38,8949$% 0.36
43,4533€% -0.25
51,6683£% -0.22
3.999,77%-0,80
3.202,00%-1,14
9.668,36%1,33
Ardahan İl Müftülüğü, günümüzün en önemli sorunlarından biri olan “Aile İçi İletişim ve Karşılıklı Roller” konusuna dikkat çekmek için Halk Eğitim Merkezinde bir program düzenledi. Üç oturum halinde gerçekleşen programa konuşmacı olarak Diyanet İşleri Başkanlığından Süreli Yayınlar ve Kütüphaneler Daire Başkanı Dr. Faruk Görgülü ve Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Ülfet Görgülü hocalarımız davet edildi. Aile toplantısı havasında geçen programın selamlama ve açılış konuşmasını yapan İl Müftüsü Aytekin Yılmaz; “Aile toplumun çekirdeği ve temelidir. Toplum ise büyük bir ailedir. Dolayısıyla toplumun yöneticisi olan kişiler de bu büyük ailenin babası mesabesindedir. Baba evlatlarına şefkat ve merhamet ederken, evlatlarda babaya sadakatini göstermelidir. Evlatlarda kendi aralarında kan ve can kardeşliğinin hakkını vererek birlikteliklerini olması gerektiği gibi devam ettirmelidir. Bizler toplumun ve onun temel taşlarından birisi olana ailenin böyle olmasını ve en önemlisi böyle kalmasını arzu ederken, batı toplumlarından örnek alınarak içimize giren bazı tutum ve davranışlar maalesef aile müessesemizin olumsuz etkilenmesine zemin hazırlıyor. Bunun neticesinde de göz bebeğimiz kadar kıymetli olan aile yuvalarımız bir bir yıkılırken, büyük aile diye nitelendirdiğimiz toplumun da barış ve kardeşlik içerisinde yaşama ortamından uzaklaştığını görüyoruz. Bu durumun önüne geçmenin en önemli yolu ortak paydamız olan Kur’an ve Sünnet çizgisinde olan bir hayatı benimsemek ve gelecek nesilleri milli ve manevi değerlerine bağlı birer birey olarak yetiştirecek alt yapıyı bir an önce toplumun geneline yayabilmektir. Ben aile müessesesinin ayakta durmasının formülünü “Dört S” şeklinde özetlemek istiyorum. Bunlar kısaca sevgi, saygı, samimiyet ve sorumluluktur. Bu dört özellik nerede ve kimde olursa olsun mutlaka güzel neticeler doğuracaktır. Bizler Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanları olarak büyük bir aileyiz ve bu aidiyet duygusuyla hareket etmeliyiz. Dolayısıyla sorumluluk alanımıza giren ve toplumu ilgilendiren her sıkıntıya bir çözüm bulmak Başkanlık ve Müftülük olarak misyonumuzun gereğidir.” dedi.
Daha sonra konuşmalarını yapmak üzere kürsüye gelen Dr. Faruk Görgülü “Atalarımız aileyi ocağa benzetirler. Nasıl ki ocakta yemekler aşlar pişer aynı şekilde çocuklarımızda tabiri caiz ise o ocağın (evin) içinde pişerek hayata hazırlanma sürecinden geçerek topluma yarayışlı birer birey olurlar. Bizim dinimiz öyle yüce bir din ki mensubu olmaktan ne kadar gurur duysak azdır. Önderimiz rehberimiz olan Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz bırakın insanları dağları ve taşları o doğadaki her şeyi seven ve saygı duyan birisiydi. Yeri gelir Uhut Dağıyla konuşur ve ona iltifat eder, yeri gelir bir çocuğun kalbini nasıl kazanırım onun gönlüne nasıl girerim derdi. Zaten onu hakkıyla örnek almış olsaydık bugün bunları ne konuşuyor ne de tartışıyor olacaktık. Onun üç metre kare olan Hane-i Saadet diye adlandırdığımız eviyle, bizlerin günümüzde içine sığamadığımız ve huzur getireceğine inandığımız o yüz elli metrekare evlerimizi kıyaslayalım. Çağımızda artık insanların birbirine yaklaşım tarzı hatta konuşma biçimi bile değişti. Söz dilden çıkınca tek başına yeterli olmaz o sözün gönülden gelerek söylenmesi sözlerin en güzeli olur ve toplum nezdinde değer ve kıymet bulur. Bizlerin çok geçmeden gönül diliyle konuşmayı öğrenmesi gerekiyor. Bu yüzden işe kendimizden başlayalım diyorum ve Din görevlileri değil de Din gönüllüleri olmamız gerektiğini bir kez daha altını çizerek hatırlatmak istiyorum. Çünkü bu toplumun ve hatta bütün dünya Müslümanlarının bizden beklentileri çok fazla.” Dedi. Dr. Ülfet Görgülü hanımefendi de konuşmasında çarpıcı tespitlere yer vererek; “Deniz; bizim dünya hayatımız, üzerinde yüzen gemide yuvamızdır. Yeri gelir deniz dalgalanır, yeri gelir durulur. Yeri gelir fırtınalar kopar, yeri gelir sakin ve sükûnet hakim olur. Burada marifet o gemiyi(yuvayı) doğru ve düzgün yüzdürebilmek ve sahili selamete çıkarabilmektir. Bizim evlilik hesaplarımız dinimizin gereği olarak sadece bu dünya yönelik değil, mezara kadar ve hatta cennete kadar sürmesi gerekiyor. Günümüzde gençlerimiz evlendirilirken büyüklerin koyduğu kriterlere baktığımızda; Evi var mı? Arabası var mı? Makam ve Mevkii var mı? gibi sorularla liste bu şekilde uzar da gider. Ancak çok geçmeden bu istenen şeylerin o yuvaya huzur ve mutluluk getirmediği ve getiremeyeceği anlaşılır ama iş işten geçmiş olur. Bizler de diyoruz ki bir yuva kurulurken eğer gelin ve damatta; Allah ve Resulüne bağlı mı? Ahlakı yerinde mi? Kötü alışkanlıkları var mı? Büyüklerine saygılı mı? v.b şartlar da aranırsa o zaman bu yuva sağlam temeller üzerine oturtulmuş demektir. Ben aile içi huzursuzluğu o evde bulunan yiyecek, içecek ve mobilyalar dan daha kıymetli olan sevgi, saygı, merhamet ve hoşgörü gibi unutulmuş değerlerin eksik olmasına bağlıyorum.” dedi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.