“Hicret”in Öte Yüzü
Sandık ki, zaman değişti, asır başkalaştı. Sandık ki, ‘mim’siz medeniyetin dünyaya bakan vechi güldürecek yüzümüzü. Sandık ki, zulümler, işkenceler, boykotlar, mağarada saklanmalar, peşine düşen zalimler, kızıldeniz, kuyu, zindan ve balığın karnı yüzyıllar öncesinde kaldı. Masal gibi, hikaye gibi okumak yetti. Ardını, ötesini, batnını düşünmedik, zahiri yetti. Çoğu zaman ondan bile yüz çevirdik, cehalet bizi mutlu etti…
Sandık ki, artık payidar olduk. Bundan sonra dünya da, kimse zulmedemez sandık. Aldandık ve unuttuk.. daha önceki milletlerin çektikleri başımıza gelmeden, iman ettik demek yetmeyecekti cennete girmeye… peki bir kısım insanlar cennetten daha yücesine, rızaya talibse… onlar hangi işkencelere namzettiler asrın karanlığının bağrında?
Öylesine derinmiş ki bazılarının sevdası, tek tek ayak izlerini takip ettiler En Sevgili’nin (s.a.v.). Öyle yüceymiş ki gönülleri, Yusuflukla taçlandılar. Öyle hasbî imiş ki ruhları, yıldız diye tabir edilen sahabenin izdüşümü olmuşlar.
“Ayı bir elime, güneşi diğerine koysanız, ben davamdan dönmem!” diyen peygamberin davasını tercih etmişler asrın çilekeşleri. İnandığı dava uğruna anadan, babadan, yardan, serden geçenler vardı Hz. Sümeyra gibi.. Hani Allah Resulü’nün şehit edildiğini duyunca “eyne rasulullah?”deyip her yerde onu ararken, eşi, babası gözüne görünmemişti de Nebi’ye bişey olmadığını görünce gönlü sürura ermişti. Şimdi Sümeyralar aynı ruhla çile nöbetinde. Kardeş, eş, baba, evlat olsa da kayıpları, “Allah!” deyip, “Hak Yol” deyip başa gelen eza ve cefalara aldırmadan aynı çizgiyle yollarına devam ediyorlar. Hani Mus’ab vardı… Sevdası uğruna başını veren.. Kaç can gitti Allah yolunda çekilenlerle bugün… Kaç Mus’ab oldu kaybedilen, haberimiz yok hiç birinden.. Hani Ebu Bekir (r.a.) vardı… Hicretteki sadık dost… Hani Ali (r.a.) vardı… En güzel genç…
Bakın şimdi cesaretiniz varsa gönül gözünüzle, bakmaya… Her yer onların izinden giden analar, babalar, evlatlar, gençler, çocuklarla dolu. Kuyudaki çocuk Yusuf gibi, hapisleri kuyu edinen bebekler, çocuklar var. Züleyha’nın iftirasına maruz kalan Yusuflar var zindanlarda. İftira bâki, şekli değişmiş yalnızca. Ama onlar zindana hicreti tercih etmişler, zalim olmamak için. Yusuf Peygamber’in “zindan bana bunların dediklerinden daha hayırlıdır” deyişi gibi… Peşine düşen zalimden kaçarken yolu Kızıldeniz’e düşen Musa gibi, Meriç’i yol edenler var hicret için. Arkalarına dönüp bakacak birşeyleri kalmadığından, ölümün dalgalarında çırpınanlar var vicdansızlıklarımız yüzünden. O yolda, bir plastik bota tutunan analar, babalar var evlatlarını güzel yarınlara yüzdürmeye çalışan. Hangimizin gönlü evladımızı öylesine tehlikeli bir yolculuğa çıkarmaya müsade eder? Bir sorun vicdanınıza? Evlad u ıyalden geçenler var hak yol uğruna… Başa ne gelirse gelsin, “inna lillah…” diyenlerin yolu hicret… Zor, belki gönlü yakan kor. Ama ardına, zahirinin aksine bakınca, tercihtir hicret tersten okunduğunda bile. Vatandan ayrılmanın gönül yarasıdır hicret. “Kavmim beni çıkarmamış olsa senden ayrılmazdım ey Mekke!” diyen peygamberin vatan hasretinin adıdır hicret… Hicret, yardan ayrılmanın, yarini zindanda bırakıp insanlara kucak açmak için ölümü gülerek karşılamanın adıdır… Yeryüzü mescidinde hürce yaşamak için, özgür bir kul olmak için, ayetin tavsiye buyurduğudur hicret.
