آمَنَ مَنْ وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَىٰ هَادُوا وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَإِنَّ
وَلَا رَبِّهِمْ عِنْدَ أَجْرُهُمْ فَلَهُمْ صَالِحًا وَعَمِلَ الْآخِرِ وَالْيَوْمِبِاللَّهِ
خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (62)
صلى النبيقال وسلم عليهالله المسلمون سلم منالمسلم
Bazı insanlar görürsünüz, hayatın her türlü zevkine kavuşmuş, artık ulaşabilecekleri hiç bir şeyleri kalmadığı halde, huzurdan nasip alamamışlardır. Dünya hayatı, ağırlığınca üzerlerine çöküyormuşcasına sıkıntı içerisindedirler. Ölümü yokluk olarak gördükler, bütün zevk ve lezzetlerinin sona ereceğini düşündükleri içindir ki, bir türlü tatmin olamaz, hayatlarını kendi elleriyle zindana çevirirler.
Eğer Ahrete iman yoksa kişide, ailede, toplumda, millette sayısız bela ve felaketlerle baş başa kalınır. Bir anne düşünün! Biricik evladı can Çekiştirmekte. Bu onun için, dünyasının başına yıkılması demektir. ‘ Evladımı artık ebediyen kaybediyorum. Bir daha dirilmeyecek’ düşünce inancıyla, başını taştan taşa vurmaya kalkacaktır. Oysa ahrete iman kalbine yerleşse, rahatlayacak ve şöyle düşünecektir. ‘ Evet, evladım öldü, fakat ebedi bir hayata gitti. Emanet sahibi, emanetini aldı. Benden daha iyi rahat ettirir.’ Bir çocuk da, aynı inançla, ölmüş annesi için benzer teselli ile sükûnet bulacaktır. ‘Evet, annem öldü, fakat cennete gitti. Bir gün ben de onun yanına gideceğim. Cennette beraber olacağım. Kucağına alıp beni yine sevecek.’
Demek ki, bir eve ahiret inancı girmeyince, herkes sevgi, şefkat ve bağlılıkları derecesinde azap çeker, başlarını gaflet kumuna sokup, akıllarını uyutmaya çalışır. Ta ki ölüm onları görmesin! Ahrete iman girdiğinde ise, beraberliğin sadece şu kısacık dünya hayatında değil, cennete de ebediyen devam edeceğini düşündükleri için hürmet ve şefkatleri o ölçüde artar ve o ev cennete döner. Eğer bir cemiyet hayatında ahrete imanın tesirleri görülmüyorsa, hayattan bıkar insan.
Çünkü o toplumda insanlar birbirlerine menfaat bağlarıyla bağlanır, kin ve düşmanlık boy gösterir. Aldatma, sahtekârlık, hilekârlık kol gezer. Bencillik, gösteriş ve yapmacık hareketler kuvvet bulur. İşler rüşvetsiz dönmez. Vahşet ve anarşi hükmeder. Güçlüler zulme, zayıf ve acizler ağlamaya başlar. Kısaca hayat zehire döner.
Ne zaman ki, ahret inancı o cemiyette hükmetmeye başlar, birdenbire cemiyetin çehresi değişir. Kötülük kapıları kapanır, fedakârlık ve gayrette yarış başlar. Fazilet, samimiyet ve ihlâs bütün ağırlığıyla kendini hissettirir. İnsanlar karıncayı dahi incitmekten çekinir hale gelir,
adeta melekleşir, gerçek insanlığa yükselirler. Ahirete imanla zalim,’ceza göreceğim’ düşüncesiyle zulmünü bırakır. Mazlumlar,’ahirette hakkımı alacağım’deyip teselli bulurlar. Kısaca ahret inancı bir ruh gibi cemiyetin her kesimine sızar, hayata hayat, renk ve tat katar.
Allah Teala şöyle buyuruyor : ‘Şüphesiz, iman edenler; Yahudilerden, hristiyanlardan ve sabiiler’den de Allah’a ve ahret gününe inanıp Salih amel işleyenler için, Rableri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.’ (1)
Rasul ü Ekrem (SAV.) şöyle buyurdu ;
‘Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların salim olduğu kişidir.’ (2)
Ne mutlu ahrete imanın feyziyle hayatını aydınlatabilenlere!