).

 

Birbirinin hâlini anlayan, birbirine karşı insaflı davranan, bireysel menfaatlerinden önce ailenin iyiliğini düşünen fertler, sağlıklı bağlar kurabilmiş demektir. Merhametin aile hayatına yansımadığı evlerde ise zulme ve şiddete kapı aralanmış olur. 

 

Aile içinde kadına ya da çocuğa yönelen şiddete İslam dininin temel argümanlarını kullanarak bahane bulmak imkânsızdır. Ailenin sorumluluğunu taşıyan erkek ve kadının saygınlığı, anne-babaya ihsan ve ikramın kaçınılmaz bir vazife olduğu ise bir gerçektir  (Buhârî, Edeb, 1; Müslim, Birr ve Sıla, 1).

 

6-Adalet

 

Adalet, hak dağıtımında ve sorumluluk paylaşımında insaflı bir yol izlenmesi, zulmün bertaraf edilmesi, dengenin korunması anlamına gelir. Adalet; dil, ırk, renk, yaş, cinsiyet ve statü fark etmeksizin herkese fıtratı gereği sahip olduğu özellikleri dikkate alarak davranmayı gerektirir. 

 

Fıtrata aykırı davranmak, hak ve sorumluluk dengesini bozmak, doğuştan gelen nitelikleri sebebiyle bir kimsenin kayba uğramasına sebep olmak ise zulümdür. 

 

Adalet aynı zamanda erkek ve kadın arasında karşılıklı ve eş düzey bir sorumluluğu gerektirir.

 

Kuran’da; “Onlar (hanımlarınız) size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” (Bakara, 2/187), “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır.” (Bakara, 2/228) şeklindeki ayetler buna işarettir.

 

Yine Kur’an’da, erkekler “kayyûm” yani kadınları gözetip kollayan ve işlerini takip eden kimseler olarak nitelendirilmiştir: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınları koruyup, gözetirler” (Nisâ, 4/34).ayeti ile;  Kavvâmlık vasfı, erkeğe “haktan” ziyade “sorumluluk” yükler ve adalet ilkesini unutarak bu vasfı “mutlak üstünlük” şeklinde yorumlamak aileyi zarara uğratır.

 

Ailede eşler arasındaki adalet kadar, çocuklar arasında da adaletli olunması şarttır. Adaletin hâkim olduğu ailede çocuklar cinsiyet ayrımına tabi tutulmaz. Yetenekleri, yaşları ve karak- terleri dikkate alınarak yetiştirilir, başarılı olduklarında aynı ölçüde ödüllendirilir, hatalı davrandıklarında da aynı oranda ikaz edilir. Cinsiyet, yaş, zekâ, sosyal beceriler ya da hastalık gibi herhangi bir sebepten dolayı çocuklar arasında ayrım yapmak, adaleti ortadan kaldırarak aile birliğini sarsmak demektir. 

 

Resulullah (a.s) “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adil davranın.” (Buhârî, Hibe, 13) şeklindeki ikazı, bu konuda anne-babalara ciddi bir görev yükler. Hadis-i şerifte çocuklar arasında adaletli davranmanın gereği anlatılırken Allah korkusuyla bağ kurulması etkileyicidir.

 

Bu hadisin söyleniş (vürûd) sebebine baktığımızda, Nu’mân b. Beşîr isimli sahabinin anlattıklarına şahit oluruz. Babası küçük bir çocukken Nu’mân’a bir bahçe bağışlamayı düşündüğünü, Resülullah’a açar. Peygamber efendimiz ,kardeşlerine de aynı bağışta bulunacakmısın ? diye sorar. Bunun mümkün olmadığını duyan a bu sözleri söylemiştir. 

 

Doğrusu bu tutum, hediyeleşme ve miras paylaşımı konusunda günümüzde de aileler tarafından yapılan en büyük yanlışlardan biridir. 

 

Allah Resûlü (s.a.v) aile içinde adil davrananları büyük bir mükâfatla müjdelemiştir: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, sınırsız merhamet sahibi Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklardır.” (Nesâî, Âdâbü’l-kudât, 1) buyuruştur.

 

Nihayet; Resülullah  (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” (İbn Mâce, Nikâh, 50.) hadisi, hem Allah Resûlü’nün (s.a.v.) nasıl bir eş olduğunu en iyi şekilde tasvir eder hem de her konuda olduğu gibi karı-koca münasebetinde de onun bizler için üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğunu ortaya koyar. 

 

Bu altı prensip ‘Aileyi Ayakta Tutan Ahlâki Değerler’ olup yaşadığımız ailenin cennet bahçelerinde bir bahçe olmasını temin edecektir.

 Vesselam.

 

Kaynak:

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Halk kitapları, ‘Peygamberimiz ve Aile’, Ankara, 2019

Emekli Müftü Mehmet Gündoğdu( mehmet.gundogdu@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.