Hicret, hicrandır gönlü yakıp kavuran… yardan ayrılığın, candan ayrılığın, anadan, babadan ayrılığın en dermanlı yanıdır… Hicret, nefisten gönle kaçıştır. Hicret ruhun miracına, kibrin batağından kaçıştır. Hicret, vuslat için iki kelam yetecekken, yarin mektubuna sarılmayı tercih edip, hasrete, zindana sabretmektir. Hicret, dünyayı seçenlere rağmen, ahirete göz dikenlerin sonsuzluk yurduna gitmek için attıkları her adımdır..
Her hicret bağrında firak taşır… Sonu elbet vuslattır ama visalden önce ayrılığın oduyla yanmak bu yolun şiarıdır. Muhacir olarak çıkılan yolun sonu, Allah’a varır dayanır. O yola çıkanları yalnız bırakmayacağını vaad eden Allah’tan başka yar kalmaz artık… Herkes ve herşey yalnızca O’nun için sevilir. Zaten en büyük hicret, cennetten dünyaya düştüğümüz an yaşanmış. Şimdi yeniden asıl yurdumuza kavuşmak için, tüm çilelere, tüm dertlere, zulümlere rağmen dünyanın muhaciri olduğumuzu unutmadan, Mekkemiz olan cennete dönmek için cehd ve gayret gerek. Cennetten kovulmak insana en büyük yarayken, dünya yurdunun zahiri hicretleri, çok da önemli olmasa gerek. Biz ve tüm insanlık cennete hicrete hazır mıyız? Ecel denen o vasıta, kapımızı ne zaman çalacak bilmeden yaşamak, her an hazır olmayı lüzumlu kılıyor. Dünyadan cennete, dünyadan ru’yetullaha ve sonsuzlukta tüm sevdiklerimizle buluşmak için ölüm hicrettir… Ardını görebilene..
Hicret…
Her ne kadar cebri de olsa,
Aslen tercihtir
Tersten okuduğunda!
Allahı seçiştir,
Gönül gözünle baktığında.
Hani her şer
Bir hayırdır aslında,
Tersinden bakabilmek maharet;
Karanlık içindeki,
Aydınlık yarınları görebilmek.
Aynen öyle de;
Hicret,
Tercihtir tersinden bakarsan.
Hicret,
Temsildir Nebi’yi,
Ardındaki hikmetleri ararsan.
Hicret,
Allah deyişinin adıdır.
Hicret,
Paygamber yoludur.
Ayak izleri doludur,
Bu yolda O’nun (s.a.v)
Hancı dünyadan kaçıştır hicret,
Yolcu olmayı tercih ediştir.
Dünya, hayırdır gözünde
Ama dünyanın gülen yüzünde
Görünür cehennem tüm ateşiyle.
Dünyadan kaçıştır hicret,
Ahireti tercihtir.
Melik olmaktan kaçıştır hicret,
Köle olmayı tercih ediştir.
Nefsinden kaçıştır hicret,
Rıza-yı ilahiyi tercihtir.
Cehaletten kaçıştır hicret,
Marifetullah’ı tercihtir.
Boyun eğmemektir hicret,
Dik durmayı tercihtir.
Kibirden kaçıştır hicret,
Mütevaziliği tercihtir.
Eneden kaçıştır hicret,
Hüve’yi tercihtir.
Gururdan kaçıştır hicret,
Acizliği tercihtir.
Masivadan kaçıştır hicret,
Allah’ı tercihtir.
Ne varsa dünyanın
Süslü yüzüne dair;
Hepsinden kaçıştır hicret,
Ukbayı tercih ediştir.
Cennetten bile kaçıştır hicret,
Rızay-ı ilahiyi tercihtir!